Engellileri anlamak kolay değil. Duyma ve konuşma engelli birisi ile 24 saat geçirdikten sonra farkındalığı artıyor insanın.
İşte benim hissettiklerim:
Bir mekana girdikleri zaman kendileri hakkında konuşulduğunu duymuyorlar, umurlarında değil.
Hatta gereksiz hiç bir şey duymuyorlar. Umurlarında değil.
Evrene güveniyorlar. Arkalarından gelebilecek bir tehlikeye karşı korunmaları yok, ama evrenle bir olma hissi onlara yeterli güveni veriyor.
Bir de kendimizi düşünelim, nasıl kulak kabarttığımızı, her şeyi duymaya çalıştığımızı. Yanımızdakileri dinlediğimizi, gereksiz konuşmalardan kendimize pay çıkartmaya çalıştığımızı, gereksiz üstüne alınmalar, kırılmalar, küsmeler…
Hele hele ki trafik sesi, yolda giderken lastiklerin uğultusu, kornalar, kavgalar, uçaktaki motor sesi, insanların birbirini yüksek sesle çağırmaları, telefonda yüksek sesle konuşanlar. Üfffffff, bunların hiçbirini duymuyorlar. Biz ise duymamak için çaba sarf ediyoruz. Gençlik kulaklarından sarkan o beyaz kordonlarla dolaşıyor. Müzik dinliyorlar. İlk başta onlara kızıyordum, kendilerini niye dışlıyorlar diye, şimdi anlıyorum ki akıllı olanlar onlar.
Gelelim konuşma kısmına. Bir gün öğrenmiştim: “Söyleyeceğin şeyin karşındakine veya sana bir faydası yoksa söyleme” diye. Ama nasıl yani, bunları çıkartırsak dedikodu yapamayacağız ki. Evet, sadece dedikodu değil, ağzından çıkan şeylerin belki %90’ı çıkmayacak. Gereksiz şeyler çünkü… Ses kirliliği… Bizler sessizlikten rahatsız olan kişileriz yanımızdaki kişi ile yolda giderken sessizlik olursa rahatsız oluruz. Ses şart, konuş, ne olursa olsun konuş. Saçmala, soru sor, seni alakadar etmeyen şeyleri sor. Futbol, politika, sağlık sorunlarını anlat. O da sorsun, sormak istemiyorsa bile sorsun efendim. Sessizliği bozalım hep beraber, sen de el ver. Yaaaaaaa bıktım artık bu paradigmalardan, saçmalıklardan. Elini tutayım yeter, gözünün içine bakayım yeter, hisset enerjimi anlaşalım konuşmadan. Neyi soracağım ki; yaşını mı, paranı mı, nereden geldiğini mi? Niye ki? İş başvurusu mu bu, yoksa ciddi bir ilişki için görüşme mi yapıyoruz? Ağırlaştık, çok ağırlaştık, gereksiz ağırlaştık.
Engelliler sadece çok gerektiği yerde iletişimdeler. Yoksa yok. Gerek yok. Ağzımız ishal olmuş bir g.t gibi şuursuzca boşaltıyor kelimeleri. Sır veriyor, “Ama kimseye söyleme” diyoruz. Bizi ilgilendirmeyen meselelere maydanoz oluyoruz. Sağlık problemleri duyup öğreniyor ve sonra da “Bende de mi var acaba?” derdine giriyoruz. Gazete vb medyadan da aldığımız bilgiler bir o kadar gereksiz. Bilmem nerede deprem olmuş veya bir politikacı yalan söylemiş. Çok mu şaşırdınız? Sizi çok mu ilgilendiriyor? Veya yanlış haberler? Yumurta kötü, yumurta iyi… Cevizin faydaları falan… Tabii ki faydalı, abartmadan ye işte!
Hele hele bir şeyi defalarca söyleyenler var ya. Yahu ilk söylediğinde anladım, niye tekrarlıyorsun ki? Geri zekalı değiliz. Tamam okey, mersi, sağ ol, teşekkürler, bye, hoşçakal, eski Türkçe, yeni Türkçe, Fransızca, İngilizce, birkaç lisan daha biliyor olsak ses kirliliği bir o kadar artacak. Kızılderililere imreniyorum. Elini kaldırıyor ve selam veriyor. Avucunun içi elinin boş olduğunu gösteriyor, o da “Benden sana zarar gelmez” diyor. Net.
Teşekkürler Elif Ç.
İlginizi çekebilir: İnsanları oldukları gibi kabul edebiliyor musunuz?