X

Satır arası “Yeşil Mavi Hayat”

Meltem Soğuk Stropoli, Destek Yayınları’ndan çıkan Yeşil Mavi Hayat isimli kitabıyla çiçeği burnunda bir yazar. Şu an İsviçre’de yaşayan Stropoli ile bir Türkiye ziyaretinde Büyükada’da bir araya geldik ve hem kitabını hem de kişisel edebiyat macerasını konuştuk. Keyifli okumalar!

Biraz sizden kendinizi dinleyelim mi? Bugün sizi bulunduğunuz noktaya getiren neler oldu?

Şu an burada yazar kimliğimle bulunuyorum. Ama yazarlık içimde filizlenirken ben, henüz, ilaç sektöründe çalışıyordum. Bu da uzun yıllarımı aldı. Yazma serüvenim 2-2,5 yıl öncesine dayanıyor olsa da aslında çocukluk hayalimdi yazar olmak.

Çok kitap okuyordunuz yani…

Çok okurdum, severdim kitap okumayı çocukken de. Hatta kendimce küçük küçük denemeler bile yapmıştım. Hiç üzerine gidemedim. Eğitim süreci, iş hayatı derken hayat aktı gitti. Zaman çok çabuk geçiyor. İş hayatım çok yoğundu ve bu nedenle hep farklı önceliklerim oldu ister istemez. Çalışma hayatım, 18 yılı ilaç endüstrisinde Türkiye, İsviçre ve İrlanda’da, bir bölümü de- 6 yıl kadar- iki ortak olarak kurduğumuz medikal kreatif ajans olmak üzere oldukça yoğun bir tempoda geçti. Ne zamanki biraz duruldum, kurumsal hayattan çıkmaya karar verdim. Tam Covid zamanlarıydı…

Kreatif ajansınızın ismi neydi?

TEM Ajans. Kurucu iki ortaktan biriydim. Konumuza dönecek olursak, pandemi zamanı, hemen herkeste olduğu gibi benim için de biraz hayatımı, kendimi sorguladığım bir döneme dönüştü. Dublin’de yaşıyordum. Bu sorgulamanın finalinde kurumsal hayatı bıraktım. Artık zamanı gelmişti. Aslında bir süredir bu doğru zamanın geldiğini hissediyordum ama o radikal kararı bir türlü alamıyordum. Sanırım pandemi dönemi bu kararı almama yardımcı oldu. Sene 2020, kurumsalı bırakma yılım. Akabinde yazmaya yöneldim. Çok da iyi oldu, bu kararımdan dolayı çok mutluyum.

Peki pandemi sürecini nasıl algıladınız? Dönüştürücü bir süreç olmuş sizin için ama birçok insan için de hayatın başka yön ya da yönlerine ayna tutan bir dönem miydi?

Aslında herkesin hayatına bir şekilde, olumlu ya da olumsuz katkısı oldu. Bazı şeyleri irdelememizi sağladı pandemi süreci. Şu gün geriye bakınca bana olumlu yansıdığını daha iyi anlıyorum. Şanslıydım. Maalesef pandeminin başlamasından hemen önce babamı kaybettik. Onun son anlarında yanında olmak için İstanbul’a geldim ve ardından salgın sebebiyle hava ulaşımı iptal olduğundan bir anlamda İstanbul’da mahsur kaldım. Eşim Dublin’de kalmıştı, ben annemle İstanbul’da. Dolayısıyla mecburi bir 3,5 aylık kendimi dinleme, annemle olma, ailemizi konuşma, babamı anma… Bu  dönem acısıyla tatlısıyla hayatımı ve dolayısıyla kendimi sorgulamam açısından benim için çok etkili oldu. Döndüğümde de Dublin’e kurumsalı bırakma kararımı çalıştığım şirkete deklare edebildim.

Bir kozadan çıkmışsınız sanki. Genel olarak nasıl tepkiler aldınız bu kararın sonucunda? Özellikle bizim toplumumuzda böyle keskin kararlara karşı tedirgin ve temkinli yaklaşımlar vardır.  Kararlarımızı ne denli etkiliyor mu bu tutum?

