X

Sevgi vermek ve sevgi almak sandığımız kadar kolay mıdır?

Öyle kolay değil gülü koklamak, gül tutan ele diken batmalı… Bir aşka gönül veren, o aşkın kapısında yatmalı…” Mevlana Celaleddin Rumi

Sevgi. Hayatımız boyunca arayıp da bulamadığımız… Onu bazen annemizin kucaklayışında, bazen babamızın bir bakışında, bazen aşk olmuşların bir sözünde, bazen de çok özlediğimiz eski bir sevgilinin “nasılsın?” mesajında görürüz… Eski bir dostun can sıcaklığında, bazen kızgın kumların üzerinde öylece uzandığımızda esen tertemiz rüzgarın serinliğinde ve bazen sadece günün geceye kavuşumunda görürüz…

Sevgiyi bazen esen tertemiz rüzgarın serinliğinde ve bazen sadece günün geceye kavuşumunda görürüz…

Tabii sevgiyi anlayabilmek, sevgi alabilmek, sevgi verebilmek kısacası sevgi ile ilişkili her ne varsa “anlayabilmek” için “sevmek nedir?”, “sevgi dünyada nasıl oluşur?”, “nasıl verilir?”, “nasıl alınır?” bilmek ve en önemlisi sevgiyi her anımızda “görebilmek” gerekir değil mi? Ben bu yazımda sizlerle birlikte sevginin hayatımızdaki varlığına, algımıza, sevgiyi ne kadar almaya ve ne kadar vermeye hazır olduğumuza bakalım istiyorum… “Bunun yazısı mı olur?” diyeceksiniz, “elbette olur” diyeceğim…

Kaçımız çok sevdiğimiz bir kişiyi “değiştirmeden” yaşamaya ve sevmeye razıyız? Kaçımız çok sevdiğimiz bir kişiye utanmadan, çekinmeden, “ya karşılık vermezse” diye düşünmeden sevdiğimizi açıklayabiliyoruz? Kaçımız gerçekten karşılık beklemeden hiç tanımadığımız bir kız çocuğunun eğitimi için kendi ihtiyaçlarımızdan önce “onun ihtiyaçları” gelir diyebilmeyi ve bunu sadece sevgi vermek adına gerçekleştirebilmeyi biliyoruz? 

Kaçımız dünyada hala sevebilen insanlar olduğuna inanıyoruz? Kaçımız sokakta yürürken karşılık beklemeden tatlı bir teyzeye “sevgi ile”, “içimizden sevgi gelerek” gülümseyebiliyoruz? Kaçımız bir çocuğun annesine doğru ilk adımı atarken dünyaya yaydığı o saf sevgi ile sevdiklerimize aynı “beklentisizlikle” adım atabiliyoruz, onları oldukları gibi kabul edebiliyoruz?

Kaçımız bir çocuğun annesine doğru ilk adımı atarken dünyaya yaydığı o saf sevgi ile sevdiklerimize aynı “beklentisizlikle” adım atabiliyoruz, onları oldukları gibi kabul edebiliyoruz?

İşte bu yazıda sizlerle derinlere bakalım istiyorum; sevgiyi anlamak sandığımız kadar kolay mıdır? Ben hemen kendimden (oldukça zor olan bazı açıklamalar ile) deneyimlerimi paylaşarak anlatmaya çalışmak isterim. Bu soruya hepimiz için farklı cevaplar vermek mümkün…

Sevgiyi daha küçük yaşlarda düşündüğümde hep “karşılıklı” olarak algılamıştım. Ancak karşılığı olduğunda delice aşık olabilirdim değil mi? Ya karşımdaki kişi artık beni gerçekten sevemediğinde ne olacaktı? İşte o an hayatımın “yıkımı” olmuştu? İçimde kalan onlarca “tonluk” sevgiye nasıl karşılık bulacaktım? Bu sevgiyi “o kişi” hak etmiyor diye ona vermeyeceksem neye verecektim?

Bu kadar sevgi ve bu kadar acıyla nasıl yaşayabilecektim? Sonra “gurur” vardı, gururum bu derece kırılmışken yine de bu kadar çok sevmek mümkün müydü? Ya sevgim benim çektiğim acıların aynısını onun da çekmesini istemeye engel olamıyorsa, ben kötü bir insan mıydım? Daha dün deliler gibi sevdiğim bir adamı sadece beni gereğince “karşılık” olarak sevemiyor diye bir günde nasıl “sevemez” hale gelebilecektim?

Bu kadar sevgi ve bu kadar acıyla nasıl yaşayabilecektim?

Tüm sorularımın cevabı yine bende saklıydı… Zaman geçti ve gördüm ki sevgi  “karşılık” demek değildir. Ve hatta karşılık beklediğimiz sevgi “sevgi” bile değildir. Öğrendim ki sevmek benden kaynaklanır. Ben değişmedikçe sevgim o diğer kişinin tercihi ile “değişemeyecektir”.

