“Güzel olmak kendin olmak anlamına gelir. Başkaları tarafından kabul edilmenize gerek yok. Kendini kabul etmelisin.”
– Thich-Nhat Hanh
Ne kadar basit gözüküyor değil mi? Kendimizi kabul ettiğimizde zaten güzeliz. Oysa ki yaşamlarımızda işler her an bu kadar basit ilerlemiyor. Başkalarının hakkımızda ne düşündüğü, yaptığımız veya yapmadığımız şeylere verdikleri tepki, yaşamlarımızı aslında hiç de istemediğimiz bir şekilde etkisi altına alabiliyor. Hoşumuza gitmeyen tepkilere gösterdiğimiz hassasiyetin aslında bir adı var. Çok düşük dozlardan psikolojik bir rahatsızlık boyutuna ulaşabilecek bir cetvelde; alınganlık. Duygusal olarak hassas, kırılmaya müsait olmak hali.
Alınganlık ve kırılmak çift basamaklı bir merdiven gibi. Birine adımınızı attığınız an, o yolda yürümeye devam etmenizle birlikte diğeri hemen ardından takip ediyor. Bizzat kendimiz veya emek verdiğimiz bir konu, beklentimiz derecesinde önemsenmediğinde gelişen duygu halleri her ikisi de.
Bilmiyorum sizler ne düşünürsünüz ama alınganlık konularımız biraz koşullu sanki. Eğer kronikleşmiş bir hassasiyetimiz yoksa normal sınırlar içerisinde zaman zaman deneyimlediğimiz bir duyguysa kırgınlık hissettiren anlarınızı zihninizde hızlıca bir tararsanız her şeye alınmadığınızı fark edebilirsiniz.
Sanki her birimizin kendimize özel hassas taşları var üzerine basılmasını istemediğimiz. Bu konularla ilgili olarak dışarıdan birinin “süper” demesi, günümüzü gün edip hayata ve o işe karşı bizi daha da motive ederken, tam tersi bir yorum bizleri hızlıca karanlık tarafa doğru sürükleyebiliyor.
Karanlık tarafta yaptığımız işten şüphe etmek var, başarısızlık korkusu var, söz konusu başarının tarifi her neyse onun ucuna bağlanmış bambaşka umutların gerçekleşmemesi ihtimali var. Tüm bunların yarattığı stres ve gerginlik var. Stres ve gerginliğin emek konusundan bağımsız yaşamlarımızın diğer alanları üzerindeki negatif etkisi var.
Alınganlık kelimesinin TDK’ya göre anlamlarından biri: “Kişinin, benliğine güveninin eksikliği yüzünden, kendisine yöneltilen eleştirilere aşırı tepki gösterme durumu.” Emek verdiğimiz her neyse ona devam edebilmek için dışarıdan onay bekliyoruz. Bu onay gelmediğinde, kendimizi eksik veya yeteneksiz hissediyoruz. Takdir edilmenin olması gereken ilk durağı kendimiziz oysa ki. Bu aşamada farkındalığımızı çevirmemiz gereken alan kendi emeğimizi takdir etmeyişimiz, devam etmek ve yaptığımızın arkasında durmak için dış bir onaya olan ihtiyacımızın nedenleri.
Bir kuaför olduğunuzu ve müşterinizin saçlarını talebi üzerine gece kadar siyah bir renge boyadığınızı hayal edin. Boyama işlemi tamamlandığında müşteriniz saçının sarı olduğunu söylese, asla kabul etmezsiniz değil mi? Gün gibi açıktır siyah olduğu. Yaptığınızdan eminsinizdir ve bunun tartışma götürecek bir yanı yoktur. Siyah ve sarı birbirlerine yakın tonlar bile değildir üstelik, karıştırılmış olamazlar. Böylesine açık durumlarda karşı taraftan bir onay gelmemesi sizin için karşı tarafın algısındaki bozukluğa işaret eder ve yorgun bir gününüzdeyseniz eğer en fazla birkaç dakika sinirlenir, üzerinde durmazsınız, çünkü kendinizden, yaptığınız işten ve sonuçlarından eminsinizdir.
Gelin bir başka senaryonun daha kahramanı olalım. Çok emek vermiş olmanıza rağmen yetiştirmeniz gereken bir raporu henüz tamamlayamadınız. Süresi henüz dolmadı ama yavaş ilerliyorsunuz. Bunu sadece siz biliyorsunuz. Olası gecikmeden henüz haberi olmayan patronunuz ofise giriyor ve sizin dışınızdaki birkaç kişiyi selamladıktan sonra sizi es geçerek odasına gidiyor. O anda zihninizden neler geçiyor? “Raporu teslim etmediğim için sinirli tabii bana. Benden memnun değil, diğer arkadaşıma selam verdi, benim pozisyonumu ona verecek, belki de beni işten çıkaracak, acaba yerime yeni birini aramaya başladılar mı?” Azı veya çoğu ile benzeri cümleler. Oysa ki selam almıyor oluşunuzun gerçeği belki de zor bir sabah geçirmiş bir insanın; patronunuzun sadece dikkatsiz bir günü olması.
Bu örneklemeler ışığında TDK tanımını biraz daha derinleştirecek olursak, alınganlık genellikle kurmak istediğimiz enerji alanını kuramadığımız, içinde özgür ve mutlu hissedeceğimizi düşündüğümüz şeyi yapamadığımız zamanlarda gelişen bir duygu durumu. Bizim hayalimizi gerçekleştirdiğini düşündüklerimizle bunun tam ters ucunda emek konumuzla hiç ilgisi olmayanların eleştirel yorumları yaramızı biraz daha fazla derinden kaşıyabiliyor.
Peki siz hangi konularda daha alıngan oluyorsunuz? Kırıldığınız zamanlarda karşı tarafın gerçekten size kasten bir niyeti, bir tavrı olduğuna dair belirgin sebepleriniz gerçekten oluyor mu? Hoşunuza gitmeyen o tavrı veya belki de eleştiriyi tek başınızayken göğüslemek daha kolayken özellikle yanınızda bazı kişiler varken daha mı zor? Yanınızdaki o kişiler size ait kişisel sebeplerden ötürü onayı diğer insanlara göre daha mühim kişiler mi? Kendinizi yetersiz ve eksik hissettiğiniz konulara tepkiselliğiniz daha fazla olabilir mi?
Kendimizi zayıf hissettiğiniz alanlara dair kerteriz noktamız dışarıda bir yerde ise kendimizi başta Thich-Nhat Hanh’ın dediği gibi güzel bulmak için sürekli bir onay ihtiyacımız olacak ve sarf ettiğimiz çabalar asla yeterli olmayacaktır. Farkındalık odağımızı dışarıdan içeriye taşımayı seçtiğimizde ve gerçekten yapmayı arzu ettiğimiz şeyi asıl kendi kendimizi yargılamadan koşulsuz bir şekilde yapmaya devam ettiğimizde çevresel tüm etmenler aynı kalsa bile dış gözlerin bizi nasıl gördüğünün eskisi kadar bir önemi olmayacaktır.
Farkındalıkla görmek yaşantımın her alanında en büyük destekçim. Ben dikkat vermeyi seçtikçe keyifle sürekli devam edeceği kesin olan bir yolculuk. Amacı ne zihni boşaltmak ne de düşünce üretmek. Tam farkındalık; eylem ya da düşünce yoluyla şimdiki zamandan kaçınmak ya da onu değişikliğe uğratmaya çalışmayı dilemeden yaşama halidir.
Bu yaklaşım dünyayla ilişkinizi kökünden değiştirebilir. Bu sayede size acı veren şeylerin etkisini azaltıp, sevinçlerinizi, neşenizi yükseltebilirsiniz.
Eğer kendinizi düşük frekanslar titreşiyor, yorgun, yaşam hevesi kırılmış, öfkeli, tükenmiş hissediyorsanız… Odaklanma ve zaman yaratmak sizin için sorunsa… Sizi rahatsız eden acı ve günlük olaylarla başa çıkma zorlaştıysa… Zihninizin içi sürekli düşüncelerle kalabalıksa… Sakinleşip hoşça vakit geçirmeye, yaşadığınız anın tadını çıkarmaya enerji seviyenizi yükseltmeye ihtiyacınız varsa…
Heyecanla vermek istediğim haber şu ki; pozitif bir yaşam deneyimi yaşamak ve bunu korumak isteyenlere destek olmak için 3 Ekim Cumartesi günü saat 11:00 de başlayacak ve takip eden 10-17-24-31 Ekim ve 7 Kasım tarihleri boyunca aynı gün ve saatte 6 hafta boyunca sürecek olan “Hazineni Fark Et” isimli online bir program hazırladım. Programın her buluşmasına online katılamayacak olsanız bile sorun değil, kayıtlarını sizin için müsait bir zamanda takip edebilirsiniz.
Hazineni Fark Et, kadim yoga yaşam felsefesi başta olmak üzere bakmak yerine görme halini yaşatacak içeriği, tüm dünyada bilinen, uygulanan ve pozitif sonuçları ile binlerce insanı peşinden sürükleyen bilgilerin, özenli bir harmanı.
Günlük yaşantınıza kolaylıkla katabileceğiniz meditasyon teknikleri, nefes egzersizleri, bakmak ve görmek arasındaki farklı deneyime kapı açan görsel içeriği ile bu eğitim;
- Stres, acı ve günlük yaşamın zorluklarıyla daha rahat baş etmenize,
- Rahatsız edici olaylarla zarafet ve sakinlikle başa çıkmanıza,
- Bu anda tam olarak mevcut ve canlı olmanıza,
- Terapötik etkileri ile stresin beden duyumlarınızdaki huzursuzluk veren etkilerinin azalmasına katkı olmak amacıyla tasarlandı.
Program içeriği hakkında detaylı bilgi sahibi olmak, kaydolmak veya tanışmak isterseniz bircesin@gmail.com adresimden bana ulaşabilir, hakkımda biraz daha bilgi sahibi olmak isterseniz @birceileyoga Instagram hesabımdan beni takip edebilirsiniz.
İzninizle son olarak bundan önce gerçekleştirmiş olduğum programa katılanlardan gelen bir yorumu da dikkatinize sunmak istiyorum.
“Bu programa başlarken “beklentim”; duygusal stresimi yönetebilmeyi öğrenmekti. Eğitimde aşama aşama ilerlerken, öğrendiğim teknikler sayesinde farkındalığımı nasıl artırabileceğimi ve bu hızlı yaşam akışına nasıl bir an olsun ara verip kendime odaklanabileceğimi ögrendim.
Gün akışında kendime verdigim bu molalar, bir yandan farkındalığımı artırırken, diğer yandan odaklanma ve konsantrasyon süremi de artırdı. Her hafta, bir ruh halinden diğerine geçtiğimi hissederken, alt yapıda bir sükunetin oluştuğunu fark ettim. Bu sakinlik, verdiğim tepkilere, gün akışına ve insani ilişkilerime yansıdıkça bu alanlarda da olumlu değişimler yaşamaya başladım. Bu pratikte hoşuma giden diğer bir nokta ise meditasyon çeşitliliği ve günlük hayata entegre etme kolaylığıydı. Yaptığım birçok işi zevk alarak yapmaya başladım mesela. Aslında “beklentilerin” ne kadar yorucu oldugunu anladım. Bunun yerine meraklı bir bakış açısı içerisinde olmak, olayları kabullenmemize veya olayların içerisindeki ilerleyişimize daha da fayda sağladığını anladım.
Ve son olarak, Birce, alanında kendini durmadan eğitmeye devam eden ögrenci ruhlu bir eğitmen. Aklınızdaki her soruya aydınlık getiren minik ayaklı bir kütüphane resmen. Işık saçan gülüşü, enerji saçan var oluşu, bizi de bu yöne davet ediyor. Bu vesile ile bana kattığın onca bilgi, ilim, teknik, pratik vb. şeyler için teşekkür ederim. Namaste.”
İlginizi çekebilir: Daha keyifli bir yaşam deneyimi için bir program: “Hazineni fark et” başlıyor