X

Şehirden uzak, hayata yakın: Semanur Aksoy ve İstanbul’dan Fethiye’ye uzanan hikayesi

”Kurtulur muyum bunalımdan, hamakta sallansam?”… Şehir hayatının stresinden, yoğunluğundan, trafiğinden, kalabalığından bunaldığımız her an uzaklara kaçmanın yollarını düşünüyor ancak iş fikrlerimizi ve hayallerimizi uygulamaya geçirmeye geldiğinde ‘Nasıl para kazanacağım’, ‘Ailem ve arkadaşlarım ne der?’, ‘İlk adımı nasıl atacağım?’, ‘Ya pişman olursam?’ gibi sorularla ve hayatın gerçekleriyle yüzleşiyoruz. şehirden uzak

Şehirden kaçmanın nelere çözüm olup bizi hangi problemlerle karşı karşıya getirebileceğini, her şeyi bırakıp gitmenin artılarını ve eksilerini, o ilk adımı atmanın nasıl mümkün olabileceğini öğrenmenin en iyi yolu ‘bir bilene sormak’ dedik ve her şeyi geride bırakıp kendilerine şehir hayatından çoook uzaklarda, yepyeni bir hayat kurmuş ”eski şehirlilerle” ilham verici röportajlar gerçekleştirdik. Röportajımızın konuğu yazarımız Semanur Aksoy

Şehirden kaçış yolculuğun nasıl başladı? Tam olarak hangi noktada ‘evet, artık gitmenin zamanı geldi’ dedin?

Yıllar önce hayalini kurduğum yüksek plazalarda, global şirketlerde çalışmayı gerçek zamanlı yaşarken kendi kendime sorgulamaya başladım. Ben bunu neden hayal etmiştim? Camları açılmayan kırk katlı bina içinde saatlerce oturmak, her gün aynı saatte kalkmak, aynı saatte yemek yemek, sonucu belli toplantılar yapmak, aynı spor salonuna gidip aynı aynaya bakmak. İşte bu noktada hafta sonuna sıkıştırılmış, büyük bir boşlukta dolu dolu hayat yaşama oyunları oynadığımı farkettim. Bu aşamada kendimi rahatlatmak için iki aylık ücretsiz izin alıp Güney Amerika seyahatine çıktım ve döndüğümde mesai saatlerinde gün ışığında yaşamanın ne kadar hayat dolu bir şey olduğunu biliyordum artık. Bundan sonra yüreğimde ektiğim tohumu büyütmeye başladım. Henüz net karar veremediğim bu dönemde ‘Ya pişman olursam’ sorusu bolca çıktı karşıma. Ve bu soru insanı ‘comfort zone’ diye bildiğimiz alandan çıkarmadan dönüp dolaşıp orda yaşamaya bağlıyor. Ama bu sürecin de öyle bir yapısı var ki; eğer zihinsel bir dinginliğe erişmediyseniz, yani kendinize dair hem soru hem de cevapları üretemiyorsanız bu döngüde var olan yaşam düzleminde devam edebiliyorsunuz ve bu sizin için pek de sorun olmuyor. Ama; kendi zihninizle pratiğinizi arttırıp nesne yerine özneye inen sorular sordukça az önce bahsettiğim döngüde süregelen yaşam artık ilerlemiyor ve çemberin dışına doğru bir adım atma isteği doğuyor. Ben de bir gün işe giderken 9/6 Yollarında şarkısını (Söz – müzik: Efkan Şeşen, Cover: Yaşar Kurt) dinlerken bu çemberden çıkmaya kesin karar verdim. Şimdi değilse ne zaman olabilirdi? Jim Rohn’un pek beğendiğim bir sözü vardır: ‘’Bir şeyi yapmak isterseniz, bir yolunu bulursunuz. İstemezseniz de bir bahane bulursunuz.’’ Ben zihnimin yarattığı tüm bahanelere bir çözüm buldum ve yolumu açtım.

Bu kararı alırken seni en çok zorlayan, ‘arkama dönüp baktığımda ya pişman olursam’ diye endişelendiren şeyler nelerdi? 

Bu aşamada beni çemberin içine çeken ‘Ya pişman olursam’ sorusu benim için hep maddi oldu. Yani planladığım bütçelerle yürütemezsem ve yeni kazanç yolları yaratamazsam gibi kaygılarla yüzleştim. Bu kaygıları ortadan kaldırmanın tek yolu ise olabileceklere kendimi hazırlamak oldu. B-C planları ile ilerleyebileceğim senaryolar çizdim ve kararımı destekleyen ilk planıma güvendim. Her ne kadar çok planlı biri gibi görünsem de günün sonunda “hayatta her şey mümkün” gözüyle bakıyorum ve yol boyunca birçok noktada öngöremediğim şeyler olacağını da biliyorum. Benim için önemli olan sürekli geçmişe dönük pişmanlıklar beslemek yerine; şu andaki olasılıklar denizinde kendime en uygun gemiyi bulmak ve hatta gerekirse başka gemilere yüzerek geçmek. Yol boyunca kazandığım bu bakış açım, birçok kişiyi ele geçiren depresyon veya kaygı gibi sorunlardan beni çok iyi koruyor.

Şehirden ayrılıp bambaşka bir hayat kurma kararına ailenin ve arkadaşlarının, çevrenin tepkisi nasıl oldu?

Yakın arkadaşlarımla sohbetlerimizde aslında hepimizin ortak hayalinin bu olduğunu birbirimizle paylaşıyorduk. Hep gitmek lazım ama ne yapılır, nereye gidilir soruları eşliğinde buluşmalar gerçekleştirirdik. Ama ben konuşup konuşup sonra hızlı aksiyona geçenlerden biri oldum ve çevrem de bu karara alışmakta bocalamadı. Ama aile için aynı durum söz konusu değil tabi. Kararım çok sevecen karşılanmadı; sonuç olarak devlet memuru bir ailenin çocuğu olarak benden beklenti; sigortası olan iyi bir iş sahibi olmak ve zamanı gelince de emekli olup ancak o zaman istediğim emekli hayatını yaşamaktı. Ama zamanla ailem de çevrenin beklentileri ile hayatımı şekillendirmediğimi anladıkları için bu kararıma alıştılar.

Pek çok insanın taşraya taşınmaktaki ortak kaygısı gittiği yerde kariyerini sürdürememek ve gerekli olan finansal kaynağı nasıl sağlayacağını bilememek. İşin finansal boyutunu planlama konusunda sen nasıl bir yol izledin? Yaşam standardın bu değişimden nasıl etkilendi?

Ne yazık ki eğer freelance çalışmıyorsanız hem şehirden taşraya göçeyim, hem de işime devam edeyim gibi bir düzene sahip olmak pek mümkün değil. Aslında taşraya göçmenin ana sebebi de zaten şehirde hali hazırda içinde bulunduğun yaşamdan çıkmak ve farklı yollar denemek. Bu yüzden ana konu bence kariyeri devam ettirmek değil de finansal kaynak sağlamak. Benim bu kaynağı yaratmak için birkaç yıl planlama sürecim oldu. Öncelikle zamanını tam net kestirememekle birlikte ilerde bir gün şehirden uzaklaşacağım fikrini benimsedim. Bunun için de sadece hayaller kurmakla kalmayıp finansal olarak kendimi hazırladım. Yoksa bir günde verilen bir kararla ve sürdürülebilir bir finansal kaynak sağlayamadan bu yola girerseniz hayatınızda büyük bir kaos yaratmış olursunuz ve kararından pişman olan bir hale bürünebilirsiniz. Bu planlama sürecimde tüm giderlerimi azalttım ve sadece birikime odaklandım. Bu yol bana hiç zor gelmedi; zaten alışverişten, dışarıda yenen yemeklerden o kadar bunalmıştım ki, üzerine hem de hayallerime giden yolda ilerliyordum. Bu yüzden yaşam standartım zaten istediğim yönde evriliyordu. Harcamalarımı da sadece ileride bana finansal kaynak sağlayacak eğitimlere yapıyordum. Kurumsal hayatı bırakıp şehirden uzaklaşma fikri ile hali hazırda üzerine çalıştığım kişisel markam Let’s Boho’yu kurdum ve onunla da güzel bir yol katettik.   

Şehirdeki yaşamını ve köydeki hayatını karşılaştırdığında, sence hem şehir yaşamının hem de köy yaşamının artıları ve eksileri neler?

Ben şehirden ayrılırken tamamen bir köy hayatına geçiş yapma fikrim yoktu. Öncelikle yurtdışında uzun bir seyahate çıktım, sonra döndüğümde İstanbul’da yaşamaya devam etmek istemediğime karar verdim ve arayışa girdim. Her ne kadar doğaya yakın olmak istesem de şehirli yanım ve biraz da gerçekçi yanım tamamen bir köy yaşamına istek duymadı. Bu yüzden de Fethiye’nin merkezine uzak olmayan bir köyünü tercih ettim. Yaşam çerçevem sadece köy olsaydı şu andaki keyfi alamayacağımın farkındaydım. Benim için bu hayatın en çekici yanı sessizliği. Şehir uğultusu yerine horozları, koyunları, köpekleri ve akan bir dereyi dinlemeyi tercih ediyorum. Kırsalda yaşamadan önce sosyal yaşam konusunda bazı endişelerim vardı ama bunlar yersiz çıktı, çünkü benim gibi şehirden göçen kişilerle yeni dostluklar kurdum. Eski dostlarımı ziyaret etmek istediğimde de şehre gitmek benim için keyifli bir seyahat oluyor. Açıkcası şehrin en büyük artısı dünya sanatçılarına ev sahipliği yapması. Dev konserleri ve festivalleri çok özledim. Ama zaten özlememin nedeni köyde yaşamam değil, bu gibi organizasyonların artık ülkemizde yer almamasından kaynaklı. Umarım birgün tekrar eski günlere döneriz.

Şehir yaşamından uzaklaşıp taşraya yerleşmeyi planlayan okuyucularımıza tavsiyelerin neler olur?

Şehirden köye göç fikrinin kulağa çok çekici ve romantik geldiğinin farkındayım ama bunun için öncelikle kendinizi çok iyi tanımanız gerekiyor. Hem iş hem de sosyal çevrenizdeki profilden çok farklı kişilerle temasa geçip yeni bir hayat kurmaya hazır mısınız? Bunu öncelikle küçük denemeler yaparak belirleyebilirsiniz. İlk aşamada uzun tatillerinizde yaşamak istediğiniz yerlerde kiralamalar yapıp kendinizi nerede görmek istediğinize karar verebilirsiniz. Karar verdiğinizde ise bu yerde mülk edinmek yerine yine kiralama yaparak taşınmanızı öneririm. Çünkü bir yeri en az bir sene orada yaşadığınızda net bir şekilde size uygun olup olmadığını anlayabilirsiniz. Henüz planlama aşamasındaysanız önceki bir soruda da bahsettiğim gibi kendinize sürdürebilir bir finansal kaynak yaratmanın yollarını aramanızı öneririm. Hobilerinizi tekrar gözden geçirip belki yeni hayatınızda onlar üzerine uzmanlaşıp size yeni bir iş olmasını sağlayabilirsiniz. Ve hayal kurmayı ve hayallere yaklaşmak için sizin bir adım atmanız gerektiğini unutmayın. Anlık hislerinize kapılıp düşünmeden aksiyon almak yerine, durmak ve tutkunuzu keşfetmek için kendinize zaman tanıyın. 

 

İlginizi çekebilir: 
Şehre uzak, hayata yakın: Seval Yılmaz Ardal ve İstanbul’dan Mumcular’a uzanan hikayesiŞehre uzak, hayata yakın: Seval Yılmaz Ardal ve İstanbul’
Şehre uzak, hayata yakın: Seza Aslanbaş ve İstanbul’dan Yalıkavak’a uzanan hikayesiŞehre uzak, hayata yakın: Seza Aslanbaş ve İstanbul’

Semanur Aksoy: Üniversite yıllarında birçok AB projesinde görev alarak dünyayı gezmeye başladı. İzmir’de üniversiteyi bitirdikten sonra iş hayatı onu önce Meksika’ya sonra da İstanbul'a götürdü. 2011 yılında yoga ile tanıştı ve bu hayatında bir dönüm noktası oldu. Kurumsal hayatın onun içindeki boşluğu besleyerek büyüttüğü bir dönemde ara verdi ve önce iki ay, daha sonra da yedi ay sırt çantası ile Güney Amerika seyahatine çıktı. Amazonların şifalı bitkileri ile tanıştı; bunun da yoga gibi hayatında olumlu anlamda bir kırılım yarattığını anladı. Yoga yolculuğuna Reiki, Access Bar ve Thai Beden Terapistliği gibi şifalı dokunuşları da ekledi. Mandala tasarımlarını tekstil ile buluşturarak kendi markası Let’s Boho’yu yarattı. Şimdilerde gezgin kimliğinden arta kalan zamanını geçirmek için yerleştiği Fethiye’de, yoga, nefes, meditasyon ve Thai Beden Terapi içerikli bireysel dönüşüm rehberliği ve kendi markasını yaratmak isteyenlere marka danışmanlığı yapmaya devam ediyor.
İlgili Makale