Arada her ne kadar dağlar kadar büyük gururum olsa da (aldatılmışlık üzerine egonun da zamanında eklendiği kocaman bir “bunu bana nasıl yapar?” sorusuyla…), sonunda vardığım nokta; “hayatın” iki kişinin sevgiyle kavuşabilmesi kadar, ayrılabilmelerini de yine sevgiyle getirdiğinin idraki oldu. Çünkü ayrılıklar kişinin kalbindeki sevgiyi götürmeye yetmiyordu… Bizler sevgimizi “kişiselleştirdikçe” diğer kişiye yükleyip de karşılığını beklemedikçe, sadece sevgi oldukça, kimseyi değiştirmeye zorla karşılığını verdirmeye çalışmadıkça, sevgi daha da büyümekteydi… Olgunluğu, bilgiyi ve “kalbi” de kendi kadar güzelleştirmekteydi…

Anladım ki sevgi vermek aslında sevgiyi almaktan çok daha zordu… Hele ki hepimizin yaşadığı kırgınlıkları, hayal kırıklıklarımızı, kaybedişlerimizi, ayrılıklarımızı düşündüğümüzde… Sevgiye kapılarımızı kapatmak en kolayıydı. Bu gibi durumlar kalplerimizi kolayca katılaştırmaya yetiyordu değil mi? “Bir daha asla kimsenin bana aynı aldatılmışlığı yaşatmasına izin vermeyeceğim”, “bir daha kimseyi böyle derin sevmeyeceğim”, “bir daha hak etmeyen kimseye sevgimi vermeyeceğim”, “bir daha kimseye sevgi vermek uğruna kendimi küçük düşürmeyeceğim” bu cümlelerin hangisinde geçen “sevgi” gerçekten sevgidir?

Anladım ki sevgi vermek aslında sevgiyi almaktan çok daha zordu…

Bakalım sevgili Nil Gün güzel eseri İçimizdeki Şaman; Duyguların Simyası ile sevgi bilincimizi nasıl yorumluyor;

…Sevgi geçici değildir. O her zaman var olandır. Yaşamdan önce, yaşam boyunca, yaşamdan sonra… Sevgi koşullara göre azalıp çoğalamaz. Hayatın rüzgarına göre yön değiştirmez. Çünkü o bir duygu değildir. O bir bilinç boyutudur.

…Birçok şeyi sevgi sandığımız için karmaşa yaşıyoruz. Birisine duyulan yoğun çekim, paylaşılan zevkler, özlemler, arzular… Bu özlem ve arzuların, sevgi objemiz üzerindeki yansıması, onaylanma, kabul görme, sevilme, cinsellik gibi ihtiyaçlarımızın belli bir süre birisi tarafından karşılanması… Şehvet, kıskançlık, tutku… Duygusal çıkarlar… Sevgi sanılıyor. Zaman içinde değişen, gelip giden her şeyin altında bir duygu yatar. Oysa sevgi hiçbir duygudan etkilenmez.

Gerçekten sevdiğimizde, tüm duyguları, tüm ruh hallerini yaşasak da, sevdiğimizi sevmeye ve ona saygı duymaya devam ederiz. Sevgi, öfke ve kızgınlık, utanç ve suçluluk duyguları içinde bile vardır. Hatta nefretin içinde bile sevgi vardır. Sevgi hiçbir duygunun zıddı değildir. Çünkü sevgi bir bilinç boyutudur. Kesinlikle zarar verme gücünden yoksundur. Sevgi sadece yaratmayı bilir.

Sevgi birisine duyulan hayranlık da değildir. Çünkü hayranlık da nefret gibi bir projeksiyon, bir yansıtmadır. Kendi içimizdeki siyah ve beyaz gölgelerin yansıması… Yadsıdığımız, henüz ortaya çıkmamış boyutlarımızın başka insanlara yönlendirdiğimiz projeksiyonudur hayranlık ve nefret.

…Sevgi duyduğun kimseden ayrılırsın, boşanırsın ama onu sevmeye dingin bir biçimde devam ederek onu anlarsın. Acı çeksen de, kendi onurunu koruyarak onun da onurunu korursun. Sadece ilişkinizin şekli değişir. Bir daha birbirinizi asla görmeseniz bile.

İşte “gerçek” sevgi sandığımız kadar “kolay” değildir. Tüm duygulardan, egodan, kırgınlıklardan, üzüntülerden, başarısız deneyimlerden, kaybedilenlerden, aldatılmışlıklardan, özlemlerden, kıskançlıklardan, hırslarımızdan, bencilliğimizden daha yüksek bir boyuta bir “bilince” yükselmeyi gerektirir…

Gerçekten “sevgi” vermeye ve “gerçek sevgiyi almaya” hazır mısınız?

 

İlginizi çekebilir: Dillere destan bir hikaye olmak için: Aşk meydan okumayı sever

 
Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale