Satır aralarını okuyabilmek: İyileşmek, acıtsa bile gerçeği aramaktır
“İnsanı gördüklerinden ibaret sanma
Görmediklerinde ara
İçidir hakikatin resmi
Dışı sadece bir manzara” der Mevlana…
Manzaraya aldanırsan, bir yalanın parçası olmuş, kendi gerçeğinden kopmuşsundur. Yüreğini okuyamadığın insanlardan, içindeki resmi gizleyenlerden, sana maskesiz gelemeyenleri ayırt edebilmek ve hayatından ayıklamak için öğrenmemiz gereken şey satır aralarını okuyabilmektir.
Satır aralarını okuyabilmek, iyi bir dinleyici ve gözlemci olmak kadar kolaydır. Sadece bir saatlik bir görüşmede bile kişinin profilinin büyük parçasını ortaya çıkarabilirsin. Tarafsız ve önyargısızca seyredersen, yorum bile yapmaya gerek kalmaksızın saçılır önüne gerçekler. Sakladığı içindeki resmin ipuçları seni o resmin görülmeye değer olup olmadığını anlatır.
Hayatı kolaylaştırmak, kıymetli vaktimizi boşa harcamamak ve kandırılmamak, hatta dolandırılmamak için, satır aralarını iyi okumalı, o söylenmeyenleri duymalıyız. Söylenen sözleri duymak sizi sonuca götürmez, zira onlar karşı tarafın duymamızı istediği şeylerdir. Siz söylemediklerini duyun; ellerine bakın ne anlatıyor, gözlerine bakın onaylıyor mu? Hangi durumda kuruldu o cümleler? Beden dili kelimelerle ve ses tonuyla örtüşüyor mu? Mimikleri eşlik ediyor mu? Ne kadarı show? Ne kadarı gerçek? Sen arkanı döndüğünde ne yapıyor? Hemen telefona sarılıp hızlı bir stalk yapıyor mu? Hayata karşı öfkeli mi? Annesini sorun ona, annesine nasıl davrandığı her şeyi anlatır size. Anneye olan tutumu kadınlara olan gerçeğidir.
İdare ederim, değiştiririm, zamanla rayına oturur düşünceleri her zaman hüsranla biter. Bilin ki, o ilk anlardaki gibi kalmayacak ve her şey aslına dönecek, işte bizim amacımız o aslını en başından görebilmek. Başkalarına karşı davranışları nasıl? Burada iki tehlikeli durum var; birincisi, başkalarına karşı çok kaba, duyarsız size karşı gayet iyi ve kibar. Bu çok tehlikeli, en kısa zamanda size de kaba ve duyarsız davranacak özü o çünkü.
İkincisi, başkalarına karşı çok iyi, çok düşünceli, herkese halini hatırını soruyor, arkadaşlarına çok fedakar, yardımsever… Ee, daha ne istiyorsun diyeceksiniz? Fakat bu onun doğal hali değilse yani oynuyorsa en tehlikelisi budur, zira evde veya hayatınızda size karşı hiçte öyle olmadığını göreceksiniz. Bu durum çok sinsi bir tehlike ve ilk anda ortaya çıkmıyor, çünkü ilk anlarda siz de başkalarısınız ve kibar, düşünceli tarafı sizinle tanışıyor, sonrasında ise siz çemberin içindekiler kategorisine girince kartlar yeniden dağıtılıyor. İnanın o kartları hiç sevmeyeceksiniz. Her iki durumda da, kabul edilemez bir ilişkinin içindesiniz demektir. Siz tüm bu davranışları kabul ettiğinizde, önemsemediğinizde, düzelir, geçer dediğinizde yani kişi/kişiler kabul gördükçe bu durumun dozunu artıracaktır ve siz ‘eskiden böyle değildi, bana çok değer verirdi’ diye hayıflanırken bulacaksınız kendinizi, maalesef ki aslında eskiden de böyleydi, o resmi siz görmek istemediniz, sadece kurulan cümlelerle inanmayı seçtiniz.
Peki birde kişilerin size geliş sebebine bakalım, neden gelmiş?
– Sevdiği için…
– Neden sevmiş?
– Saçlarımı sevmiş…
– Kesersem? Dökülürse?
– Enerjimi sevmiş…
– Enerjim düşerse?
– Gençliğimi sevmiş!
– Yaşlanınca?
Yani kısacası “Vitrinime mi gelmiş? İklimime mi?” Sorgulayın, sorgulamadan yaşanmaz, sorgulayın.
Öyle zamanlardayız ki artık, kişiler kendilerini oldukları değil, olmak istedikleri kişi gibi gösteriyorlar ve bugünkü imkanlarla bu hiçte zor değil. Bu yüzden artık hepimizin satır aralarını okuma becerisi geliştirmesi gerekiyor. Hayatımız değerli, zamanımız değerli, günlerimiz hatta saatlerimiz bile değerli. ‘Gerçek’ sizi koruyacak tek şey, o yüzden acıtsa bile gerçeği aramak, iyileşmektir.
İlginizi çekebilir: Romantik ilişkilerde güç savaşı ve manipülasyon