O kadar doğru ki! Toplumsal normlar kararlarımızı etkiliyor, çok haklısınız. Yıllarca belki ertelemem de bu yüzden oldu. Aslında arada bırakma denemem olmuştu ve sonrasında ajansı kurduk. Şartlar ve hayattaki öncelikler geri dönmeme vesile oldu. Zamanı gelmemişti. Bir şeylerin zamanı gelmedi mi ne kadar zorlasanız da olmuyor, buna inanıyorum. Herkes pandemi sürecine odaklı olduğu için dışardan tepki gelmedi. Annemle çok paylaştım bu düşüncemi. Beni de tanıdığı için onun tepkisi çok olumluydu. Hatta beni de motive etti diyebilirim bırakmaya. Destekleyici oldu kendimi bulmam konusunda. Dublin’e dönünce eşime biraz sürpriz oldu doğal olarak. O biraz iş odaklıdır, şaşırdı. (Gülüyor.)

Yazım serüveninizin başında kendinize örnek aldığınız yazarlar, onun gibi yazmak isterdim dediğiniz insanlar, yazmaya başlamadan önce başvurduğunuz yöntemler oldu mu?

Kursa hiç gitmedim inanır mısınız? Pek çok kişiye de bu enteresan geliyor. Kendimce denemelerim de olmamıştı üstelik. Bu kitap gerçekten gelen bir ilhamın sonucudur. Buna ben de çok şaşırıyorum. Çünkü kendime hiç müdahale etmedim, aklıma geleni, zihnime düşeni  yazıya döktüm ve bu içerik çıktı. Üstelik ben aslında hep roman yazmak istiyordum ama roman yerine böyle bir kitap oluştu ve bence işin güzelliği, büyüsü de burada!

Ama bir birikim de var… Engin Geçtan, Jung gibi isimler var satırlarınızda. Bu kişiler de zihninizde sizinle konuşmuş olmalı yazarken.

Çok doğru ifade ettiniz. Hepsi benimle konuştu gerçekten de. Hiçbiri benim uzmanlık alanım değil ama psikoloji, sosyoloji ve felsefe her zaman ilgi alanım oldu. Çünkü ben insanları gözlemlemeyi ve insana dair olan her şeyi seviyorum. Bu kitapta da daha çok fikirler üzerinde durmuş oldum. Sevdiğim, bana bir şey kazandıran, düşüncelerime katkıda bulunan düşünürlerden, yazarlardan alıntılar paylaştım bol bol. Bu alıntıları çocukluğumdan ve iş hayatımdan kendi deneyimlerimle harmanladım. Sadece kendi deneyimlerimin didaktik yansıyabileceği endişesini taşıyordum ve bu harmanın okura iyi gelebileceğini düşündüm.

Okura alan açtınız belki de.

Evet böyle ifade edebiliriz. İkinci kitap olarak roman yazmak istiyorum ve etkilendiğim başka kişilerin de bir şekilde romana da yansıyabileceğini düşünüyorum…

Kitabın ismi nasıl şekillendi?

İlk kitabım olduğu için isim konusunda yayınevinin hiçbir müdahalesi olmadı. Kitabımın ilk editörü de çok sevgili yazar arkadaşım Fuat Sevimay. Bitirince önce ona okuttum, isim biraz da onunla şekillendi. Bana Yeşil Hayat’ı önermişti, ben onu Yeşil Mavi Hayat olarak değiştirdim. Böyle bir süreç yaşadık.

…ve sonra Destek Yayınları ile yolunuz kesişiyor.

Evet, Destek Yayınları takip ettiğim bir yayıneviydi. Benim içeriğime uygun bir yayınevi olduğunu düşündüm ve kitabı yazarken Yelda Hanım’a ulaştım. Bitirince editörlerine göndermemi istedi. Sonuçta olması gereken de bu yayıneviymiş çünkü kitap bittiğinde ortak bir tanıdık da Genel Yayın Yönetmeni Ertürk Bey ile tanıştırdı beni ve gerisi hızlı bir şekilde gelişti.

Kitap kendinize de bir doğum günü hediyesi gibi adeta.

Evet bence de bu kitap benim kendi kendime bir hediyem oldu. 50 yaşı hedef olarak belirlemiştim ve Destek Yayınları’nın hızlı basması çok işime geldi. 28 yaşındaki yeğenim Doruk’un “kendine yeni bir hikaye yarattın” demesi çok hoşuma gidiyor, kendine hikaye yaratanları sevmişimdir oldum olası…

Geri dönüşlerden de bahsedelim mi?

