X

Seçimlerimizden mutlu olamamamızın ardındaki 4 neden

Barry Schwartz, Seçme Çelişkisi kitabı ve Tedtalks konuşmasında aslında herkesin cevabını bulmak istediği kafa karışıklıklarının kaynağını ve bu kafa karışıklığının getirdiği huzursuz durumda izlenmesi gereken adımları çok güzel anlatmış.

Ben de senin için özetlemeye çalıştım…

  • Gitmeli miyim, kalmalı mıyım?
  • Söylemeli miyim, susmalı mıyım?
  • Arama motorunda 1000 tane çıkan kazak arasından hangisi bana en uygunu?
  • 10 tane beslenme tipinden hangisi en iyisi?
  • Bu adamların/kadınların arasından hangisi benim ruh eşim?
  • Hangi kahve çekirdeği?

Neyi seçersem benim için en iyi şekilde sonuçlanır?

Hepimiz doğru seçimi yapmak istiyoruz, doğru kararı verdiğimizden emin olmak istiyoruz. Fakat çoğumuzun aklı hep olmadığında, yapmadığında, gitmediğinde… Ne buradayız, ne oradayız… Alternatiflerin, bolluğun arasında adeta kıtlığı yaşadığımız bir dönem. Bilgiler zihinlerde uçuşurken beden paralize, katatonik… Çok düşünce, hiç eylem hakim…

Peki alternatiflerin çokluğunda seçimlerimizden neden tatmin olamıyoruz?

Pişmanlık

Ne kadar çok alternatif varsa, seçimle ilgili hayalkırıklığı da o kadar çok oluyor. Hatta bu alternatifleri hayal ettiğimizde pişmanlık hissediyoruz, öyle ki duyduğumuz pişmanlık, seçimimizden aldığımız tatmin duygusunu da önemli ölçüde azaltıyor (yaptığımız seçim iyi bile olsa).

Fırsat maliyeti

Seçtiklerimizin değeri neyle kıyasladığımıza göre değişiyor. Dolayısıyla geri çevirdiğiniz ya da seçmediğimiz alternatiflerin çekici yanlarını hayal etmek yine tatmin duygusunu azaltıyor. Örneğin evde olmanın değil de, sahilde oturmanın çekici yanlarını düşündükçe evden ve evin bize kattıklarından tatmin olma duygumuz azalıyor. Böyle baktığımızda sıklıkla kullanılan “an”da kalamama, seçtiğin şeye odaklanamama durumu gibi de gözüküyor.

Beklentilerin aşırı yükseltilmesi

Seçeneklerin fazlalığı beklentiyi yükseltiyor. 100 tane kazaktan bir tanesini seçiyorsam, o kazağın en iyisi olmasına dair beklentim aşırı yükseliyor. Şekli, rengi, kumaşı vs. gibi beklentilerimizde bir tavan etkisi oluşuyor.

Kendini suçlama

Alternatiflerin az olduğunda yaptığın seçim kötü sonuçlanırsa, bunun sorumlusu dünya olurken (dışsal atıf), alternatiflerin çokluğunda ise, yanlış seçim yapıldığında insanların kendini suçlama eğilimi artıyor. “Daha iyisini yapabilirdim” ve başarısızlık hissiyatı tatmin olma duygusunu yine azaltıyor.

Sonuç

Maddi bolluğun, refahın olduğu sanayileşmiş batı toplumlardaki bu tatminsizliğin belki de gerçekten en büyük nedeni; insanlara alternatiflerden yola çıkarak nasıl üreteceğini öğretmek yerine alternatifleri nasıl tüketeceğini öğretmeye dayalı olmasıdır. Ayrıca bizi özgürleştirdiğini düşündüğümüz, üzerine hiç düşünmediğimiz, hatta ezberlediğimiz bazı batı mottolar, beklentilerimizi aşırı yükselterek bizi tatmin olma duygusundan uzaklaştırıyor olabilir.

You can be anything you want!

No limits!

İşte bu bizi mutlu etmeyen seçim paradoksu! İstediğimiz her şeyi olabilmemiz çok makul gözükmüyor. Limitlerin olmaması mutluluk getirmiyor. Belki de sınırların önemi tam da burda başlıyor.

Kendimizin nerde başlayıp nerede biteceğini iyi bilmemiz, öz-farkındalığımızla kendi yapabilirlik kapasitemizi iyi analiz edebilmemiz, hayattan keyif alma ve tatmin olma duygumuzu daha çok besliyor.

Yapamadıklarımızın pişmanlığına odaklanmak yerine, yapabilirlik kapasitemize odaklanıp kendimizi geliştirebilmemiz bizi hayat karşısında daha gerçekçi ve umutlu kılıyor.

Evet, bazı seçimler bazılarından daha iyidir.

Fakat…

  • Seçiminin sorumluluğunu al!
  • Pişmanlık duyma!
  • Alternatiflerin çekici yanlarını sürekli düşünerek kendini mutsuz etme!
  • İçinde olduğun seçimi kendin için neye dönüştürebilirsin ona bak!
  • Başka seçimlerle kıyaslama!

Sen seçimlerinde hangi düşünce tuzaklarına düşüyorsun? Benimle paylaşabilirsin. Ve seçimlerinden mutlu olabilmek için yukarıdakilerin hangisini eyleme geçirebilirsin bir bak lütfen…

İlginizi çekebilir: Öz-Disiplin: Hazzı erteleyebilme kapasitesi neden önemlidir?

Gülbalca Çakıroğlu: İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji bölümünü bitirdikten sonra beyin ve çalışma prensipleri alanında Dokuz Eylül Üniversitesi Klinik Sinirbilimleri (Neuroscience) Master programına kabul edildi. Yüksek lisansını yaparken Multidisipliner Beyin Dinamiği laboratuvarında TÜBİTAK 112S459 NO’lu 1001 proje bursiyeri olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde 2 sene Alzheimer ve Hafif Kognitif Bozukluğu olan hastalarla çalışmalarını sürdürdü. Tezini tamamladıktan sonra uzman olarak sektörde çalışmaya başladı. 6 sene özel okullarda aileler ve çocuklarla çalıştı. Pandemi döneminde ikinci yüksek lisansı olan Klinik Psikoloji uzmanlığını Rumeli Üniversitesi Klinik Psikoloji programından aldı. Aynı üniversitede, Nöropsikoloji alanında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Alp Karaosmanoğlu’ndan Şema Terapi, Emre Konuk’tan EMDR (göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme modeli) 1. Düzey eğitimlerini tamamladı. İstanbul Psikodrama Enstitüsünde Psikodrama Temel Eğitimini aldı. Halen Yetişkinlerle bilişsel ve yaşantısal teknikler ile çalışmaktadır. Mezun olduğu üniversitede, 3 kuşak usta-çırak projesinde gönüllü olarak psikoloji öğrencilerine destek vermektedir. Çeşitli platformlarda Bağlanma ve Psikolojik Sağlamlılık ile ilgili eğitimler düzenlemektedir. Alanıyla ilgili çeşitli yazıları Psikeart Dergisi ve uplifers.com sitesinde yayınlanmaktadır.
İlgili Makale