X

Sıfır atık rehberi 1: Plastik lütuf mu, lanet mi?

1862 yılında Alexander Parkes adında biri, yüksek maliyetli kauçuk maddesine alternatif olarak plastiği icat etti. Plastik ucuzdu, plastik kullanışlıydı, plastik harikaydı! O zamandan günümüze kadar bu materyal paketlemeden gündelik eşyalara kadar hemen her alanda kendine yer buldu. Maliyetlerin düşmesi cepleri rahatlattı, paketlemenin kolay olması ürünlerin daha geniş alana yayılıp satışını yapmaya olanak sağladı, su geçirmez olması onu mutfaklarımızın baş tacı haline getirdi. Kirlenirse, yıpranırsa, eskirse, çöpe atın gitsin! Bu malzeme o kadar ucuz ki, kirlenen ve eskiyen plastik ürünlerin yerine yenisini almak, onları yıkayıp tamir etmeye çalışmaktan çok daha avantajlı.

Bu açıdan baktığınız zaman ne kadar da önemli bir icat olduğunu düşünebiliriz, sonuçta plastik ürünler cebimizden çok fazla para eksilmeden hayatımızı kolaylaştırıyor.

Peki, bedeli ne oldu?

Dünya çapında dakikada 1 milyon plastik şişe satın alınıyor, yılda 500 milyar plastik poşet kullanılıyor. Bu plastik atıkların sadece %9’u geri dönüştürülebiliyor, geri kalanı ise

  • ya toprak altına gömülerek toprağı ve yeraltı sularını zehirliyor,
  • ya yakılarak havayı kirletiyor,
  • ya da okyanuslara dökülüyor.

Okyanusu boylayan plastik miktarı dakikada bir çöp kamyonu hacminde ve yılda da 8 milyon ton ediyor. Çöpleri okyanusa dökmek ve toprak altına gömmek, evdeki kiri, tozu halı altına süpürmekten farksız. Birikmeye devam ediyor ve yok olmuyor, özellikle de plastiklerin doğada yok olma sürelerinin 50 ile 1000 yıl arasında değiştiğini düşünürsek, durumun ciddiyetini daha çarpıcı şekilde ifade etmiş oluruz.

Sonuç ise ortada; ekosistem bozuluyor, canlılar maruz kaldıkları plastik hasarları sebebiyle telef oluyor, toprağımız ve suyumuz mikroplastikler ile zehirleniyor.

Bu plastik kirliliğinin hem sebebi, hem de bir sonucu olan mikroplastikler, denizde yaşayan canlılar ve tatlı su kaynakları vasıtasıyla bizim soframıza kadar geliyor. Beslenme yoluyla bedenimize giren mikroplastiklerin insan sağlığı üzerinde kanser, cilt hastalıkları ve organ hasarlarına sebep olabilecek etkileri mevcut.

Bu mikroplastikler sadece deniz mahsulleri ile değil, plastik ile temasa geçmiş hemen her gıda ürünüyle vücudumuza girebiliyor. Yapılan bir araştırma, sekiz farklı ülkede satılan 17 tuz markasından 16’sının mikroplastik dolu olduğunu tespit etti. Bu plastik birikimi tüm ekosisteme yayıldığından polenlerde bile depolanabildiği görüldü ve dolayısıyla piyasada satılan ballarda da mikroplastiklere rastlandı.

Sıfır atık nedir?

Türkçeye “sıfır atık” olarak çevrilen “zero waste” akımı, tüm bu plastik kirliliği sorununu görüp bu korkunç durumun bir parçası olmayı reddeden insanlar tarafından doğal olarak, kendiliğinden gelişen bir akım. Amaç ise basit; bir yılda kişi başına açığa çıkan çöp miktarını sıfıra indirmek. Sıfır atık sadece plastik ile ilgili değil, çevreye zarar verecek şekilde çöp haline gelecek her materyalden uzak durmayı hedefliyor. Bu hedefe giden yolda da dört temel ilke ile hareket ediyor:

  • Çöp olacak ürünleri ve malzemeleri SATIN ALMA.
  • Çöpe atmadan önce, eğer mümkünse başka şekillerde DEĞERLENDİR/DÖNÜŞTÜR.
  • Çöpe atmaktan başka yol göremiyorsan geri dönüşüme kazandırmak için AYRIŞTIR.
  • Organik atıklar çöp değildir, KOMPOST YAP.

Sıfır atık yolculuğu

Sıfır atık yaşam tarzı aslında minimalist yaşam tarzı ile, özellikle satın almama ve elindekileri atmadan önce değerlendirmeye çalışma ilkeleri bakımından oldukça ilişkili. Ben de çok uzun sayılmayacak bir süredir, yaklaşık bir buçuk yıldır minimal bir hayat yaşamaya çabalıyordum ve bu amaçla da farkında olmadan plastik kullanımımı azaltmıştım. İşim gereği plastik kirliliği ile ilgili bir araştırma yapmam istendi ve okuduğum makaleler, gördüğüm plastik çöpleri sebebiyle ölen canlıların, çöpten oluşmuş dağların fotoğrafları, incelediğim istatistikler ve veriler sayesinde dünyamızda böyle bir gerçek olduğunun ve durumun ne kadar kötüye gittiğinin farkına vardım. Sıfır atık ile tanışmam da bu araştırmam sırasında gerçekleşti.

Türk ve yabancı pek çok sıfır atık blogu okudum, videolar izledim, insanların bu gidişata dur demek için neler yaptıklarını görüp öğrendim. Bu yaklaşık bir ay süren araştırma-okuma-öğrenme sürecinden sonra, Eylül ayının 13’üydü, dedim ki “Tamam, hazırım, nasıl bir yol izleyeceğimi artık biliyorum, 13 Eylül 2018’den itibaren atıksız yaşayacağım!” Kendime bu sözü verdikten birkaç saat sonra da mutfak alışverişine çıktım.

Kâbus gibiydi! Bir marketten satın almak isteyeceğiniz her şey, deterjandan çikolataya, baharattan şampuana, kıymadan meyve sebzeye kadar her şey ambalajlıydı, plastikle, straforla, streç filmle kaplıydı. Bu market ziyareti bana çok önemli iki ders verdi;

  1. Plastik tüketiminin ne kadar çılgın boyutlara geldiğinin yaşayarak farkına vardım. Bir kişi neden iki tane muzu alıp da strafor ve streç film ile paketler? Muzun kendi doğal paketi var zaten: Kabuğu! Bu çılgınlık!
  2. Sıfır atık yaşamanın anlatıldığı kadar kolay olmadığını gördüm. Ne kadar okumuş, araştırmış olsam da, kararımın daha ilk saatlerinde tökezleyiverdim.

Bu iş bilmek ve bilinçli olmak kadar, çokça da kararlılık işi. Tüm üreticilerin, tüm tüketicilerin, tüm yakınlarınızın, ailenizin, komşularınızın plastikle iç içe olduğu bir dünyada, şimdiye kadar plastiğin konforuyla yaşamış ve buna alışmış insanlar olarak atık miktarımızı azaltmak çok zorlayıcı olabiliyor. Bu market kâbusunu takip eden bir aylık süreçte o zorluğu yaşadım. Fakat gözünüz korkmasın, her şey alışkanlık edinmek ile ilgili. Kendime atıksız yaşama sözü verdiğimden bugüne 2 ay geçti ve artık evime plastik girmiyor, evimden çıkan çöplerde (çöp poşeti de dahil) hiç plastik bulunmuyor. Henüz atığımı sıfıra indiremesem de, 2 ayda atığımın içeriğini değiştirmiş ve miktarını epey azaltmış oldum.

Bu haftadan itibaren artık her hafta sıfır atık başlığı altında sizlerle bildiklerimi, öğrendiklerimi ve tecrübe ettiklerimi paylaşacağım. Ben de yolun başındayım, bu yazı dizisi süresince sizinle birlikte ben de öğreneceğim, kendimi geliştireceğim ve farkındalığımı artıracağım. Hep birlikte, temiz bir doğa, temiz bir çevre, temiz bir gelecek için tüketim alışkanlıklarımızı değiştirip, plastiği hayatımızdan çıkaracağız.

Bu yolculuğa var mısınız?

 

Kaynak:
Atıksız Ev
Greenpeace Türkiye
Çevreciyiz.com
Plastic Pollution Coalition
Trash is for tossers

Çağla Lotinac Akman: AgeSA'da birikim ve güvence danışmanı ve çevre aktivisti. Hafta içi 9-5 danışanlarına finansal danışmanlık vererek insanları daha varlıklı hale getirmek, hafta sonu da deniz kenarında sabah koşusu yapıp koşarken kumlardaki çöpleri toplayıp ayrıştırmak en büyük hobileri arasında. Uplifers'ta 2018'den beri çevre kirliliği, sıfır atık, gezegen dostu yaşam, koşu, kişisel finans ve bütçeleme konularında yazılar hazırlamakta, gezegenimiz için farkındalık yaratmayı ve finansal okur yazarlığı arttırmayı hedeflemektedir. Kendisine ulaşmak ve ücretsiz finansal danışmanlık almak için: (0530)-767-24-64.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale