Şiddetsiz İletişim yazı dizisinin bu ikinci yazısında, yine öğrenip yaşamıma uyguladığımda ilişkilerimin kolaylaştığını ve hafiflediğimi gözlemlediğim benim için çok değerli bir bilgi paylaşıyorum sizinle: Gözlem nedir? Yorum nedir? Ne farkı vardır? Bu farkı anlamak yaşamımı nasıl etkiler?
Gözlem: “Birinin yaptığı veya söylediği bir şeyi bir kamera tarafsızlığı ile ifade etmektir. Somut ve ölçülebilirdir. Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunabildiğimiz veya hatırladığımız şeydir” (Şiddetsiz İletişim Eğitim Kitapçığı’ndan alıntıdır).
Yorum: “Tanık olduğumuz bir olay, durum, davranış veya işittiğimiz bir sözle ilgili yorumlarımız, yargılarımız, çıkarımlarımız, analizlerimiz, teşhislerimiz, tahminlerimizdir” (Şiddetsiz İletişim Eğitim Kitapçığı’ndan alıntıdır).
Basit gibi görünen bu ayrım öylesine değerli ve ilişkilerimi o kadar etkili şekilde dönüştürdü ki sizinle de paylaşmaktan büyük heyecan duyuyorum. Bu bilgi ilk defa bundan aylar önce Nalan Kahraman sayesinde girmişti hayatıma. Nalan, daha önceki yazılarımda bahsettiğim Tasarımını Yaşa Projemizi birlikte yürüttüğüm çok değerli bir arkadaşım.
Sinirden deliye döndüğüm bir anımda onu arayıp yaşadığım olayı anlattığımda beni tatlı bir sessizlikle dinlemiş ve sözlerim bitince “Diğdemcim, stratejik zihnin egemen olduğu bir dönemden geçiyoruz ve birbirimizin ağzından çıkan kelimeleri duymak yerine ardındaki stratejik yapıyı kestirmeye çalışarak yaralanıyor ve yaralıyoruz. Arkadaşının söylediklerini yorumlamak yerine onun ağzından çıkan kelimeleri olduğu gibi duymaya çalışmaya ne dersin?” demişti.
Konuşmamız bittikten sonra bir süre durup düşündüm. Duygu dalgalarımın yarattığı tsunami bitip sert rüzgarlarım yerini tatlı bir melteme bırakınca farkındalığım da gün yüzüne çıktı. Şunu duydum içimde: Kendimi bile anlamak bu kadar zorken bir başkasını anlayıp yorumlamak nasıl mümkün olabilir ki? Ben o bir başkası olmadan onun yaşadıklarını yaşamadan ve onun algısına sahip olmadan onu nasıl anlayabilirim ki? Bu saçma, o zaman bir başkasının söylediklerini yorumlamak da bir o kadar saçma ve faydasız bir alışkanlık değil mi?
Sonraki birkaç hafta hatta ay sadece bu konuyu anlamaya odaklandım. İnsanların ağızlarından çıkanları gerçekten duymaya çalıştım. Şunu gözlemledim: Arkadaşım konuşmaya başlıyordu ve onu dinlemeye odaklandığımda bir süre tertemiz, sadece onun söylediklerini dinleyebiliyordum ama bir süre sonra söylediği bir kelime bir anda içimde bir şeyleri harekete geçiriyordu. Bir tepki oluşturuyordu bende, ifade bulmak isteyen yutulmuş bir cümle, öyle terliği pijamasıyla çıkıvermek istiyordu ağzımdan, hücrelerimden. İşte o andan sonra iletişimimiz bambaşka bir yola giriyordu.
Tıpkı yeni bir spora başlar gibi defalarca bu pratiği yaptım. Eski alışkanlığım olan “duyduklarıma tepki verme” davranışını bırakıp sadece gözlemleyerek dinlemeye odaklandım. Hem onun söylediklerini gözlemliyordum hem de duyduklarımla içimde oluşan hareketi…
Birkaç hafta sonra sevgili Şükrü Bozkurt’un yürüttüğü Haklının Haksızın Ötesinde Şiddetsiz İletişim Eğitimi’ne katıldığımda aynı konu farklı ve güçlü bir anlatımla yeniden karşıma çıkınca eski bir dostu görmüş gibi gülümsedim. ‘Gözlem ve Yorum’ arasındaki farklar ve iletişime yansıması öyle güzel anlatıldı ki kafamın içinde güzel bir tamamlanma yaşadım.
