Şanslı olmak: Ne kadarı emek, ne kadarı kısmet?
Şansa inanmam. Şansın tanımını İngilizce’de şu şekilde okumuştum: “Chance is when opportunity crosses preparedness. Opportunities are endless, so the more prepared you are the more lucky you seem.”
Şans, fırsatların hazırlıklı olma ile kesiştiği yerdir. Evrendeki fırsatlar sonsuzdur, yani ne kadar çok hazırlıklıysanız o kadar şanslı gözükürsünüz. Başkaları, hazırlık nedir bilmeyenler, “şanslı” der geçerler.
Kendilerini de şanssız olarak ilan ederler.
“Piyangodan para çıksın istiyorsan bilet alacaksın”, cümlesi bunun başka bir misalidir.
Hazırlıklı olmak ne demek? Nasıl hazırlıklı olunur?
Bizler yapı olarak üç halden oluşuruz. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal. Demek ki hazırlıklı olacaksak her üç halimizi de hazırlamamız gerek. Fiziksel hazırlık için vücudumuzu dinç tutmak, doğru yemek, yeterli uyku, bol spor… Zihinsel hazırlık için bilgi toplamak, problem çözmek, tecrübeler edinmek… Ruhsal hazırlık için kendimizi (gerçek içsel kendimizi) tanımak, güvenmek, sevmek ve korumak.
Hayatımız bu üç halimizi geliştirmekle geçer. Kendini disiplinli bir şekilde geliştirenler bir anda fırsatları yakalamaya başlarlar. Diğerleri de onlara “şanslı” demekle kalırlar. Kıskanırlar. Kendileri ise “kısmetsiz”dirler.
İyi de nereye kadar? Hiç mi Tanrı’nın gücü yok? Hiç mi kısmet yok? Kısmet kelimesinin İngilizce’de de aynen “kismet” olduğunu biliyor muydunuz? Yani kısmet evrensel olmuş bile…
Tanrıyla, (evrenle) yaşamak bir ping pong oyunu gibidir. Sen servisi yaparsın, o karşılık verir. Sen başlatmazsan o da karşılık veremez. Sen ilerletirsen, o da ilerletir. Sen hızlandırırsan, o da hızlandırır. Sen bitirirsen o da bitirir. Şans seni bulmaz, senin başlatman gerek. Devam ettirmen gerek.
Peki her şey elimizde mi o zaman, hiç mi kısmet yok? Her şey elimizde mi? EVET. Hiç mi kısmet yok? HAYIR var. Peki, kısmet zaman devreye giriyor?
Küçükken, bazı bilgelerden Tanrı’nın gücüne dair vaazlar dinlerken aklımda kalan tek şey şuydu: “Sen Tanrı’dan iste o verir”. Ben de o günden itibaren ders çalışmak yerine dua etmenin daha kolay olduğuna karar verip, kendimi oyunlara verdim. Her akşam yatakta duamı da ettim tabii! Bir müddet sonra sınıfta kalmanın eşiğindeydim. Yine aynı bilgeye gidip şikayetimi ilettim.
O da şu sözleri ekledi : “Tanrı ancak elinden gelenin hepsini yaptığına inananlara yardım eder.” Ahaaaaaa, püf noktası sonradan geldi! Eee, ben elimden geleni yapmış mıydım? Ne alaka, çok uzaktım bundan.
Ondan sonra kendimi hep kontrol ettim, “elimden geleni yaptım mı?” diye. Yaptığıma inandığımda yolumun hep açık olduğunu, açıldığını gördüm. Eğer yoluma engel çıktıysa genelde “Yaa, tahmin etmiştim” diyorum. Hazırlığımı tamamlayamamış olmanın ezikliği…
Geçmişinize bir bakın benzer hikayelerle doludur. Hiçbirimiz elimizden gelenin hepsini yapmıyoruz. Yaptığımızı söylüyoruz, ama bir düşünsek, neleri eksik bıraktığımızı çabuk buluruz. Yapanların başarılarına tanık oluyoruz, çoğu kez kıskanıyoruz. Ancak tembellik yapıp, bahane üretmek daha kolay değil mi?
Bahanelere bir bakalım: Kısmet değilmiş. Şansım yaver gitmedi. Allah istemedi. Falan filan…
Elimden geleni yaptım mı? Neyi yaptım değil, neyi yapmadım, neyi atladım, daha ne yapabilirim? Yapılacak iş, önce düşünerek bulunur. Düşünce, yaratıcılıktır. Yaratıcı düşünce için sakin bir ortam gereklidir. Sessizlik Tanrı’nın sesidir. Silence is the voice of God.
Sessizlik içinde, yaratıcı düşünce ile, eksiklerimizi ortaya çıkartıp, üstüne efor sarfettik mi ne oluyormuş?
ŞANS !
“İyi şanslar” diyene artık başka türlü bir bakış atarsınız!
İlginizi çekebilir: Çalışmak ve başarılı olmak: İnsan emek verdiği şeyi sever