Kitabı baskıya gönderirken yaşadığım bir ikilem kapağa 50 yaş alt başlığını koyup koymamakla ilgiliydi. Bunun okuyucuyu sınırlamasından ve genç okurların okumakta tereddüt etmesinden çekindim. Ancak yaşı genç okurlardan da güzel geri bildirim alıyorum. En son 30 yaşında bir okurumun, bu kitabın yaşının olmadığı ve kendini geliştirmek isteyen herkesin-18 yaşında bile olsa- mutlaka içerikten alacağı bir şeyler olduğu yönündeki yorumu beni çok mutlu etti. Negatif eleştiriler alsaydım motivasyonum kırılır mıydı, yazmaya devam eder miydim gerçekten bilmiyorum. (Gülüyor) Belki şanslıyım ki bu anlamda çok yüksek oranda olumlu yaklaşım ve geri bildirimle karşılaştım.

İsviçre’de doğa cennetinde yaşıyorsunuz. Pastoral hayatı gözlemlemenin yazılarınıza bir etkisi oluyor herhalde değil mi? Zaten kitapta bir bölümde de hayvanlara dair merakınızdan bahsediyorsunuz, onları anlatıyorsunuz.

Kesinlikle… Hayvanları hayatımın erişkin döneminde keşfettim. Grissino isimli köpeğimin ve yaşımın da bunda etkisi var sanıyorum. Bir de yer değiştirmiş olmam tabii, hayvanlarla da doğayla da birebir ilişki kurmama yardımcı oldu. Severek okuduğum bazı yazarların, örneğin Virginia Woolf ve Jane Austen gibi, kitaplarını yazarken doğada uzun uzun yürüyüşler yaparak doğadan esinlenmeleri ve gözlemlerini kitaplarında da tasvir etmeleri bana hep büyüleyici gelmiştir. Bu isimler gibi bana doğa konusunda ilham veren pek çok yazar var. 

Son olarak da, yurtdışında yaşayan biri olarak Türkiye ile yurtdışındaki okuma oranları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ülkemizde okuma oranları hakkında farklı bilgiler ve görüşler olsa da bunlar da çoğunlukla kitap okumayan bir toplum olduğumuz algısını taşıyan bilgilerdir -durum gerçekte o kadar karamsar görünmemekte.- Türkiye Yayıncılar Birliği verilerine göre son 15 yıldır yayıncılık sektörü büyümekte. En güncel rakamlara hakim değilim ama Uluslararası Yayıncılar Birliği verilerinden hatırladığım kadarıyla Türkiye, kitap okuma oranları bakımından hiç de fena bir yerde değil; dünyada kitap okuma oranlarında yaklaşık 11. sırada yer alıyoruz. Basılan kitap sayılarına bakarsak yılda kişi başına yaklaşık 8 kitap düşüyor. Toplum olarak okuma kültürüyle gelişen bir ilişki içinde olduğumuzu söyleyebiliriz belki de. Aslında okumanın önemli olduğuna toplum olarak inanıyoruz ve gençler – özellikle öğrenciler – daha fazla okuyor. Özetle, Avrupa ortalamasıyla karşılaştırdığımızda yeteri kadar okumayan bir toplum olduğumuz hala düşünülüyor olsa da, okuma oranımız artıyor. Haliyle bu tablo da insana umut veriyor. En azından bana… (Gülüyor.)

Siz neler okuyorsunuz diye sormadan da bitirmek istemem söyleşiyi…

Aslında çok kategori ayrımı yapmadan, beni zenginleştirecek, keyif veya ilham verecek, güzel yazıldığını düşündüğüm her kitabı okuyabilirim. Ama tür olarak özellikle biyografi ile felsefe ve psikoloji ile ilgili kitaplara daha çok, şiir, fantastik-bilim kurgu ve polisiye türlerine de daha az ilgim var. Son zamanlarda gençliğimde okuduğum dünya klasiklerini bu yaşımda tekrar farklı gözle okuyorum, insan yaş ve tecrübelerle birlikte çok farklı bir bakış açısı kazanıyor. Bir yandan da çağdaş  Türk ve dünya yazarlarını, Türkiye’deki yeni isimleri de takip etmeye çalışıyorum. Uzun yıllar yoğun tempoda yer aldığım kurumsal hayat ve 10 yılı aşkın süredir yurt dışında olmanın verdiği bir arayı kapatma duygusu da var.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler!

Ben teşekkür ederim. Hem davetinize hem de ayrıntılı sorulara!

İlginizi çekebilir: Oyuncu dünyasında madalyonun diğer yüzü

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale