X

Şehirden kaçış: Büyük şehirde yaşamak bedenimizi, ruhumuzu ve zihnimizi nasıl etkiliyor?

Karantina sürecinden sonra şehir yaşamından uzaklaşarak hayatına taşrada devam etmek isteyenlerin sayısında hızlı bir artış yaşanıyor. Son dönemde şehirden taşraya yaşanan göç oranındaki bu hızlı artışın sebebini merak ediyor musunuz? Pek çoğumuzun hayali olan küçük bir köye yerleşip doğayla iç içe bir yaşam sürme isteği salgından kaçma isteğinin bir sonucu mu yoksa pandemi, şehir hayatının beraberinde getirdiği yorgunluğu, bıkkınlığı ve bunalmışlığı taşıran son damla mı oldu? Şehirde yaşamak bedenimizi, ruhumuzu ve zihnimizi nasıl etkiliyor?

Neden köy yerine büyük şehirlerde yaşamayı tercih ediyoruz?

Büyük bir çoğunluğumuzun şehirde yaşamasının ve geçmişte taşradan kentlere yaşanan göçün en önemli sebeplerinden biri tahmin edebileceğiniz üzere, kariyer fırsatlarının ve iş olanaklarının şehir yaşamında çok daha fazla olması. Ulaşım kolaylığı, sanatsal ve kültürel aktiviteler, iş fırsatlarının çokluğu ve teknolojik gelişmelerin merkezi olması sebebiyle pek çoğumuz şehir yaşamından vazgeçemiyor, ne kadar istersek isteyelim bir türlü o ilk adımı atıp, taşraya yerleşme düşüncemizi hayata geçiremiyoruz.

Bu sürecin kaçınılmaz bir sonucu olarak da büyük şehirlerde artan nüfus yoğunluğu ve beraberinde getirdiği kaotik, yorucu ve sürekli olarak rekabetin varlığını sürdürdüğü şehir yaşamına adapte olmaya çalışıyoruz. Ancak insan doğası gereği doğayla bağlantı kurmaya, yavaşlamaya, bazen durmaya ve içine dönmeye ihtiyaç duyan bir varlık. Peki, şehirlerde oluşturduğumuz yapay yaşam alanları, koşuşturma, kaos ve hiçbir şeye yetişememe hali psikolojimizi nasıl etkiliyor? Şehirden uzaklaşmak ve doğayla iç içe bir yaşam kurmak, şehir hayatının beraberinde getirdiği psikolojik sıkıntılardan kurtulmak için çözüm olabilir mi? İhtiyacımız olan şey sadece biraz yeşil mi iletişim mi?

Taşrada, köyde ya da sahil kasabasında yaşam mümkün mü?

Modern hayatta, şehir yaşamı ve teknoloji her ne kadar hayatımızı kolaylaştırıyor ve hayat kalitemizi artırıyor gibi görünse de, pek çoğumuz içten içe köklerimize, yani doğaya dönüşün hayallerini kuruyoruz. Uzun zamandır şehirlerde yaşıyor gibi görünsek de aslında şehir yaşamı insan evriminde çok kısa bir yer kaplıyor. Öyle ki, insan evrimi süresince zamanının neredeyse yüzde 99’unu doğal bir çevrede, şehir yaşamından çok uzak bir ekosistemde geçirdi. Günümüzde ise insanların büyük çoğunluğu zamanını şehirlerde geçiriyor ve doğada daha az vakit harcıyor. 

Doğada zaman geçirmek, şehirdeki koşuşturmacalı, stresli ve kaotik deneyimlerimizin aksine bedenimiz, ruhumuz ve zihnimiz üstünde olumlu etkilere sahip. Doğada vakit geçirmek kan basıncını düzenliyor, anksiyete seviyesini düşürüyor ve stres hormonlarının salgılanmasını azaltıyor. Şehir yaşamında çok sık karşılaştığımız tehlikeli durumlar ve uyarıcılar doğada çok daha az olduğu için, bedende sempatik sistemin uyarılması azalıyor, ve kendimizi rahatlamış hissettiğimizde aktive olan parasempatik sinir sistemimiz harekete geçiyor.

Şehir yaşamının beraberinde getirdiği ruh sağlığı sorunları

Şehir hayatı ve ruh sağlığı alanında yapılan çalışmalar, pek çok psikolojik rahatsızlığın şehirdeki yaşam koşullarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor. Şizofreni gibi ağır psikotik rahatsızlıkların yanı sıra taşra hayatında görülme sıklığı çok daha düşük olan yalnızlık, depresyon, anksiyete bozukluğu ve panik bozukluk gibi psikolojik rahatsızlıkların şehir hayatında daha sık gözlemlendiğini gösteren pek çok araştırma mevcut.

Örneğin; 2012 ve 2013 yıllarında şehir yaşamının şizofreni üzerindeki etkilerinin araştırıldığı iki çalışmada, gittikçe artan nüfus yoğunluğu nedeniyle şehirlerde şizofreninin oluşma riskinin taşradaki bölgelere göre 2.37 kat daha fazla olduğu ortaya çıkmış. Uzmanlar, şehir hayatının şizofreniyi tetiklemesinin en önemli nedeninin bireylerin şehir yaşamında sosyal olarak izole yaşaması ve kendini bir gruba ait hissetmemesi, dolayısıyla yalnız bir yaşam sürdürmeye çalışması olduğunun altını çiziyor.

Sosyal sınıflar arasında uçurum olması, insanlarla iletişim kuramamak ve güvensiz bir ortamda olduğunu hissederek izole bir yaşam sürmek, dolaylı yollardan ve direkt olarak kişinin psikoz yaşamasına zemin oluşturabiliyor. Taşrada ya da daha küçük şehirlerde kişilerin birbirleriyle olan iletişimi, paylaşımı ve grup aidiyeti daha yüksek olduğu için, kişi kendini daha değerli, işe yarar ve içinde yaşadığı topluma katkı sağlayan biri olarak görebiliyor.

Bu kadar büyük bir kalabalığın içinde nasıl yalnız kalabiliyoruz?

Gelişmiş ülkelerde şehir ve taşra yaşamının kişilerin modu ve anksiyete seviyeleri arasındaki etkilerinin araştırıldığı bilimsel çalışmaları inceleyen, 2010 yılında yayınlanmış olan bir meta-analiz çalışması, büyük şehirlerde yaşayan kişilerde anksiyete seviyesinin çok daha yüksek oranlarda olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar, kişilerin anksiyete seviyelerindeki bu artışın nedenini, şehir hayatında sosyal ilişkilerin eksik olmasıyla açıklıyor. Yalnızlık, tıpkı obezite ya da sigara içmek gibi, stresi tetikleyen ve anksiyete seviyesini artıran bir risk faktörü olarak görülüyor.  

Öyle ki, şehir yaşamının beraberinde getirdiği sosyal izolasyon durumu, farkında olmasak da çoktan katlanarak büyüyen bir salgın haline gelmiş durumda. Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz günlerde açıkladığı raporda, 2020 yılının en büyük ikinci salgın hastalığının yalnızlığa ve sosyal izolasyona bağlı depresyon olacağını belirtiyor. TUİK verilerine göre 1980’lerden beri şehirde yaşayan ve kendini yalnız hissettiğini söyleyen yetişkin bireylerin sayısında iki kattan yüksek oranda bir artış söz konusu. 2013 yılında dünyanın en büyük kozmopolitlerinden Londra’da yapılmış olan bir anket çalışmasının sonuçları da, Londra’da yaşayan nüfusun %52’sinin kendini yalnız hissettiğini gösteriyor.

Şehir yaşamının beraberinde getirdiği ve yıllardır katlanarak artış gösteren izolasyon ve yalnızlık hissi, aslında oldukça ironik ve çelişkili. Kültürel ve ticari olarak ortak bir yaşamı paylaşan, ortak çıkarları olan ve birbirinden bağımsız yaşayabilmesi imkansız olan bir insan topluluğunun yalnızlık ve izolasyonun getirdiği psikolojik problemlerle mücadele ediyor olması sizce de biraz garip değil mi?

Yabancılarla birlikte gelen yabancılaşma hissi

Şehir hayatının ve kalabalığın beraberinde getirdiği yalnızlık duygusunun temelinde aslında bunaltıcı derecede fazla insanla çevrelenmiş ve her yanımızın tanımadığımız yabancılarla dolu olmasının verdiği gerginlik ve güvensizlik hissi yer alıyor. Aslında şehir hayatının psikolojik sağlığımız üzerindeki olumsuz etkisinin büyük çoğunluğu, sosyal bir varlık olan insanın sosyalleşme, bir gruba ait olma, değerli ve işe yarar hissetme ihtiyaçlarının karşılanamamasından kaynaklanıyor. Anlık, küçücük bir göz kontağı kurmaktan uzun süreli bir romantik ilişkiye kadar çeşitlendirilebilecek ilişki kurma ihtiyacı, şehirde yaşayan ve taşrada yaşayan bireylerin ruh sağlığı arasındaki uçurumun en önemli sebeplerinden.

Şehir hayatının insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkileriyle ilgili yapılmış olan diğer araştırmalar, klinik depresyon, anksiyete bozuklukları, anormal düzeylerdeki duyusal uyarılma ve intihar oranlarının büyük şehirlerde yaşayan bireylerde çok daha yüksek oranlarda olduğunu gösteriyor.

Şehir hayatının ruh sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyen tüm bu araştırmalar, büyük şehirlerin insanlığın gelişimi için sağladığı önemli avantajların yanında birey olarak insanın yaşantısından ve ”insanlığından” neler alıp götürebildiğini açıkça ortaya koyuyor. Şehir yaşamından bunaldıysanız ve gidip gitmemek konusunda kararsızlık yaşıyorsanız, daha da önemlisi yaşadığınız sıkıntıların nedeninin anlamlı ilişkiler kuramamak, doğayla ve diğer insanlarla samimi ve içten bağlantılar oluşturamamak olduğunu düşünüyorsanız; büyük şehirden uzaklaşarak doğayla baş başa kalabileceğiniz ve anlamlı ilişkiler kurabileceğiniz bir yere gitme vaktiniz yaklaşmış olabilir.

 

Kaynaklar:
Psychology Today
Dünya Sağlık Örgütü
TUİK

Bilimsel araştırmalar: 
Bennett, K., Gualtieri, T., & Kazmierczyk, B. (2018). Undoing solitary urban design: A review of risk factors and mental health outcomes associated with living in social isolation. Journal of Urban Design and Mental Health, 4, 1-7.
Bennett, K. L. (2004).  How to start teaching a tough course:  Dry organization vs. excitement on the first day of class. College Teaching, 52, 106.
Bennett, K. L. (2012).  Jealousy’s design:  Maladaptive trait or psychological solution? Lambert Academic Publishing, ISBN:  978-3-659-21408-0. 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale