X

Seyahat günlükleri: Paris

Sisli bir Eylül sabahında Paris’in 80 km kuzeyindeki Beauvais Havalimanı’na iniş yaptık. Barcelona’dan tişört – şort ile uçağa binen ben, Paris’in ayazında titreyince havalimanından ayrılamadan kışlık kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Paris’e giden shuttle’ların €17 olduğunu görünce ‘’€19’ya Barcelona’dan uçakla geldim’’ diyerek otostop çekmeye karar verdim. Açıkçası daha seyahatime başlamadan önce otostop hayalleri kurmuştum ve http://hitchwiki.org/tr/ isimli web siteden biraz araştırma yapmıştım. Başarısızlıkla sonuçlanan yaklaşık 30 otostop denemesinin ardından tam da umudumu yitirmişken bir araba durdu ve Viktor isimli Moldovalı biri beni aldı. Viktor İngilizce, ben de Fransızca bilemediğim için akıcı olmasa da sohbet eşliğinde olaysız Paris’e vardık.

Paris’te, couchsurfing’den tanıştığım Adrien’in evinde 4 gün kalacaktım. Triatlona yeni başlamış olan Adrien, normalde evinin müsait olmadığını belirtti fakat kendisine spor ile alakalı yardımcı olmamı umarak ‘’Sen Ironman’sin sana her zaman yerim var! :)’’ diyerek beni kabul etti. Eğer couchsurfing yapmayı planlıyorsanız unutmayın ki ev sahibine bir şeyler sunmanız gerekir. Aksi takdirde ev sahibine ‘’beleş hostel’’ muamelesi yapmış olursunuz ki hiç tavsiye etmem.

Şehrin kuzey yakasında Viktor’un arabasından indikten sonra metro ile Adrien’in evine gittim. Sadece Cumartesi ve Pazar günleri geçerli olan ‘’1 günlük sınırsız bilet’’ler €3.75 gibi gayet makul bir fiyatla hayat kurtarıyor. Adrien’le buluştuktan sonra beraber yüzme antrenmanı yaptık ve bir kafeye geçerek yemek yedik. Her ne kadar Paris’te restoran ve kafeler pahalı olsa da birçok kafe ‘’ana yemek + tatlı’’ gibi menüleri ana yemekle neredeyse aynı fiyata sunuyor. Tatlı yerine peynir tabağı güzel bir deneyim olabilir.

Eiffel, Saint Germain ve Odeon gibi ünlü semtleri dolaştıktan sonra eve döndüm ve bir süpermarketten alışveriş yaptım. Eğer uzun bir tatil planladıysanız ve bütçenizi iyi ayarlamanız gerekiyorsa kahvaltı ve akşam yemeklerinizi market alışverişi ile gidermeniz akıllıca olacaktır. Nitekim €20’luk market alışverişi beni 4 gün götürmüştü.

Pazar sabahı, ESSEC Business School’da Erasmus yapan sınıf arkadaşım Uğur ve yine Boğaziçi’nden interrail yapan arkadaşım Fatih ile beraber Louvre Müzesi’ne gittik. Daha önce Interrail Türkiye facebook sayfasında gördüğüm Louvre’a kaçak girme taktiğiyle içeri giriş yaptık. 2 saate sığdırmak zorunda kaldığımız Louvre gezintisini detaylı yapmak isterseniz muhakkak 5-6 saatinizi ayırın.

Öğlen yemeği için bütçeye uygun bir şeyler yiyelim derken €1’luk hamburger kampanyasını görünce McDonalds’a girdik ve 6’şar tane sipariş verdik. Bu arada aynı masayı paylaştığımız Bassirou isimli Senegalli adam ile tanıştık ve muhabbeti öyle ilerlettik ki adam bizi Zone 2’deki evine dahi davet etti. Zamanımız olmadığı için bir sonraki Paris ziyareti için sözleştik ve telefon numaralarımızı kaydettik.

