Şiddet “ötekileştirme” olduğu sürece var olmayı sürdürecek
Modern yaşam şiddeti barındırmak istemiyor ama şiddet insanoğlunun değişmeyen bir yanı. Zamana, mekana, toplumsal durumlara göre belirme şeklini değiştirse de ötekileştirme olduğu sürece var olmayı sürdürecek.
Birkaç gündür gittikçe artan bir şiddetle savaşa tanık oluyoruz. İsrail-Filistin savaşı “ötekileştirme” tohumunun zaman, mekan tanımadan, nesiller boyu sıçrayıp, büyümesidir. Bugün sivil halkın olduğu hastaneyi bombalayanlar 80 yıl önce gaz odalarında soykırıma maruz kalanlardı. Bu nesil şiddeti yaşadı, şiddetin en kötüsüne alıştı ve bunu kuşaktan kuşağa aktararak büyüdü. Bu aktarımda seçtiği şeyin, iyi ve kötü olmasından bağımsız seçimler zaman geçtikçe normalleşen toplumsal bir bilinç ve kolektif bir zihin hali yaratan öneme sahiptir.
Kötülük de normalleşebilir, süreç ailede başlar, yakın çevreye yayılır, toplumun içine sızar. Sözden, eylemden, toplumsal bir soykırıma dönüşebilir. İnsanın en önemli yanı bulunduğu şartlara hızlıca uyum sağlayıp, alışkanlık göstermesidir. Kötülük oldukça kötü olma haline ya da buna maruz kaldıkça onunla yaşamaya alışırız. Kocasından şiddet gören bir kadın için o evden çıkabilmek belki de sandığı kadar imkansız değil ama o şiddete alıştığı zaman artık evden çıkması imkansız. Zihin hayatta kalabilmek için devamlılık gösteren şeye alışır, kurgularımızla en büyük hapishanemiz ya da çiçek bahçemiz olabilir.
Şiddeti dönüştürecek şey barışın kırılgan güçler dengesi üzerine kurulmamasıdır. Güç, desteğini şiddetten aldığı sürece her daim yıkıcı bir biçimde belirmeye devam eder. Bugün modern dünyada şiddete hiç başvurmadan kaynaklarımızla yaşamımızı sürdürebiliriz. Hapishane yerine çiçek bahçesi inşa edebiliriz. Ama evrimden gelen bir yanımız şiddeti var olma mücadelesiyle eşleştiriyor. İktidar olabilmek için güç kullanma eğilimi dolaylı ya da dolaysız şiddeti seçiyor. Var olabilmek için ötekileştiren, intikam alan, kötülük yapan kolektif bir zihin olduğu sürece şiddet varlığını sürdürmeye devam eder.
Rene Girard bu sürdürme hali için mimetik arzu teorisinde, insanın taklit yeteneğinin ne kadar güçlü olduğunu ortaya koyar. İnsan birinin su içtiği gördüğünde, hem su içen hem de içeni gören kişinin beyninde aynı bölümlerinin aktif hale geldiğini gözlemlemiştir. Durmadan beliren şiddet intikam duygusuyla ortaya çıksa da hep öncekinin taklididir. “İnsan, daima ötekinin arzusuna göre arzular.” der. Zincirleme intikam mimetik arzunun zirvesidir. Burası birey ya da toplumların farkındalığını tamamen yitirdiği bir kara delik. İntikam arzusu o kadar yıkıcı ki yapana zarar verse bile devam ediyor, kendini yok etme pahasına sürdürüyor.
Hegel, “Toplumları şiddet ve güç değil, herkesin paylaştığı temel düzen duygusu bir arada tutar.” der. Bu körleştiren yok etme isteği karşı cephe oluşturup “biz” ideolojisini yaratmış gibi dursa da var olmayı sürdüremez kırılmalara, ayrılmalara yol açar. Çünkü her zaman iyi olan varlığını sürdürecektir. İyi olanın kitleselleşmesi insanı ve toplumları büyütür, geliştirir. İyiye inanmak, iyi olmaya alışkanlık kazanmak nesiller boyu tarihi değiştiren bir seçimdir.
İlginizi çekebilir: Hayatımızdaki hiçbir kötü şey birden olmaz, bu sonuçtur ama bu hikayenin bir de başı var