O günden beri yaşama gözlemci olmayı deniyorum. Her pratik gibi bunun da belirli bir sayıdan sonra kolaylaştığını gözlemliyorum ve “hayat böyle daha kolaymış” dediğim bir bilgiye dönüşüyor benim için.
Yaşamı olduğu gibi görmek yerine onu genellemeler, varsayımlar ve tahminlerle yorumlamak benim için eski bir alışkanlık. Ancak, güzel olan şu ki fark ettikçe daha az yapıyorum bunu ve fark ettikçe fark etmek de kolaylaşıyor. Tabii, tüm eski alışkanlıklar gibi yerine yenisinin geçmesi biraz zaman alıyor. Ancak, hafifleten her kıymetli bilgi gibi bence bu da uğruna emek harcamayı fazlasıyla hak ediyor.
Peki günlük konuşmalar içinde hangilerinin gözlem ve hangilerinin yorum olduğunu nasıl ayırt edeceğim?
İşte günlük yaşamda karşılaşabileceğiniz birkaç örnekle gözlem ve yorum arasındaki fark:
Yorum: Nazlı işe hep geç gelir (abartı, bir gözleme dayanmayan genel bir ifade).
Gözlem: Nazlı 3 haftadır her Pazartesi işe geç geliyor (somut ve ölçülebilir, gördüğüm bir gerçek).
Yorum: Ali, bu işi zamanında bitiremez (çıkarıma dayalı bir yorum, somut bir gerçek değil).
Gözlem: Projenin teslimine 2 gün kaldı ve Ali henüz çalışmaya başlamadığını söyledi (somut ve ölçülebilir, kim tarafından, ne söylendiğini belirten içinde yorum olmayan bir gerçek).
Yorum: Erkekler kadınların alışveriş tutkusunu anlayamazlar (genelleme, tüm erkekler için genel bir yargıda bulunulmuş).
Gözlem: Ayşe’nin erkek arkadaşı ona alışveriş tutkusuna anlam veremediğini söylemiş (somut ve ölçülebilir, kim tarafından ne söylendiği belirli bir ifade bir gerçek).
Peki Gözlem ve Yorum arasındaki farkı anlamak yaşamımı nasıl etkiler?
Gözlemin somut ve ölçülebilir olduğunu anladığımda ve kullandığım cümleleri ufak tefek birkaç dokunuşla gözlemci ifadelere dönüştürdüğümde insanlarla çok daha kolay ve temiz bir iletişim kurabildiğimi gözlemledim. Öncesinde günlük konuşmalarım içinde ne kadar çok yorum yaptığımı görebilmeye başladım ve yorumları bıraktığımda başkalarını da sözlerimle yaralamamaya başladım. Yaralamadığımda da yaralanmamaya başladım ve en nihayetinde bu gözlemci modunu koruyabildiğimde, en sıradan başlayan konuşmalarımın bile derin ve bağ kuran sohbetlere dönüşebildiğini gördüm.
Bir sonraki hafta Perşembe günü bu yazı dizisinin yeni konusu yayında olacak: “Duygular ve duyguları ifade etmek”. O güne kadar iletişiminizde gözlemci olmayı pratik etmek ister misiniz?
Şiddetsiz İletişim topluluğuyla ilgili daha detaylı bilgi almak, etkinlik ve eğitimleri hakkında bilgi edinmek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz. Son gelişmelerden haberdar olmak ve şiddetsiz iletişim alanındaki paylaşımları takip etmek için Facebook’taki Şiddetsiz İletişim Türkiye grubuna da katılabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Şiddetsiz iletişim ve ilişkilerde dönüşüm 1: Duymak ve dinlemek