 

Akşamüstü Montmartre tepesindeki Sacre Coeur Bazilikası’na gittik. Paris manzarasını keyifle izledikten sonra kilisenin akşam ayinine katıldık. Aşağı inerken Macaron tattık ve Arc de Triomphe’a doğru yola koyulduk. Anıtın, Champs Elysees ve Eiffel manzaralı terasına çıkış ücretli, ancak Avrupa Birliği öğrencilerine bedava. İlk önce Uğur’un Erasmus kimlik kartı ile 3 tane bilet almayı düşünsek de bilet gişesindeki görevli pasaport talep edince hiç bilet alamadık. Bunun üzerine anıta kaçak çıkmaya karar verdik ve strateji geliştirdik: Uğur bilet bahanesiyle görevlileri oyaladı, Fatih doğru zamanlama için işaret verdi ve ben de merdivenlere daldım! Bu arada Uğur görevlileri ikna ederek yukarı çıktı, Fatih’i ise kullanılmış bir bilet ile ‘’yukarıda cüzdanımı kaybettim’’ taktiği ile yukarı çıkarttık.

 

Heyecanlı anlar sonrasında ayrıldık ve ben de 14. arrondissement’daki (14.bölge) Adrien’in evine döndüm. Pernety metro istasyonundan çıkarken bilet kontrolüne denk geldim. Neyse ki biletim vardı. Fakat yine de denemek için Cumartesi’den kalma bileti gösterdim ve görevlilerden ‘’üzerine ismini yazmalısın’’ dışında bir uyarı almadım. Her ne kadar ben sorun yaşamamış olsam da bu kesin bilgi değil, sonra senin yüzünden ceza yedik filan olmasın 🙂

Ertesi gün Fatih ile beraber Disneyland’a gitmeye karar verdik. Yine Interrail Turkiye’den gördüğümüz bir giriş taktiğini uygulamayı planlıyorduk. RER treni ile 1 saatlik yolculuğun ardından Disney’e vardık. Etrafa göz gezdirdikten sonra kendi taktiğimizi geliştirdik ve ben gişelerden sakince giriş yaptım. Fatih dışarıda kalınca görevliyi oyalamak zorunda kaldım ama sonunda yakalanmadan içeri girdik. Zamanımız kısıtlı olduğu için Walt Disney Studios’a giremedik, ama Disneyland Park’ı baştan aşağı dolaştık ve fazla çocuksu bulduk. Roller coaster gibi eğlence makinaları ise adrenalinden yoksun. Açıkçası €55’luk bileti alarak giriş yapsaydık Paris sokaklarında ağıt yakardık. Hava kararırken şehre döndük ve Moulin Rouge’u ziyaret ettik, ardından Fatih’i Türkiye’ye göndermeden önce Eiffel’e vardık ve çimlerde anın tadını çıkardık.

Salı sabahı tek başıma Versailles Sarayı’na gittim ve ‘’ücretsiz’’ giriş yaptım. Eğer Fransız eserlerini görmek istiyorsanız Louvre’dan ziyade Versailles’a gitmenizi tavsiye ederim. Çünkü Louvre’daki Rönesans İtalyası’na ve diğer ülkelere ait eserlerin aksine Versailles’tekiler çoğunlukla 18. ve 19. yy Fransa tarihi hakkında. Sarayın meşhur arka bahçesine ‘’ücretsiz’’ girmeye çalışırken görevliler tarafından fark edildim, ama bir sıkıntı yaşamadım. Zamanım daraldığı için yenilgiyi kabullendim ve şehre dönmeye karar verdim.

Şehre dönerken Boğaziçi’nden arkadaşım Begüm’ün de Paris’te Erasmus yaptığını öğrenince akşamüstü Eiffel’de buluşmaya karar verdik. Notre Dame Katedrali ve Ponte des Arts’ı (Aşıklar Köprüsü) ziyaret ettikten sonra Begüm ve bir diğer Boğaziçili, Ecehan ile buluştuk. Eiffel’e kaçak çıkmaya karar verdik ama 2. kata kadar olan merdivenler akşam kullanıma kapandığı için çıkamadık. Bunun üzerine en azından 2. kata kadar asansörle çıkmaya karar verdim. Kulenin tepesine çıkmak için 2. katta yeniden ücretli asansöre biniyorsunuz. Ben de kuleye çıkmanın bir yolunu bulurum diyerek 2. kata vardım. Bir süre şehri seyrettikten sonra kuleye çıkış planları yapmaya koyuldum. Asansörlerin iniş çıkış döngüsünü ölçtüm, kattaki görevlileri saydım, yüzleri ile gezinti rotalarını ezberledim ve hediye dükkanının yanındaki asansöre 4. denemede binebildim.

Kuleye çıkmaktan ziyade, operasyonu başarmanın sevinciyle havalara uçarken Paris manzarasının keyfini çıkardım. Eğer kuleye çıkmayı planlıyorsanız güneş batmadan önce çıkmanızı tavsiye ederim, zira gece pek bir şey görülmüyor. (Ayrıca, bilet gişesinin önündeki 1 saatlik kuyruğu da hesaba katın.) Eiffel’in önündeki Champ de Mars parkında Boğaziçili kızlarımızla sohbet ettikten sonra eve döndüm.

Seyahat planıma göre car-sharing yöntemi ile Çarşamba günü Brüksel, Perşembe Brugges ve Cuma günü de Amsterdam’a gidecektim. Fakat carpooling.com ve blablacar.com gibi sitelerde tarihlere uygun sefer bulamadım. Otobüs seferleri ise hem çok yavaş hem de (son gün aldığım için) biraz pahalıydı. Kararsız kaldığım için çözüm üretmeyi yarına erteledim ve bir gün daha Paris’te kalmaya karar verdim. Palais Garnier (Opera House)’a giderek casus rahatlığıyla kaçak giriş yaptım. Öğlen vakti Ecehan ve bir diğer Boğaziçili, Ece ile Pompideou Modern Sanat Müzesi’ne gittik. Kızların Erasmus öğrenci kimlikleri sayesinde bana da ücretsiz biletlerden aldık. Ben yine de biletim yokmuş gibi kaçak girmeye çalıştım ama sistemin açığını bulamadım, helal olsun iyi tasarlamışlar. Akşama doğru Musee d’Orsay’a gittik, bu sefer kendi öğrenci kimliğimle giriş yapmayı denedim, görevliler kabul etmeyince uğraşmaktan vazgeçtim. Açlığımızı bastırmak için falafel yedik, Pantheon’u ziyaret ettik ve Champ de Mars’a geçerek Eiffel’e karşı sohbete daldık.

O gece, Adrien’le anlaştığımız süre dolduğu için Begüm, Ece ve Ecehan’ların evinde kalacaktım. Fakat bir sorun vardı: evin tek bir anahtarı vardı ve o anahtarı da Begüm kaybetmişti. Ertesi sabah Ecehan’ın sınavı olduğu için evden kitaplarını alması gerekiyordu. 2. kattaki dairenin açık penceresine ulaşarak içeri girmeyi planlasam da başaramadım ve gece 1 sularında çilingiri aradık. €130’luk çılgın fiyata rağmen Begüm çağırmaya karar verdi, adamla anlaştıktan 5 dakika sonra Begüm ve Ecehan’ı vazgeçmeye ikna ettik ama artık çok geçti. Çilingiri vazgeçtiğimizi söylemek için aradığımızda adam ‘’Burası Paris, €60 evden çıktı parası isterim’’ deyince bir an için evin önünden koşarak kaçmaya başlasak da ‘’yoksa da polise şikayet ederim numaranızı’’ sözü üzerine durduk ve ‘’paramız yok, öğrenciyiz’’ diyerek €80’ya gelmeye ikna ettik.

*Bir ek bilgi: çilingir diyince aklınıza sakın maymuncukla kapıyı açan insanlar gelmesin, adam hem kilidi hem de kapıyı kırdı… Tabi kapı ve kilit için sonrasında ayrı bir tamirat masrafı gerekecek.

Ertesi gün yine Belçika’ya gidiş problemimi yine çözemedim fakat carpooling.comdan Cuma sabahı Paris’ten Amsterdam’a giden biriyle anlaştım. Bunun üzerine Begüm ve Ece ile şehri dolaşmaya çıktık. Bu arada ben hafta başından beri metroya biletsiz biniyordum ve ‘’kendimce’’ bu işin sırrını çözmüştüm. İşi o kadar abarttım ki artık istasyonda kontrolör var mı bakmıyordum… İşte tam da böyle bir boş anımda turnikeden atlıyordum ki sivil bir görevliye denk geldim. 60 yaşındaki kadın görevliden koşarak kaçsaydım kesinlikle kurtulurdum ama ben ilk anlarda şaşkınlığın etkisiyle derdimi anlatmaya çalıştım. Sonradan aklıma kaçmak geldi ve tam harekete geçiyordum ki bir anda 10 tane görevli tarafından çembere alındım. Her ne kadar bana dokunma hakları olmasa da çember içinde olduğum için beni köşeye çektiler ve €50 ceza kestiler. Cezayı ödemediğim takdirde polis çağıracaklarını ve cezanın €180’ya çıkacağını söyleyince €50 ödemek zorunda kaldım.

Aslında başından beri bir yerde yakalanacağımı biliyordum ve açıkçası €50 ile kurtardığım için kendimi şanslı sayıyordum. Yakalanmış olmanın etkisiyle canım sıkılsa da şehri gezmeye devam ettik ( Evet, o gün metroya biletsiz binmeye devam ettim, ama diken üstünde ). Akşam Begüm’ün Science Po’daki koro provasına misafir olarak katıldım.

Bu arada Begüm’ün evinde bir sıkıntı olduğu için kalamadım, buna rağmen Begüm’ün Koç’tan arkadaşı Onat, evinin kapısını bizlere açtı. Ev dediysem yanlış anlamayın hani, 10 metrekarelik tek bir oda aslında 🙂 Odada bir yatak, bir masa-sandalye ve bir de paspas boyutunda halı var. Ben backpack’imi yastık olarak kullanarak paspasın üzerine kıvrılırken, Begüm ise sırf ben yalnız kalmayayım diye sandalyede sabahladı.

Sabah 6’da kalkarak carpooling yapmak için Paris’in kuzeyine, Porte de Clignancourt’a gittim. Buluşma noktasında tanıştığım Avusturalyalı gezgin, Jimmy, şoförün attığı ‘’arabam bozuldu gelemiyorum’’ mesajını gösterdi. Bunun üzerine hemen web sitesine girerek 1 km öteden kalkan başka bir araba buldum. Hemen oraya gittik ve orda da İsveçli Andreas ve onun Parisli sevgilisi Lea ile tanıştık. Şoförü beklerken ilginç bir şekilde şoförden ‘’arabam bozuldu, tamir ediyorum 10 dakika bekleyin’’ mesajı geldi. Yaklaşık 1 saatlik bekleyişin ardından Asyalı bir şoför geldi, fakat bizi görünce ‘’ben sadece tek bir kız gidecek sanmıştım, siz 4 kişisiniz, bu arabaya sığmayız, 10 dakika bekleyin başka bir araba ile geleyim’’ dedi. (1 kişi beklemesinin sebebi Andreas yerine Lea’nın adamla görüşmesi, ve bizlerin piyangodan çıkmasıydı) Bizim kafamızın karıştığını görünce de ‘’Ben carpooling’i iş olarak yapıyorum’’ dedi. Ayrıldıktan sonra yine yaklaşık 1 saat boyunca her 10 dakikada bir ‘’geliyorum, bekleyin’’ mesajı attı. Bu arada, artık yorulmuş ve dalgın hale gelmiştik. Andreas’ın, çantasını bizimle bırakarak yanımızdan ayrıldığını bile fark etmemiştik. Bir an, Andreas’ın çantasını inanılmaz sakince yürüyen bir adamın elinde gördüm. Adam o kadar sakindi ki çanta onun sandım ama yine de adamı izlemeye başladım. Bu arada çantasının alındığını gören Andreas adamla göz göze geldi. Tam bu noktada hırsız bir anda ‘’aa, bu çanta benim mi ya??’’ şeklinde jest ve mimiklerle çantayı yere bıraktı ve yine inanılmaz sakinlikte uzaklaşarak gitti. Adamın hareketleri o kadar profesyoneldi ki kendi çantam olsa bile hırsız diye adamın üzerine atlamak için iki kere düşünürdüm.

Çantayı kurtarmanın heyecanı ile derin bir nefes aldık ama benim kafamda bir şeyler şekillenmeye başladı. Bu arada yanımızda dolaşan turuncu kafalı bir adamı, şoför geldiği zaman da gördüğümü fark ettim ve etrafımı incelediğimde 2-3 tane gezgin tipli insanlar ( sırt çantalı filan ) gördüm. Bir anda zihnimde 1 saat önceki tablo canlandı: şoför geldiğinde de bu tarz gezgin tipler ortalıkta dolanıyordu ama ne hikmetse şoförle beraber ortalıktan kaybolmuşlardı…

İşte o anda yap-boz’un parçalarını birleştirdim: Organize çete carpoling.com üzerinden sahte hesaplar ile kurban buluyorlardı, eğer kurban tek başına ise buluşma noktasında diğer sahte gezginler ile beraber arabaya biniyor ve şehir dışında tenhaya götürülüyordu. Tenhada ise ( muhtemelen başka çete üyelerinin de katılımı ile ) hırsızlık, tecavüz veya ölümle karşılaşıyordu. Fakat daha olası bir ihtimal ise insan veya organ ticaretine kurban gitmesi. Nitekim hırsızlık, tecavüz veya öldürme eylemi 5-6 kişiye ne kadar bir kazanç sağlayabilir ki? Öte yandan, eğer kurbanlar birden fazlaysa, şoför bekletme taktiği ile dikkatlerinin dağılmasını sağlıyor ve çetenin diğer elemanları da çanta, cüzdan gibi eşyalarını çalıyor.

Her ne kadar Hercule Poirot edasıyla olayın gizem perdesini aralamış olsam da Jimmy ile Andreas’ı meselenin vahametine ikna etmem yarım saati buldu… Sonunda gece 11’deki otobüse binmeye karar verdik. Şunu da eklemeliyim ki, 1 hafta öncesine kadar alındığı takdirde €15 olan biletler aynı gün €50’dan satışa sunuluyor, ki çok pişman oluyorsunuz…

Bunca olaydan sonra Amsterdam’da neler yaşanacak acaba?

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Göktuğ Kral: Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü öğrencisiyim, aynı zamanda Boğaziçi Triathlon Takımı Kurucu Kaptanı’yım ve BÜMK Klasik Müzik Korosu’nda koristim. 16 Ağustos 2014’te IRONMAN İsveç Triathlonu’na katılarak 3.8 km yüzme + 180 km bisiklet + 42 km’lik maraton koşusunu 11 saat 56 dakikada tamamlayarak ‘’En Genç Türk IRONMAN’’ ünvanı aldım. Seyahat etmeyi, görülmemiş yerleri keşfetmeyi, yeni lezzetleri tatmayı çok severim. Seyahatlerimde ‘’turist’’ değil ‘’gezgin’’imdir. Adrenalin ve macera bağımlısıyımdır. Piyano, Kürek, Tenis, Kick-Box, Kaya Tırmanışı ve Bikram Yoga hobilerim arasındadır. En büyük hayalim ’’80 Günde Devr-i Alem’’ yapmak.

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale