X

Senin mucizen içinde: Yapman gereken tek şey doğru yere bakmak

Yoga asana (pozları) pratiği; size daha fazla esneklik verebilir, güveninizi artırabilir, dolaşımınızı iyileştirebilir, daha iyi kas tonusu oluşturabilir, enerji seviyenizi artırıp, stresinizi azaltabilir ve zihninizi sakinleştirebilir.

Tüm bunların ötesinde yoga bir dikkat verme; bir farkındalık sanatıdır. Yoga pratiğinde duyumlarımızın önemi büyüktür. Duyu organlarımız yaşamla kurduğumuz ilişkide çok büyük rol oynar. Dış dünyada olanlarla beynimiz arasındaki bağlantıyı kurmaya destek olmak onların görevidir. Zamanımızın büyük kısmında, yaşamlarımızı güvende, sağlıklı ve belki de amaçladığımız gibi devam ettirebilmek için dışarıda olanları duyu organlarımızla algılayışımız ve zihnimizle yorumlayışımız büyük önem taşır.

Yoga pratiği sırasında dış dünyadan gelen sinyalleri algılamak yerine, pozların ne kadar sakin ne kadar aktif, ne kadar durağan ne kadar güçlü olduğu fark etmeksizin dikkati içeriye doğru çevirmeyi ararız. Zihin ve beden birlikte çalışırlar ve yoga tüm bu yönleriyle diğer egzersiz türlerinden ayrılır.

Yoga pozlarına girerken ve çıkarken değişen nefesin ritmi ve değişen beden duyumları ile bağlantıda olmak birinci önceliğimizdir. Yoga, duyumlarımız vasıtasıyla farkındalığa özenli bir davet sunar.
Koklamak, dokunmak, duymak, tatmak, başka bir konunun başlığı olabilecek 6. his.
Ve görmek…

Görmenin aracısı gözler, gözleri dış dünyaya açılan birer enerji kürecikleri olarak düşünebiliriz. Gözler nereye doğru bakarsa enerjimiz de oraya doğru akacaktır. Bundandır ki bir dilek tutmak niyeti gibi içe dönmenin gerekliliğini hissettiğimiz durumlarda istemsizce kaparız gözlerimizi. Meditasyon pratiğinde de olan tam da budur. Meditasyon, uyku haricinde yaşamın büyük çoğunluğunda dışa açık olan gözlerin içeriye doğru açılmasına bir davettir.

Yoga ve meditasyon pratiği söz konusu ise vakit içeriden gelen sinyallerle de iletişim kurmak vaktidir. Bu noktada duyumlarla olan ilişkiyi kendi beden sınırlarımız içinde tutmaya bakmak önem taşır.
Bakmak…

Sözlük anlamıyla; bakışı bir şey üzerine çevirmek. Gözlemek, seyretmek. Bir başka manada; birinin veya bir canlının sağlığı, afiyeti ile ilgilenmek, ona özen göstermek, beslemek belki büyütmek. Bakmanın her manasında enerjiyi bir yöne dikkat vererek çevirmek var.

2007 yılında gazeteci Gene Weingarten tarafından düzenlenen toplumsal deneylerin birinde dünyaca ünlü kemancı Joshua Bell değeri 3.000.000 usd’ın üzerindeki kemanı ile Washington metrosunda, metronun en yoğun saatlerinden birinde yaklaşık 40 dakika aralıksız olarak devam eden bir konser veriyor. Binin üzerinde insan önünden geçip gidiyor. Geçenlerden sadece 7 tanesi dinlemek için durmasına rağmen çok da uzun kalmıyorlar. O dönemde bir konser bilet fiyatı 100usd olan sanatçı zar zor birkaç dolar bahşiş toplamayı başarıyor. Yaklaşık 40 dakikanın sonunda günün en kalabalık saatlerinde, şehrin en kalabalık yerinde, kimsenin alkışlamadığı, kimsenin fark etmediği dünyaca ünlü bir sanatçının verdiği tamamen ücretsiz bir konser sessiz sedasız tamamlanmış oluyor.

Bu sosyal deneyin de açıkça ortaya koyduğu gibi günlük yaşantımızın meşguliyeti bazen bizi etrafımızdaki güzel ve mucizevî dünyayı fark etmekten alıkoyabiliyor.

Peki ya biz aynaya baktığımızda ne görüyoruz? Gerçekten? Gözlerimizin çevresindeki kırışıklıkları mı? Tam ve bütün halimizle güzelliğimizi mi?

Karşımızdaki birine baktığımızda ne görüyoruz? Bizi rahatsız eden özelliklerini mi? Hayatımıza kattıklarını mı?
Geleceğe baktığımızda ne görüyoruz? Gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz şeylere dair kaygıyı, endişeyi, bilinmezliğin korkusunu mu? Henüz yaşanmamış ama yaşanabilecek güzel günlerin heyecanını mı?
Peki ya geçmiş? Pişmanlığı mı görünür kılıyor yoksa bu yaşımıza dek tek tek aştığımız zorlukların haklı neşesini mi?

Eğer her gün, her an gerçekten bakarsak, dikkat verebileceğimiz minibüste yan koltuğumuzda oturan sıradan bir kadının giydiği sıradan elbisenin en sevdiğimiz renk olmasından tutun da, bir çocuğun koşulsuz ve sonu yokmuşçasına içten gülüşüne, ağaçların, yeşilin renklerine ya da bizzat yaşantımızın her anında özel bir çabamız olmadan akmaya devam eden kendi nefesimize kadar olağandışı bir sürü mucizeyi görebiliriz.

Bu etrafımızdaki güzellikleri görebilmek onlara doğru bakabilmek için öylece durmalıyız, hayatlarımızı ertelemeli, işimize, randevularımıza geç kalmalıyız anlamına gelmiyor.

Şu an bu makaleyi okurken belki Joshua Bell deneyi, belki yukarıdaki birkaç soru bir farkındalık kapısı açmış olabilir. Üstelik sessiz bir alan, bir bağdaşa oturma hali ve belki sanıldığı üzere bir mum bile yakmaya gerek olmadan.

Ancak zihnin ve bedenin birlikte çalıştığı tüm pratiklerde olduğu gibi pratiğini yapmadan kitaptan okuyarak bu deneyimi hayata geçirmek mümkün değildir. Bisiklete binmeyi, araba kullanmayı, yüzmeyi, vb. lerini öğrenirken pratiğin süresinin ve sıklığının önemini kendi deneyimlerinizle mutlaka tecrübe etmişsinizdir.

Bakmak eylemimize samimi bir dikkat katabilirsek eğer etrafımızda her zaman heyecan verici bir şeylerin olduğunun, yaşandığının farkına varabiliriz. Bunun için Joshua Bell gibi birinin metro istasyonunda konser vermesini beklemek zorunda değiliz.

Düzenli yoga ve meditasyon pratiği bizi bu alana taşımaya destek sunacaktır.

Neyi beslersek o büyür…
Sevgiyle
* Sosyal deneyin daha detaylı açıklamasını okumak isteyenler için buraya bakabilir.

Birce Sinem Tezer: Merhaba, ben Birce. Yoga ile lise yıllarımda tanıştım. 200 saatlik temel eğitimimi 2014 yılında aldım. İçlerinde Godfrey Devereux gibi pek çok kıymetli eğitmenlerin olduğu farklı yoga stillerine ve meditasyon pratiğine dair 500 saate ulaşan derinleşme yolculuğum halen devam ediyor. Yoga & meditasyon derslerim ve bireysel pratiklerimde yoga pozlarında verilen tepkilerin günlük yaşamdakinin aynısı olduğu, aynı yollar his ve düşüncelerden geçildiği felsefesini benimsiyorum. Mat pratiğinin günlük yaşama yansımalarını araştırmak öncelikli davetim. bircesin@gmail.com mail adresi ve @birceileyoga instagram hesabı ile sorunuz veya paylaşımınız varsa bana ulaşabilirsiniz..

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale