Yaşımızdan, kişiliğimizden, kültürümüzden, statümüzden ve tercihlerimizden bağımsız ve istisnasız olarak hepimize iyi gelen bir şey var: GÜLMEK… Gülmenin sağlığımıza, ruhsal durumumuza, hormonlarımıza ve motivasyonumuza olumlu etkilerini her geçen gün daha fazla bilimsel kanıt gözler önüne seriyor. Yalnızca bireysel iyi olma halimiz değil, sosyal ilişkilerimiz de bu faydalardan nasibini alıyor. Mizah ve güldürme becerisi buzları kırmada, birbirimize olan yakınlığımızı artırmada daima işe yarıyor. İçten bir şaka, tatlı dil, güler yüz, şen bir kahkaha kime iyi gelmiyor ki? Romantik ilişkimizde birlikte gülebilmenin ve mizah duygusunun güzellemesini yapalım biraz. Gülmenin zorlaştığı bir ülkede yaşamaya da inat olsun bir nebze… (Dünya mutluluk sıralamasında 112. sıradayız. Bir üstümüzde Ghana, bir altımızda Burkina Faso bulunuyor.)
Birlikte gülmek, kendimize gülmek, birbirimize gülmek… Birbirimize olan yakınlığımızı, sıcaklığımızı ve güven duygumuzu artıran şeyler bunlar. İki insanın birbirini hoş görme ve uzun soluklu ilişkilerde tolerans gücünü de sağlayan bir dinamo gibi adeta.
Gülelim ki, bu zorlu dünyanın keskin köşeleri yumuşasın, gergin yayları gevşesin.
Gülelim ki, birbirimizin kusurları, zaafları eksik değil, hayatın baharatına dönüşsün.
Gülelim ki, bazen acı gerçekleri ifade etmek kolaylaşsın, yıkıcı olmaktan çıkıp kara mizahın avuntusunda kaybolsun.
Gülelim ki, birbirimize batan yanlarımıza dişlerimizi sıkmak yerine, onları şakayla, oyunla dile getirebilelim.
Gülelim ki, bir hatamız karşısında bile eleştirdiğimiz, eleştirildiğimiz değil de, kabul ettiğimizi, kabul gösterdiğimizi bilelim.
Gülelim ki, duyguları bastırmak yerine dönüştürelim, böylelikle daha esnek ve rahat bakabilelim.
Gülelim ki, meseleleri tabulaştırmak yerine komikleştirebilelim.
Gülelim ki, çatışmalar kaçınılmaz olarak bir tarafın kaybettiği savaşlar değil, yaşam zenginliğimiz olsun.
Mutlu olmak sadece kahkaha atmaktan, neşeden ibaret değil belki… Ama neşeli olmak, mutluluktan ibaret çoğu zaman. İçten kahkahalarla güldüğümüz bir anda tasalanmamıza imkân yoktur, yargılamamıza ve kızmamıza da… Bu anların sayısı arttığında birbirimizi bağışlamamız kolaylaşır, ilişkimiz ve hayat hakkında sızlanma ve kaygılanma sıklığımız da azalır.
Eğer kendiliğinden gerçekleşmiyorsa ilişkimizdeki bu tatlı anları artırmak için bazı yöntemler geliştirebilir miyiz? Elbette cevabım “evet”. Mutluluğun da tesadüflere bırakılacak değil, üzerinde çalışılacak bir konu olduğunu düşündüğümden başka bir yanıt vermem mümkün olamazdı zaten.
Peki, birlikte mizah duygumuzu artıracak ipuçları ve bu işin hassas noktaları neler olabilir?
Birlikte komedi izleyin.
Kahkahalarla gülebileceğiniz bir şeyleri birlikte izlemek, zamanla birbirinize hatırlatacağınız ortak bir mizah külliyatına dönüşür. Bir sitkomdan replik tekrarlamak, sevdiğiniz bir dizi karakterinin söylediği komik bir şeyi ilişki sözlüğünüze katmak işe hem eğlence katar hem de bir mesajı çok fazla dil dökerek anlatmak yerine bir komedyenin ağzından kolayca ve kırmadan anlatma konforu sağlar.
“Hayatım Cem Yılmaz diyor ya ‘Kadın ikna etmek için yaratılmış’, sen böyle söylersin de ben hiç ikna olmaz mıyım?” demekle, “Sürekli dırdır etmekten bıkmaz mı bu kadınlar?” demek arasında dağlar kadar fark vardır.
Gelotofobik değil, gelotofilik olun.
Bu garip sözcükler de ne? “Fobi” korku, “fili” ise sevgi ifade eden son ekler. Agorafobi, açık alan korkusu, hidrofil, suyu seven kelimelerinde olduğu gibi… Gülümsemenin insan fizyolojisi üzerindeki etkilerini inceleyen, yeni gelişmekte olan psikoloji dalına “Gelotoloji” deniyor. “Gelotofobi”, kendisine gülünmesinden korkmak, “gelotofili” ise kendisine gülünmesinden hoşlanmak anlamına geliyor. Yunanca “kahkaha” anlamına gelen “gelos” sözünden kökünü alıyorlar.
Sosyolojik araştırmalar gelotofobisi şiddetli olan kişilerde ilişki tatmininin, kendilerini seksi ve çekici hissetme oranlarının daha düşük olduğunu ortaya çıkarmış. Yakın ilişkide en savunmasız ve belki de en açık halimizi yaşadığımızdan bu tür bir korkunun partnerimize karşı gerginliğimizi ve savunmamızı artırması da pek sürpriz bir sonuç değil. Bunun karşıtı olarak da kendiyle dalga geçebilen veya geçilmesinden rahatsız olmayan çiftlerin birbiriyle uyumu ve doyumunun da daha yüksek olduğunu hem kişisel deneyimlerimizden hem de araştırmaların ışığıyla biliyoruz.
Mizah jargonu ve kuralları oluşturun.
Hepimizin kusurları, eksikleri, tuhaflıkları vardır. Kimimiz biraz dağınık, kimimiz aşırı titiz, kimimiz erkenden uyumayı seven, kimimiz obur olabiliriz. Bunlar ilişkinin krizine de dönüşebilir, eğlencesine de. Sakar bir eşin herhangi bir küçük ev kazasına birlikte gülebilmesi, buna komik isim vermesi işi neşeli hale getirebilir. Elbette mizahın sınırları eşimizin toleransıyla ve kabulüyle orantılı. Sakar bir sevgiliye “Tepeden gözlüm” demek, titiz birine “Yine mutfağı ameliyata hazır hale getirmişsin canım,” demek çok sevimli olabileceği gibi sinir bozucu da olabilir. Bunu belirleyen şey daha çok söylenen sözcük değil, onun söyleniş şekli ve üslubudur.
Üslup ve doz ayarını ince yapın.
Çok komik olmakla, “hiç de komik değil” arasında ince bir çizgi vardır. Bu da en çok şakanın dozuyla, zamanlamasıyla ve üslubuyla ilgili. Yerinde ve zamanında anlatılmış bir fıkra çok eğlenceli ve hatta ders verici olabileceği gibi, tam tersi bir durumda soğuk rüzgarlar estirebilir. Özellikle eleştiriyi yumuşatmak amacı taşıyan bir sarkazm girişiminin ince ayarlarının yapılmış olması, incitici veya saldırgan olmaması gerekir. Kaş yaparken göz çıkarmak istemiyorsanız tabii.
Bazen de eşlerden birinin yapılmasından hoşlanmadığı el şakaları, söz şakaları olabilir. Hoşa gitmeyen bir şeyi yapmakta ısrar etmek kusurlu hareketler listesinin ilk sıralarında yer alır.
Kendinizle dalga geçin.
Partnerinizi savunma durumuna getirmekten alıkoymanın en kolay yolu potaya kendinizi de koymaktır. Siz kendinizle dalga geçerseniz bu durum normalleşir ve bir hassasiyet noktası olmaktan çıkar. İşte gerçek eğlence orada başlar. Çünkü kişilik mücadelesi yoktur, sadece komik durumları yakalamak vardır.
Oyun oynayın.
Yetişkinlik çağımızda oyun kavramına bakışımız değişiyor, mesafemiz artıyor. Oysa aşkta oyunun yeri çok kıymetli. Özellikle ilişkimiz uzun soluklu olduğunda ortak bir eğlence ve oyun kültürü birçok şeyin tazelenmesini ve heyecanın, neşenin yeniden yer bulmasını sağlıyor. Annemle babam 50’li yaşlarının sonuna doğru, o dönemin modası olan Tetris’e sarmışlardı ve hiç durmadan en yüksek skoru almak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bir süre için evin en büyük eğlencesi bu olmuştu. Tavla, Scrabble, belki bilgisayar oyunları… Bulmacalar, belki yetişkinler için yapbozlar, lades benzeri meydan okumalar veya yaratıcılığınıza kalmış daha bir sürü şey…
Bütün bu öneri yaklaşımlardan ilham alabilirsiniz. Ancak unutmayın ki her ilişkinin kendine has dinamikleri, hassasiyetleri ve stili vardır. Komiklik ve mizah da kişiye özgü olduğu gibi ilişkiye özgüdür aynı zamanda. Genel itibarıyla hatırlamamız gereken şu ki, ilişkimizde güveni, sıcaklığı, keyifli zamanları artırmak ona yapabileceğimiz en kıymetli yatırımlar. İşleri kendi haline bıraktığımızda yaşamın telaşesi içinde yokuş aşağı gidişten korunmamız çok daha zor. Zoru kolay etmek de sonuç itibarıyla elbette bize kalıyor. Eğer eksikliğini hissediyorsanız ilişkinize neşe katmanın özgün bir yolunu bulmak, işinize yarayan formülü geliştirmek, bir ilişki koçundan destek almak gibi seçeneklerini gözden geçirin…
İlginizi çekebilir: İlişkilerimizi belirleyen yeni nesil otorite: Sosyal medya