Birkaç ay önce yeni bir hayat kurmak üzere başka bir şehre taşındım. Farklı bir kültür, başka bir dil ve daha bir sürü engelleyici faktöre rağmen sosyalleşmek, yeni insanlarla tanışmak için kendi hobilerimle de örtüşen toplulukların etkinliklerine katılmaya başladım. Yine bu buluşmalardan birine benimle birlikte katılan arkadaşım B.’nin “Sen ne iş yapıyorsun?” sorusuna verdiği cevap sonrası soruyu soran kişinin bir saniye duraklayıp “Olsun ya…” (bakınız: Yiğit Özgür “Yoo bence güzel” karikatürü) tepkisi sonrası düşünme sürecim başladı.
B. aslında burada kendi şirketini kurmuş, start-up’lara strateji ve pazarlama vb. alanlarda hizmetler vererek, yapmaktan çok keyif aldığı ve hatta yaşadığımız çağa hizmet eden bir işle uğraşıyor olmasına rağmen karşısındaki durumu kötü bulmuştu. Çünkü B. de kendi hikayesinin gücünün, işinin güzelliğinin farkında olarak değil de sorunlu taraflarına odaklanarak tanıtımı yapmıştı. İlk başta kendi inanmamıştı bunun başarılı ya da ilgi çekici bir hikaye olduğuna.
İnsanların kendini tanıtma sürecini izlerken, konuşma tonunun, vücut dilinin ve o tanıtımdaki öykünün önemini bu aralar çok daha fazla fark ettiğim için bu ay yazımı kendi hikayesinin farkında olmayan, hikayesini sahiplenemeyen ya da daha da güzelleştirmek isteyenler için yazıyorum.
Günümüz dünyasında yaşadığımız hayatlar birbirine çok benzer bir akışta ilerliyor. Doğduğumuz günden itibaren iyi okullara gidip kaliteli bir eğitim almaya çalışıyor, yolda çeşitli hobiler ya da entelektüel uğraşlar ediniyoruz. Lise sona kadar belki de ilgimizi çekmeyen bir yarışa sürükleniyor, en iyi üniversitelere yerleşmeye çabalıyoruz. Mezuniyet sonrası da farklı değil. Öncelikle, bizim gerçekten istediğimiz değil de en azından bir açıdan bizi tatmin eden bir iş buluyoruz ki bu iş; para, kariyer, statü, mesleki doyum, gelişim gibi etmenlerle de şekilleniyor. İlerleyen yıllarda ciddi bir ilişki, aile kurma, ev sahibi olma vb. adımlarla benzer bir örüntü devam ediyor. Bunları yaparken de sıradan biriymiş gibi hissedip her yaşadığımızı normalleştirebiliyoruz. Hatta son dönemlerde bu akışı alabildiğine kötüleme hali de popülerleşti.
Halbuki hayatımızın akışında her birimizi farklı yapan bir sürü hikaye var. Anlamsız gelen yaşanmışlıkların içerisinde bile çok güçlü bir hikaye yatıyor olabilir. Burada bu hikayelere hangi açıdan baktığımız çok önemli.
Şahsen ben, doğam gereği genelde olumsuza ve en kötü senaryolara yönelmeye meyilli olsam da daha rasyonel düşünerek olumlu ve olumsuz dengesinde kalma taraftarıyım. Buna rağmen hikayelerimizi oluştururken olumlunun ağır bastığı tarafta konumlanmanın gücüne inanıyorum çünkü bu, o hikayenin yeni bölümlerinin olumlu yönde gerçekleşmesine katkı sağlar. Çünkü beynimiz duyduğuna inanır; hatta duyduğunu gerçekleştirmek için arka planda hikayeyi güçlendirecek destekleyici kararlar vermemize yardımcı olur. Bu nedenle hikayemizin her öğesi bir sonraki bölümün gerçekleşmesi için hayati önem taşır.
Hikayenizi şekillendirirken başka nelere dikkat edebilirsiniz?
Herkesin hayatında işlerin iyi gitmediği, güçlüklerle mücadele ettiği dönemler vardır. Kimi zaman bu zorlukları aştıktan sonra yaşanan bu durumu değersizleştiririz. Özellikle sorumluluk sahibi olanlar bunu “yapılması gereken buydu” diye yorumlayabilir. Halbuki bu aşılan zorluklar hikayemizin önemli bir parçasını oluşturur çünkü her aşılan zorluğun ardında bir başarı hikayesi vardır. Denemek bile başlı başına bir başarıdır. Örneğin B.’nin en büyük başarılarından biri 33 yaşında her şeyini geride bırakıp sadece birkaç ay geçimini sağlayacak bir parayla başka bir ülkeye yerleşme kararını alması ve hatta bunu gerçekleştirmesidir ve bu, B.’nin hikayesinin güçlü bir öğesidir.
Hikayemizi şekillendirirken hitap ettiğimiz hedef kitlesi de denklemin önemli bir parçasıdır. O kişilere bunu neden anlatıyor olduğumuzu, ana amacımızı, bu konuşmanın sonucunda nasıl hissetmek istediğimizi irdelememiz gerekir. Burada hesapçı ya da içten pazarlıklı bir tavırla değil de daha stratejik düşünerek hikayeyi gerçekten yaşanmış doğrularla hitap ettiğimiz kişiye göre uyarlamaktan bahsediyorum.
Hikayemiz ancak kişisel değerlerimizle örtüştüğü takdirde bir bütün oluşturabilir. Kişisel değerlerimiz tutum ve davranışlarımızı şekillendirirken gelişimimize ve hayatımızı istediğimiz şekilde yaşamamıza katkı sağlar. Bu, hayatta bizi tatmin edecek gayeyi bulmamıza yardımcı olduğu gibi karar verme süreçlerimizi de etkiler. Örneğin özerklik değerine önem veren birinin her adımını bilmek isteyen bir yöneticiyle huzurlu çalışabilmesi mümkün olamaz çünkü bu durum kişinin temel değeriyle uyuşmaz ve özünde onu mutsuzluğa sürükler. İşte bu gibi kişisel değerler hikayemizi şekillendirirken, hikayenin detaylarında mutlaka yer almalıdır. Bu, hikayemizi daha da sahiplenmemize ve hikayemizin yeni bölümlerinde daha etkin olmamıza yardımcı olur.
Nietzche’nin dediği gibi: “Temelde her insan, bu dünyada yalnızca bir kez var olan, benzersiz bir varlık olduğunu yeterince iyi bilir ve böylesine fevkalade canlılıkta bir ‘birlik içinde çeşitlilik’ örneği, hiçbir sıra dışı tesadüfün eseri olarak asla ikinci kez bir araya getirilemez.”
Eşsiz hayat hikayenizin farkına varmanız dileğiyle…
İlginizi çekebilir: İdeal benlik: Olmanız gereken değil, olmak istediğiniz kişi kim?