X

Amsterdam seyahat günlükleri: Amsterdam’da görülmesi gereken yerler

Paris’te yaşanan onca maceranın ardından Cumartesi sabahı Amsterdam’a varabildim. Otobüs terminalinde 1 saat kestirdikten sonra terminalin hemen yanındaki metro ile merkezden bir önceki durakta inerek couchsurfing.com’dan anlaştığım Schelte’nin evine gittim. Sanat etkinliklerinde organizatörlük yapan 37 yaşındaki Schelte ile beni bir araya getiren etmen kürek sporu oldu. Schelte, gençlik yıllarında profesyonel iken, artık ‘’veteran’’ kategorisinde yarışlara katılıyor. Schelte beni Pazar günü gireceği kürek yarışına davet etti ve yarışmak istersem bana tekne dahi ayarlayabileceğini söyledi. Her ne kadar çok heyecanlansam da Pazar günü öğleden sonra Türkiye’ye dönüş uçağım olduğu için bu güzel teklife evet diyemedim…

Eve varmadan önce yaptığım alışveriş ile kahvaltımızı hazırlarken Schelte’den şehir ile ilgili tavsiyeler almayı ihmal etmedim. Schelte dışarı çıkmadan önce bana evin anahtarı ile bisikletini verdi ve akşam bana evde yemek hazırlamayı teklif etti.

Amsterdam’a yolunuz düşerse yapmanız gereken ilk şey bir bisiklet bulmak olmalı. Şehir yürüyerek dolaşılamayacak kadar büyük ve metro hatları biraz seyrek. Özellikle benim gibi şehri gezmek için yalnızca 1 gününüz varsa bisiklet hayat kurtarıyor. Fakat bunun ötesinde, bisiklet şehirle bütünleşmiş bir ikon. Şehirdeki bütün yollarda bisiklet şeridi olmasının yanı sıra bisikletlilere özel trafik lambası dahi var. Bisiklet kullanım oranı o kadar yüksek ki bazı işlek noktalarda ‘’bisiklet trafiğine’’ takılıyorsunuz, hatta dikkatli gitmezseniz her an başka bir bisikletli ile çarpışabilirsiniz.

Cadde ve kanalları pedallayarak dolaştıktan sonra Amsterdam’ın en büyük müzesi Rijks Museum’e gittim. 11.Yüzyıl’dan 21.Yüzyıl’a kadar geniş bir zaman aralığında eserlerin bulunduğu müzede özellikle Rembrandt, Van Gogh, Vermeer gibi ünlü sanatçıların eserlerini inceleyebilirsiniz. Özellikle Steen’in eserleri ile 17.Yüzyıl Hollanda’sına yolculuğa çıkabilirsiniz. Yeni ve yakın çağda Hollanda İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü Afrika ve Asya’daki medeniyetlerden gelmiş eserleri de görmek mümkün. Müzenin Special Collections (özel koleksiyon) kısmında sergilenen muazzam gemi maketleri ve kılıç, kalkan, tüfek gibi savaş aletlerinin geçmişten günümüze değişimini de inceleyebilirsiniz.

Müzedeki eserleri online olarak incelemek için tıklayınız.

Müzenin saat 5’te kapanması üzerine gezintim yarım kaldı ve ben de müze haline getirilmiş eski Heineken fabrikasına gittim. Şirketin kuruluşundan üretim tesislerine ve reklam çalışmalarına kadar çeşitli bölümlerin olduğu müzeyi dolaştıktan sonra saat 8’e doğru eve döndüm. Schelte’ye Stamppot (patatesli sucuklu Hollanda yemeği) hazırlamak için yardım ederken yemek tarifini öğrenmeyi de ihmal etmedim. İşte couchsurfing’in en güzel yanı da bu olsa gerek! ‘’Balık almıyor’’ fakat ‘’Balık tutmayı öğreniyorsunuz’’.

Amsterdam Avrupa’nın geceleri en hareketli şehirlerinden biri olsa da saat 2’den sonra her yer kapanıyor. Açık kafe bulamayınca tren istasyonuna gitmeye karar verdim. Ne var ki tren istasyonu da gece 1 ile 5 arasında kapanıyordu. Gerisin geri şehre döndüm ve en sonunda açık bir McDonalds buldum. Sıcak bir mekan bulabildiğime şükrederek içeri sığındım. Sabah 5’te McDonalds’ın kapanmasıyla yeniden istasyona gittim ve orada 9’a kadar memurlarla köşe kapmaca oynayarak uyudum. Evet, istasyon sabah açılsa da içeride uyumak yasak, ve sırf uyuyanları tespit edip dışarı çıkarmakla görevli memurlar dahi var.

 

Pazar sabahı güneşin etkisiyle hava ısınınca yeniden şehri dolaşmaya çıktım. O gün şehirde hem koşu hem de bisiklet yarışı vardı. Caddelerdeki coşkulu kalabalığın arasından geçerek Rijks Museum’a yeniden gittim ve dünkü yarım kalmış ziyaretimi tamamladım. Ardından Madame Tussauds Balmumu Müzesi’ne gittim. Havaalanına gitmeden önce Hollanda’nın yöresel yiyeceği Haring (Hollanda usulü çiğ balık) tatmayı istedim ama pazar günü satıcılar kapalı olduğu için nasip olmadı, ben de açlığımı bastırmak için bir şarküteriden yöresel peynirler aldım.

Öğle vakti eve döndüm. Schelte yarışa gittiği için ev boştu, güvenle çantamı aldım, bisikleti ve anahtarı bırakarak evi terk ettim. Tren ile havaalanına geçerek İstanbul uçağına bindim.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

 

 

Göktuğ Kral: Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü öğrencisiyim, aynı zamanda Boğaziçi Triathlon Takımı Kurucu Kaptanı’yım ve BÜMK Klasik Müzik Korosu’nda koristim. 16 Ağustos 2014’te IRONMAN İsveç Triathlonu’na katılarak 3.8 km yüzme + 180 km bisiklet + 42 km’lik maraton koşusunu 11 saat 56 dakikada tamamlayarak ‘’En Genç Türk IRONMAN’’ ünvanı aldım. Seyahat etmeyi, görülmemiş yerleri keşfetmeyi, yeni lezzetleri tatmayı çok severim. Seyahatlerimde ‘’turist’’ değil ‘’gezgin’’imdir. Adrenalin ve macera bağımlısıyımdır. Piyano, Kürek, Tenis, Kick-Box, Kaya Tırmanışı ve Bikram Yoga hobilerim arasındadır. En büyük hayalim ’’80 Günde Devr-i Alem’’ yapmak.
İlgili Makale