Şehir hayatından kaçmak, özellikle de pandemi döneminden sonra, İstanbul gibi metropollerde yaşayanların en büyük hayallerinden biri. Küçük de olsa bahçeli bir eve sahip olmak, dalından topladığımız meyve ve sebzelerle sofralarımızı donatmak, keyifli akşam sohbetlerinden sonra erkenden uyumak ve gün doğumuyla uyanmak, daha yavaş, daha sakin, daha huzurlu bir yaşam…
Peki şehri bırakıp sahil kasabasına, köye ya da taşraya yerleşmek neleri değiştiriyor? Köy yaşamının ya da şehirden kaçmanın güzellikler ya da zorluklar neler? Her şeyi geride bırakıp ‘şehri terkeden’ o cesur insanların hikayeleri, kendi hikayenizi yazarken belki size de ilham olur, kim bilir?
Sevimli karavanları Mars’ı da alıp Urla’nın yolunu tutan Erdi ve Burçin (Trail of Us)
Uplifers’taki gezi yazılarını ve seyahat önerilerini severek takip ettiğiniz Erdi ve Burçin, nam-ı diğer Trail of Us, zaten İstanbul’daki işlerini ve hayatlarını geride bırakmış ve Haziran 2018’den beri farklı ülkeleri ve şehirleri keşfediyordu. 2-3 aylık seyahat rotalarından döndüklerinde ailelerinde ve arkadaşlarında kalarak yaşamlarını sürdüren çift, kendilerine yeni bir hayat kurma kararı alarak daha çok üretebilecekleri, seyahatlerine daha iyi hazırlanabilecekleri, seyahatten döndükten sonra da de keşfetmeye devam edebilecekleri şekilde Urla’da minik bir köye taşındı. Karavanları Mars ile seyahatlerini sürdüren çiftin Urla’daki yeni hayatını kendi ağızlarından dinliyoruz:
Gökçeada’ya yerleşen bilgisayar mühendisi: Ercüment Yalçın Sürücü
Aslen Kilisli olan Ercüment, üniversite okumak için gittiği İstanbul’da 35 sene kalmış ve 20 yıl boyunca mesleğini severek yapmış. Ancak kendi tabiriyle, daha az problemli bir hayat yaşama isteği, problem çözme sevgisine ağır basmış ve bir gün “Artık yeter” demiş. Eşi ve arkadaşlarıyla Gökçeada’nın sakin bir noktasına kubbe benzeri bir ev inşa ederek buraya yerleşmiş. Ercüment, artık bir yandan günlük köy işlerini yapıyor bir yandan da geçimini masaj terapistliği yaparak sağlıyor. Masa başı çalıştığı dönemde yaşadığı sağlık problemleri nedeniyle masaj yapmayı öğrenen Ercüment, şimdi köyde “Ağrısı sızısı olan amcalara, teyzelere, esnafa masaj yaparak yardımcı olmaya çalışıyorum” diyor. Ercüment, böylelikle insanlarla direkt ilişki içerisinde olmaktan oldukça memnun. “Kırsaldaki insanlar ne yapıyor, canları çok sıkılmıyor mu?” diye soranlara Ercüment’in yanıtı ise şu oluyor: “Yapacak o kadar çok şey var ki. Ama hiçbir rutinimiz yok, işin eğlenceli kısmı da bu. Her gün kendi hikayesini yazıyor.” :
Büyük şehrin kaosunu yıllar önce geride bırakıp güneye yerleşen Engin abi
Son hikayemizi de, şehrin kaosuna ”hoşçakal” deyip güneyde bir sahil kasabasına yerleşen Engin abinin ağzından dinliyoruz. İstanbul gibi pek çok büyük şehrin göç verdiği son birkaç yılda; kalabalık, trafik, gürültü ve geçim sıkıntısıyla soluğu kesilen metropol sakinlerinin alternatif bir yaşam arayışına ilham olabilecek bu hikaye, 140 Journos ekibinin kurgusuyla karşımızda:
Ne dersiniz? Bir gün siz de cesaretinizi toplayıp şehirden uzaklaşmayı seçebilir misiniz?