Cesur olmak lazım sevmek için de, sevilmek için de.
Yaralı çocukların, yaralı ruhların sevgiyi kabul etmesi ne kadar zorsa, sevgiyi göstermeleri de o kadar zor. Bir yanda utanılacak bir şeymiş gibi gelir sevgi bu çocuklara, bir diğer tarafta taşınacak bir yükmüş gibi.
Ne yapacağını bilemez, sanki elinde ateşten bir kor parçası, ne atabilir ne tutabilir sımsıkı.
İyileşmek, sevgiyi içeri alabilme, onu dışarı çıkarabilme yeteneğinin gelişmesidir.
Nefes alıp vermeyi öğrenmek gibi, nefesi boğazından karnına kadar indirebilmek gibi.
Yaralıyız her birimiz, ruhlarımızdan parçalar koparılmış, her yanımız çizikler içinde kalmış gibi. Ve o yaralı ruhlarımızla, bedenimizdeki çizikler ve acıların yarattığı sızılar ile bakıyoruz hayata. Karşımızda olup biten her bir şeye. Bildiklerimiz bedenimizin kırık dökük parçalarına sıkıştığından, her baktığımız şeyde o şekli bozulmuş bildiklerimizi görüyoruz. Onları hem seviyoruz, hem nefret ediyor, kabul etmiyoruz.
O yırtıklardan içeri giren her duyguyu “can yakıcı” buluyoruz, “uygunsuz” buluyoruz, oradan dışarı çıkan her duyguyu “uygunsuz”, “hatalı”, “değersiz” buluyoruz. Böylece sevgiyi tatmaktan gitgide uzaklaşıyoruz. Hem istiyoruz hem kaçıyoruz. Her şeyin sonunda aslında yolumuzu kaybediyoruz. Sevgisizlik içinde kendimizi kumdan kaleler ile oyalıyoruz.
Sevgiyi elde etmek, yaşamak için, onun uğruna savaşmak gerekir, cesur olup yola çıkmak!
O yol yaralarından geçer. Her bir yaranı görmekten, o yaraların arasına sıkışmış olan bilgilere tekrar bakmaktan. Onlara ihtiyacın var mı, buna karar vermekten…
Bu süreç kendi kendine gösterdiğin sabırdır, ince ince akan bir şefkattir susuz kalmış yüreğine. Her nefesinde biraz daha açılır ciğerlerin, her açılışta biraz daha genişlersin. Her genişlemede biraz daha sabreder, bir adım daha gidersin yolunda. Her adımında biraz daha şefkat akıtırsın gönlüne. Günün sonunda bir bakmışsın ki sever olmuşsun kendini, yine istediğin kadar olmasa da dudağının kenarında bir gülümseme taşırsın kendine atfettiğin.
Seversin kendini, söz söylemesine izin verirsin gönlünün. “Uygun” bulursun her bir isteğini.
Kendinden kendine bir aşk akıtırsın.
Çağlamaz belki fakat hatırlatır; “umut olduğunu”, “mümkün” olduğunu”, “biricik” olduğunu.
Ve bazen o hatırlatma, o minicik nefes, tüm yaşamımızı değiştirir. O küçücük damla bizi bizden doğurtur.
Her şey bu hatırlatmalar için değil midir zaten?
Cesur olmamız gereken yer de tam burasıdır. Hatırlatmaların peşinden gidebilmek, düşüp kalksak da vazgeçmemek, her seferinde bize yarayanı bulamasak da umudu yitirmeden yürümeye devam etmek…
İlginizi çekebilir: Duygularınızı kucaklayın: Yaşama dahil olmak cesaret ister