Şiddet maalesef yaşadığımız dünyanın bir gerçeği. Şiddet haberleri duymadan geçirdiğimiz tek bir gün bile yok. Şiddetin farklı farklı tanımları var. Bu tanımlardan birinde Dünya Sağlık Örgütü şiddeti şu şekilde tanımlamaktadır: “Fiziksel güç ya da kuvvetin, amaçlı bir şekilde kendine, başkasına, bir gruba ya da topluluğa karşı fiziksel zarara ya da fiziksel zararla sonuçlanma ihtimalini artırmasına, psikolojik zarara, ölüme, gelişim sorunlarına ya da yoksunluğa neden olacak şekilde tehdit edici biçimde ya da gerçekten kullanılmasıdır.” (Dünya Sağlık Örgütü, 2002, s.4). Daha genel bir tanım yapmak gerekirse şiddet, bireylerin yaralanmasına, sindirilmesine, öfkelenmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan davranış veya yaklaşımdır. (Arın, 1996)
Şiddet ve Sağlık Konulu Dünya Raporu’nda şiddet, üç kategori altında sınıflandırılmıştır. Buna göre kişinin kendisine yönelik şiddet, kişiler arası şiddet ve kolektif şiddet olmak üzere üç tip şiddet vardır. Haberlerde sık sık duyduğumuz şiddet türlerinden biri olan kadına yönelik şiddet kişiler arası şiddettir. Birleşmiş Milletler (1993) kadına yönelik şiddeti, “cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanan ya da sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranış” şeklinde tanımlarken; kadına yönelik şiddeti, toplumsal cinsiyet temelli şiddet tanımına uygun bir biçimde ifade etmektedir. (Taşdemir, 2015)
Erkek şiddetinin altında ne gibi nedenler yatıyor?
Bazı araştırmalara göre çocukluğunda şiddet görmüş ya da aile içi şiddete tanık olmuş erkek çocukları, büyüdüklerinde şiddet uygulayan bireyler haline geliyorlar. Ancak Walby (1990: 131-132), erkeğin psikolojik dengesizliklerinin kadına yönelik şiddete yol açtığını iddia eden liberal teori ile yapılan bu araştırmaların, erkek tarafından kadına uygulanan şiddetin görülme sıklığının tümünü değil de sadece bir kısmını açıklayabildiği için yetersiz kaldığını ifade eder. (Taşdemir A, S. 2015)
Radikal feminizm gibi teorilere göre ise, şiddet uygulayan erkekler ataerkil toplum yapısı yüzünden şiddet uygulamaya hakları olduğunu düşünmekteler. Walby’e göre (1990: 135-136), radikal feminist açıklamalar, hiçbir analizin yapamadığı kadar erkeğin kadına yönelttiği şiddetin sosyal yapısal analizine katkı sunmakta, özellikle kadına şiddet olgusunu işlerken erkeklerin davranışlarını, kadınların bu davranışlara tepkisini birleştiren bir açıklama yapabilmektedir. (Taşdemir A, S. 2015)
Dobash ve Dobash (1992: 4), erkekler tarafından kadınlara yönelik yapılan şiddetin nedenlerini dört başlık altında toplamışlardır. Bunlar; “erkeklerin kadınları başkaları ile paylaşmak istememesi ve bu isteğin yönettiği kıskançlık duygusu”, “erkeklerin kadınların özellikle hane ve aile içerisindeki görevlerine ilişkin beklentisi”, “erkeklerin kadınların yaptıkları ‘yanlış’ davranışlardan ötürü onları cezalandırabilme hakkını kendilerinde görebilmeleri” ve “erkeklerin kadınlar üzerinde otorite kurma ve pozisyonlarının önemi”dir. (Taşdemir A, S. 2015)
Erkekler şiddeti, hem birbirlerine hem de kadınlara iktidarlarını kabul ettirme aracı olarak kullanmaktadırlar. Ancak şiddeti gören tarafın cinsiyeti kadın olduğunda toplumun tepkisi biraz farklı oluyor. Örneğin şiddet gören kadın hakkında “Kimbilir ne yaptı da bunu hak etti?” gibi laflar ediliyor. Yani anlayacağınız sonuçta yine şiddet gören kadın suçlanıyor. Kadın hem şiddet görüyor, hem de gördüğü şiddetin sorumlusu olarak gösteriliyor.
Şiddet nasıl durdurulur?
Şiddeti önlemenin hukuksal, sosyal, bireysel ve ekonomik boyutları vardır. Şiddeti önleme girişimleri üç seviyede değerlendirilmektedir. Birincil önlemler, problem ortaya çıkmadan önce müdahele etmeyi, ikincil önlemler, problemin varlığına ilişkin ilk işaretler belirdiğinde sorunun ortaya çıkma sıklığını azaltmaya yönelik girişimleri, üçüncül önlemler ise sorunun artık oldukça yaygın olduğu ve zarar verme boyutuna ulaştığı durumlarda harekete geçmeyi içermektedir (Dünya Sağlık Örgütü, 2002; Wolfe ve Jaffe, 2003 ).
Şiddet problemi ortaya çıkmadan önce yapılacak müdahelede ailelere çok iş düşmektedir. Örneğin aileler kız ve erkek çocuklarını cinsiyet ayrımı yapmadan, eşitlikçi bir şekilde yetiştirmeye özen gösterebilirler. İkincil önlemler, belirli davranışlarda bulunduğu tespit edilmiş (örneğin kız arkadaşına şiddet uygulayan) ya da aile içi şiddet açısından risk oluşturabilecek özellikleri olan (örneğin erkek olması ya da daha önce şiddet uygulamış olması) kişileri kendine hedef alır. Bu çalışmalar, aile içinde şiddet yaşanma riskinin yüksek olduğu aileleri ziyaret etmeyi ve flört döneminde kız arkadaşına şiddet uygulayan ergenleri hedef alan programları içerebilir (Zara ve İnce, 2008). Son olarak üçüncül önlemler ise, kadına yönelik şiddetin, bu şiddeti uygulayanların ve buna maruz kalanların belirlenmesi ile sonuçları, şiddete başvuranların alacakları cezaların, tedavi şekillerinin ve mağdurlara sunulan yardım imkanlarının belirlenmesini temel alan programları içermektedir (Dünya Sağlık Örgütü, 2002; Wolfe ve Jaffe, 2003).
Yeri gelmişken kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için, ünlü kadınların makyajla darp edilmiş hale getirilmiş fotoğraflarının kullanıldığı sosyal sorumluluk projelerinden bahsetmek istiyorum. Evet, belki bu tip sosyal sorumluluk projeleri toplumda farkındalık yaratabilir ama sizce şiddet uygulayan hangi erkek bu sosyal sorumluluk projeleri sonucu şiddet uygulamaktan vazgeçecektir? Ayrıca bu tip sosyal sorumluluk projelerinde kadınların makyajla da olsa yüzlerinin darp edildiği görsellerin kullanılmasının, kolektif bilinçaltımızda kadına uygulanan şiddeti normalleştirdiğini düşünüyorum.
Şiddet toplumun tüm kesiminde görülen bir davranış biçimi. Kadına yönelik şiddet yukarıda da belirttiğim gibi şiddetin türlerinden sadece biri. Şiddet uygulayan tarafın sadece yetişkin erkekler olduğunu düşünmek de yanlış. Toplumda giderek artan bir şiddet sorunu var. Çocuklarına şiddet uygulayan kadınlar var, birbirlerine şiddet uygulayan gençler var. Yani şiddet her iki cinsin ve her yaş grubundan insanın sorunu.
Şiddet sorunu psikologlar, psikiyatristler, hukukçular ve sosyologlardan oluşan bir grup tarafından enine boyuna devamlı olarak incelenmeli ve nasıl durdurulacağına dair çareler aranmalı. Şiddet uygulayan insanların neden bu şekilde davrandıklarının sebebini bulmazsak şiddetle ilgili olan her konuşma ve her sosyal sorumluluk projesi yüzeysel kalacaktır.
İçimizdeki şiddetle yüzleşmeliyiz
Bu arada şiddet konusunda hepimizin biraz ikiyüzlü olduğunu düşünüyorum. Kendimiz şiddet uygulamasak da seyrettiğimiz filmler, diziler şiddet dolu. Bu görüntüler yüzünden beynimiz şiddeti normal olarak algılamaya başlıyor. Ayrıca şiddetin illa fiziksel olmak zorunda olmadığını da belirtmek lazım. Hiç öyle olduğunu düşünmediğimiz, örneğin dedikodu yapmak gibi eylemler de şiddettir. Çocuğuna bağırmak, ona aşağılayıcı laflar söylemek, trafikte diğer sürücülere küfürler yağdırmak, arkadaşının kilosuyla dalga geçmek, etrafındakilerle sürekli alaycı, iğneleyici bir şekilde konuşmak, bir patron olarak ofiste çalışanlarına bağırmak, eşine hakaret etmek, sosyal medyada durmaksızın kötücül yorumlar yapmak…
Tüm bu eylemlerin hepsi şiddetin türevleridir. Ve tüm bu eylemlerde bulunanlar da biziz. Bence şiddetin tanımına şu da eklenmeli: Karşındakinin kalbini kırdığın her türlü eylem şiddettir. Şiddetin her türlüsü yıkıcıdır. Sevgi ise tam tersine yapıcı, şifa veren bir duygudur. Şiddet karşıtı olduğumuzu ilan etmeden önce biz kendi içimizdeki şiddet eğilimli tarafla yüzleşmeli ve onu törpülemeliyiz. Sevgiden korkan, şiddete alışık insanlara dönüşmeyi reddetmeliyiz. Konuşma tarzımızla, davranışlarımızla ve seyrettiklerimizle her zaman şiddetin karşısında olmalıyız.
Sorularınız için bana rsolaker@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. İyimser olmakla ilgili psikoloji egzersizleriniin Instagram hesabımdan paylaşıyorum.
Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.
İlginizi çekebilir: Şiddet sorunu: Karanlıkla savaşırken karanlığa karışma
Kaynaklar:
Arın, M. C. (1996). Kadına yönelik şiddet. Cogito, 6, 305- 312.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu. (1993), Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi, A/RES/48/104, Aralık 20.
Dobash, R. Emerson ve Dobash, P. Russell (1992), Women, Violence and Social Change, London and New York, Routledge.
Dünya Şiddet ve Sağlık Raporu: Özet (2002). Genova: World Health Organization.
Taşdemir, A. S. (2015). TÜRKİYE’DE ŞİDDETİN “KADIN YÜZÜ”. Istanbul Journal of Sociological Studies. 10.18368/IU/sk.04297.
Walby, Sylvia (1990). Theorizing Patriarchy, Blackwell
Wolfe, D. A. ve Jaffe, P. G. (2003). Prevention of domestic violence and sexual assault. National Electronic Network on Violence Against Women, Applied Research Forum, 1-8.
Zara P. A. ve İnce, M. Aile İçi Şiddet Konusunda Bir Derleme. Türk Psikoloji Yazıları, Aralık 2008, 11 ( 22), 81-94.