Herkese merhaba! Bol düğün, nişan aktiviteli bir yazı geride bıraktık. Evliliğin hukuki boyutunu az çok biliyoruz, peki ama nişanlanma hukukta nasıl kabul görüyor ona bakalım.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu md. 118 ve devamı hükümlerce düzenlenen nişanlanma, bir aile hukuku sözleşmesidir ve hukuki işlemdir. Nişanlanma, aralarında evlenme engeli bulunmayan farklı cinsten iki kişinin karşılıklı olarak evlenme vaadinde bulunduğu iki taraflı bir hukuki işlemdir. Nişanlanma, ancak evlenme vaadiyle olur. Evlenme vaadi bulunmadığı takdirde, tarafların iradeleri nişanlanmayı doğurmaz. Evlenme vaadinin herhangi bir şekli bulunmamaktadır. Yazılı ya da sözlü olarak ortaya koyulabilir.
Gelenek görenekçe düzenlenmiş şekil unsurlarına uyulmaması nişanlanmayı sakatlamaz, geçersiz kılmaz. Ancak Yargıtay 3. Hukuk Dairesi bir kararında nişanlanmada yasaca şekil şartı koyulmadığını belirttikten sonra “Nişanın hukuken geçerli olması için belli bir ritüel içinde yapılmış olması, nişanın duyurulması (ilan edilmesi) ve aile bireylerinin şahitliği çerçevesinde yapılması gerekmektedir”, demek suretiyle nişanlanmada şekil şartı bulunduğunu, aile içerisinde bir merasimin gerçekleşmesinin mecburi olduğunu ortaya koymuştur.
Yargıtayın bu kararı durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. Çünkü yasaya göre nişanlanmanın merasimi gerekli görülmemiştir. Toplumumuzun örf ve adetlerinde de belirli bir nişan merasimi şekli söz konusu değildir. Yakın zamana kadar kız isteme sonrası aile büyükleriyle birlikte yüzük takılması şeklindeyken günümüzde salonlarda, kırlarda, mini düğün şeklinde nişanlar çoğunluktadır. Tabii ki ailenin bazı üyelerinin merasimde bulunmamasının nişanı sakatlamayacağı gibi salonda veya evde yapılması da sakatlamayacaktır. Bu kararın amacı nişanın ispatına yönelik olup hediyelerin geri istenmesi söz konusu olduğunda karşımıza çıkacaktır. Nişan bozulması durumunda hediyelerin geri istenmesi ve tazminatlar konusuna bir sonraki yazımda değineceğim.
Taraflar nişanlanmaya yönelik iradelerini bizzat açıklamak zorundadırlar. Şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olması nedeniyle temsilci aracılığıyla nişanlanma gerçekleşemez. Nişanlanma, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz. “Bağlamaz” ifadesinden anlaşılması gereken, nişanlanmanın maddi yönüdür. Buna göre nişanlanma yaşı olarak belirlenebilecek bir yaş ya da yaş sınırı yoktur. Ancak tarafların nişanlanmanın hukuki sonuçlarını anlayabilecek seviyede ayırt etme gücüne sahip olmaları gereklidir. Aksi halde tarafların nişanlanma ehliyeti mevcut olmayacaktır.
Nişanlılıkta süre yoktur. Her ne kadar taraflar aralarında evlenmek için gün belirleyebiliyor olsalar da, nişanlılığın geçerli olacağı süre belirlenemez. Süreli nişanlılığın ya da belli bir süreden sonra evlenileceğine yönelik beyanların hukuki karşılığı bulunmamaktadır. Ancak nişanlılığın belirli bir süre içinde evlenme şartına bağlanması mümkündür. Böylelikle, belirli bir sürede evlenmenin gerçekleştirilmemesi nişanlanma açısından bozucu şart olarak kabul edilmiş olur. Belirlenen sürede evlenme gerçekleştirilmezse nişanlanma hukuken sona ermiş olmaktadır. Nişanın kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı olmamak kaydıyla başka herhangi bir şarta bağlanması da mümkündür.
Nişanlılık, evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez (TMK md. 119/1). Nişanlılık mutlaka evlilik ile sonuçlanmak zorunda değildir. Taraflar diledikleri an nişanlanmaya yönelik beyanlarından vazgeçebilirler. Taraflar birbirlerini, nişanlı olmayı dayanak göstererek evliliğe zorlayamazlar. Her ne kadar evlilik yükümlülüğü sağlamasa da nişanlanma, taraflara sadakat yükü yükler. Bu sadakat yüküne aksi davranışlar, ilgili tarafın kusurlu sayılması sonucunu ortaya koyar. Bu da yine hediyelerin geri istenmesi ve tazminat durumlarında karşımıza çıkar.
İlginizi çekebilir: Çalışan annelerin çocuk büyütmekle imtihanı: Kreş hakkı