X

Şikayet etme sanatı: Hoşnutsuzluğu dile getirmenin yolları

“İşten her gün bu kadar geç çıkmak zorunda mı?”
“Gün içinde hiç aramıyor, aklına gelmiyor muyum?”
“Hep ben ona güzel sözler söylüyorum, o bana hiç iltifat etmiyor.”
“İstemediğimi bildiği halde o kıyafetleri ısrarla giyiyor.”
“Özel günlerimizi hep ben hatırlatıyorum.”
“Kaç kez aradım, cevap vermedi, canı istediğinde dönüyor aramalarıma.”

Bazıları kulağa tuhaf gelse de her ilişkide dile getirilen bu ve benzeri birçok istek, hayal kırıklığı, beklenti ve ihtiyaç var. Kimilerini içimizde, kimilerini partnerimizle paylaşarak halletmemiz gereken bir beklentiler silsilesiyle birlikte sürüyor ilişkilerimiz. Beklenti ve şikayetlerin ilişkimizde soruna mı, yoksa çözüme mi yol açacaklarını -var olmaları değil- ifade edilişleri belirliyor. İlişkiyi bozma ve sizi küçük düşürme garantili olan bazı yöntemler var ki konuşmazsak olmaz!

Bunlardan ilki “imâ etmek.” Pek hoş bir kelime olmasa da dilimize yerleştiğinden kullanmakta sakınca görmediğim namı diğer “trip atmak.” Bunu ne zaman yaparız? Bunu daha çok sesimizin duyulmayacağını, doğrudan ifade etmeye, talep etmeye, protesto etmeye hakkımızın olmadığını hissettiğimizde yaparız. Çünkü son derece dolaylı bir yoldur. Öfkeyi ve kızgınlığı öyle değilmiş gibi yaparak, biraz eğip bükerek ve inkâr edilebilecek bir kıvama getirerek karşıya göndermektir bu.

“Yine çok yoğundun bugün herhalde? Çok önemli işlerin mi vardı?” O esnada yüzünüzden düşen bin parça, belki dudaklarınız titriyor.
“Yo, her zamanki gibi, neden sordun? Canını sıkan bir şey mi oldu?”
“Yok canım, öylesine sordum. Bütün gün beni aramaya fırsatın olmadı ve bu saati bulduğuna göre!”
“Uff! Yine mi aynı mevzu?”
“Ben ne dedim şimdi, sordum sadece!”
“Evet, tabii sordun! Nasıl sormaksa?”

Bu sırada olası çıkış yollarını tıkadığınızı hissetseniz de artık ok yaydan çıkmıştır. Ya yutkunarak içinize atmaya devam edeceksiniz ya da el artırarak daha tehlikeli sulara ilerleyeceksiniz. Partneriniz sizin gerçek niyetinizi anlamayacak kadar kör olamaz. Zaten öyleyse durum daha da vahim demektir. Ancak konumuz bu değil. Gösterdiğiniz bu tavırla ne ihtiyacınız olan ilgi ve şefkati kazandınız, ne isteğinizin samimiyetini ve duygusunu aktarabildiniz, ne de akılcı bir çözüm olanağı sundunuz. Kızgınlığınızı örtük bir suçlama ve kınamaya dönüştürerek hor görülmek ve partnerinizden uzaklaşmak için zemin hazırlamış oldunuz yalnızca.

İlişkiyi bozma garantili bir diğer yol ise “küsmek.” Asla doğru mesajı verme şansınızın olmadığı, iletişimin tamamen kapandığı veya kavga öncesi sessizlik olarak adlandırabileceğimiz bir yöntem. Cem Yılmaz’ın ünlü “Pınar noooldu?” skecinde anlattığı o sarmaldan çıkmak çok zordur. Hatırlarsanız adam komedyene uyar ve tuhaf bir şekilde araba sesi çıkarır. Kız arkadaşı bunu iğrenerek, küçümseyerek karşılar ve küser. “Pınar noooldu? Noldu kızım?” “Sus konuşma benimle, utanıyorum senden, bittin sen.” Ne yazık ki gerçek hayatta bu durum ne eğlencelidir ne de komik. Ne kadar süreceği belli olmayan işkence anları başlamıştır ve o sessizlik uzadıkça iki taraf da kendi iç seslerinin kışkırtmalarına maruz kalarak ya daha çok yükselir ya da birbirlerinden çok uzak noktalara savrulup gider.

Gelelim üçüncü yola. Üçüncü talihsiz yol, kavga ve şiddettir. Bazen sessizliğin ardından bazen de aniden beliren öfke yağmuru altında kalmak ilişkiyi bir yaz yağmuru gibi ıslatıp geçmez, birçok zaman kalıcı hasarlar bırakır. Basit bir olay, aylarca biriktirdiğiniz tüm hayal kırıklıklarının pandoranın kutusundan çıkıp etrafa saçılmasına neden olabilir. Görünürdeki olay küçük, tepki ise orantısız şekilde büyük olunca iş her iki tarafın da yönetemeyeceği, anlam vermeyeceği bir boyuta doğru geçmiştir. “On beş dakika gecikmenin, bir cevapsız aramanın, uzayan bir işin bedeli bu olamaz” diye düşünür partneriniz, geçmişte içinizde biriktirdiğiniz fırtınalardan habersiz. Onun sizi dengesiz ve sorunlu biri olarak etiketlemekte gecikmeyeceğini de hatırlamakta fayda var. Gerçek sorunun sınırlarından taşıp onu “kötü, anlayışsız, berbat biri” olarak tanımlamaya giden tepkiniz onun kendini eleştirme fırsatını elinden almakla kalmaz, sizin saçma davranmanız yüzünden ona kendini aklama konforunu sunar. Sizin üzüntünüz ve çaresizliğiniz üzerine onun güveni ve cesareti inşa edilmiş olur.

Bütün bu çıkmaz yollara sapmamızın arkasında kendimizi dilediğimiz gibi ortaya koyamadığımız veya doğrudan isteğimizi dile getirmeye hakkımız olmadığı düşüncesi yatar. Şikâyet etmenin, beklentinin kötü olduğuna inanmış, ne zaman bunu dile getirsek başımızın derde girdiğini görmüş olabiliriz. Bu bazen ebeveynlerimizin ihtiyaçlarımızı karşılamayan tutumlarına, bazen sesimizi duyuramadığımız geçmiş ilişkilerimize, bazen de ilişkilerimizi kurarken farkında olmadan pekiştirilmiş davranışlarımıza bağlı olabilir. Örneğin, her küstüğünüzde alttan alan bir sevgili size küsme alışkanlığı kazandırmış olabilir. Bütün bu yollar toksik olduğu kadar bulaşıcıdır da. Küsmeye devam ettiğinizde bir bakarsınız o da size küsmeye başlamış veya bağırıp çağırmak ilişkinizin doğal niteliği haline gelivermiş.

Dilek ve şikayetlerimizi etkin ve başarılı bir şekilde dile getirebilme becerisi, her zaman beklediğimiz yanıtı alamasak dahi önemlidir. Kendi ruh sağlığımızı korumakla kalmaz, ilişkimizin “beka”sını da korur. Bunun için önce ilişkide hoşnutsuzlukların dile getirilebilmesi kültürünü yaratmamız gerekiyor. Bazı şeylerden mutsuz olmamızdan, bazen partnerimizden daha fazla anlayış beklememizden, bazı şeylerin onarılmasını istememizden daha olağan ne olabilir ki! Bunu olağan dışı ve çözümsüz kılabilecek tek şey ifade etme biçimimiz. Çoğunlukla tamir edilmesi mümkün, birçoğu yanlış anlaşılmalardan veya küçük fark edememelerden ileri gelen kusurların ilişkinin köküne dinamit koymasına izin vermemek elimizde. Daha iyi söylemek, daha iyi duymak, daha iyi dinlemekle… Partnerimizden istemek hakkımıza güvenirsek biraz zamanımızı alsa bile “pire için yorgan yakmaksızın” doğru bir tavır edinebiliriz. Zekamızı, sağduyumuzu, anlayış ve sevgimizi perdeleyen, adeta gözlerimizi kör eden duygu bombardımanlarına teslim olmayarak bunu başarabiliriz. Neticede bu kişi sevdiğiniz için hayatınızda var olan, sizinle ortak bir yaşam kalitesini arzulayan ve işler hiç istediğiniz gibi gitmiyorsa da vazgeçebileceğiniz biri. Tüm seçeneklerin elinizde olduğunu hatırlarsanız teslimiyet ve mağduriyet duygularınız da yatışacaktır.

Çocukluğumuzdan ve geçmiş ilişkilerimizden ne öğrenmiş olursak olalım alay, imâ, öfke ve küskünlük olmaksızın şikâyet edebilmeyi öğrenebiliriz. Şu ana kadar elde ettiğimiz olumsuz sonuçlardan ders alabiliriz. Bunun yerine rica edebiliriz, duygumuzu tarif edebiliriz, bizde yarattığı kırgınlığı anlatabiliriz. Olumsuz duyguların ateşinde ağız tadıyla yenecek yemekler pişmez. Duygumuz çok yüksek ise biraz soğumasını bekleyip öyle harekete geçebiliriz. Her yanlışın altında sevgisizlik ve büyük anlamlar aramaktan vazgeçebiliriz. Ayrıca kendimize biraz alan tanımaya, biraz şefkatle bakmaya başlayabiliriz. Bu, partnerimize de aynı alanı ve şefkati gösterme becerimizi artıracak, yolların tıkanmasını önleyecek, çözüm için ek şeritler açabilmemizi sağlayacaktır.

İlginizi çekebilir: “Eyvah! Yine tüylerim diken diken oldu!”: İlişkimizde neden küçük şeylere takarız?

Ela Uysal: Hacettepe Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra global firmalarda çeşitli görevler aldı. Kurumsal kariyerine devam ederken bir yandan kişisel gelişimle ilgili çalışmalara başladı. 2000’li yılların başında, Türkiye’de eğitimler veren İngiliz Psikolog Stephen Bray’in eğitim tercümanlığını ve 2005 yılında Amerikan The Coaching Institute’un Türkiye’deki eğitimlerinin çevirilerini yaparken ilişkilerin insan mutluluğundaki temel fonksiyonunu derinden sorgulamaya başladı. 2007 yılında bilişsel-davranışçı ekol ve felsefi danışmanlık gibi etkili sonuçlarını gördüğü metotlarla tanıştı. Felsefenin Pratiği, Davranış ve Duygu Değiştirme Teknikleri, Alışkanlık Değiştirme, Davranış Teorileri, 16 PF Kişilik Envanteri, Stresle Başa Çıkma, Aşılama Teknikleri, İlişkilerde Davranışçılık gibi teorik ve uygulamalı dersler aldı. Bireysel terapi seanslarına co-terapist olarak katıldı. Stonebridge College – Advanced Life Skills Coaching / İleri Yaşam Becerileri Koçluğu ve Psikoterapi diplomalarını aldı, Princeton University "Modern Psikoloji ve Budizm" ve "Uygulamalı Etik" (online) sertifikasyonlarını tamamladı. Gelişim ve bilgelik yolunda çok değerli bulduğu nefes ve mindfulness öğretilerini derinleştirmek için Türkiye'de ve dünyadaki ünlü nefes okullarından (Buteyko, Breatheology, Nefes Okulu) nefes eğitimleri aldı, Mindfulness Academy uluslararası akredite mindfulness eğitmeni oldu. Eğitim, seminer ve atölyelerlerle pek çok kurumsal ve bireysel ortamda ilişkiler, mindfulness, duygu ve davranış değişimi hakkında bilgi ve deneyimini aktardı. 2016 yılında "Mutluluk Atlası" 2020'de "Bulut Olmak" kitapları ile okurlarıyla buluşturdu. Kurucusu olduğu Ela Uysal Pozitif İlişkiler Akademisi’nde (PİA) daha iyi ilişkiler için çalışıyor ve ilkeli, itibarlı ve yetkin ilişki koçlarını dünyaya kazandırmak için eğitim programlarını sürdürüyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale