X

Sanatın başkenti Berlin’de görülmesi gereken yerler

Son yıllarda sanat alanında yenilikçiliğiyle ve çağdaşlığıyla fazlasıyla ön planda olan Berlin, günümüzde genç sanatçıların ve dönemin en başarılı çağdaş sanatçılarının favori şehri. Bu alanda meşaleyi Londra’dan devralan Berlin adını hızla duyurmaya devam ediyor.

Büyük bir sanat tutkunuysanız ve henüz Berlin’i ziyaret etmediyseniz gitmeden önce orada bulunan sergileri, galerileri, müzeleri mutlaka araştırmalısınız, zira görmeniz gereken yerlerin çokluğu başınızı döndürecek. Puslu ve dramatik bir geçmişe sahip olan Berlin, günümüzdeki dinamizmiyle karanlık tarihini bir araya getirip bizlere harika bir karışım sunuyor. Kültürel ve tarihi alanda görülmesi gereken birbirinden muhteşem müzelerin dışında Berlin’in şimdiki zamanını ve sokak kültürünü olduğu gibi yansıtan modern sanat galerilerini, dar girişli gizli saklı avluların arasındaki gizemli sergilerini ve tabii ki şehrin imzası haline gelmiş tüm o duvar resimlerini görmeden Berlin’i tamamlamış olmazsınız.

Tarih ve kültür meraklıları için Berlin’in en güzel ve önemli müzeleri:

Käthe Kollwitz Museum

Käthe Kollwitz Museum

Ku’damm’ın hemen dışında bulunan bu özel müzede, yüzlerce güzel çizim, ahşap oyma ve heykel bulunmaktadır. Müze, kentin en uygar kafelerinden biri olan Literatür Evi’yle komşudur. Yaklaşık 60 yıl önce hayatını kaybeden sanatçı, Berlin’in hissettirdiği o garip hüznü ve tüm o yaşanmışlıkları, yoksulun yaşadığı acıları, dile getirilmemiş sancıları fazlasıyla başarılı yansıtıyor sanatına.

Neues Museum

Neues Museum

1945 yılında bombalanmış bir yıkım olan Neues Müzesi, son on yılda İngiliz mimar David Chipperfield tarafından restore edildi ve yeniden inşa edildi. Orijinal duvarları, dokusal ayrıntıları ve klasik freskleriyle Neues Müzesi adeta kültürel bir hazine ve adeta bir kitap gibi okunabilen çarpıcı bir yapıdır. Neandertal kafatasları, Mısır kraliçesi Nefertiti’nin gövdesi ve Heinrich Schliemann’ın Truva antikalarını içeren bir koleksiyona sahip olan müzede gezerken geçmişe bir geri dönüş yaşayacaksınız. Müzeler Adası’nda yer alan müzeyi gezmek ise epey kolay, müzenin içindeki çalışanlar ise bir hayli yardımsever.

Bauhaus Archives – Museum of Design

Bauhaus Archives / Museum of Design

Berlin uzun süredir yaratıcılığın ve tasarımın başkenti olarak biliniyor fakat Londra’nın, Paris’in ve New York’un aksine sanatının parlaklığı geçmişindeki karanlıktan geliyor. Kent, 20. Yüzyılda en etkili mimari, tasarım ve sanat okulu olan Bauhaus’un manevi evidir.

Bauhaus arşivleri ya da Tasarım Müzesi olarak bilinen müze, Walter Gropius, Moholy-Nagy, Klee, Kandinsky gibi isimlerin Nazilerin güç kazanmasıyla birlikte Almanya’yı terkedip götürdükleri birçok heykel, seramik, mobilya ve mimari modellerden oluşan sansasyonel bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Berlin’i iyi anlamak için görülmesi gereken bir müze olarak tanımlanabilir.

Topography of Terror

Topography of Terror

Almanya’nın günümüzde bu denli açık fikirli ve cesur olmasının en büyük sebeplerinden biri geçmişindeki tüm karanlık tarihin sorumluluğunu almasıdır. Yaşanan tüm felaketleri hatırlayıp, günümüzde o felaketlerin tekrarlanmaması adına en etkileyici şekilde insanlara sergiliyor. Adeta ülke kendini toplumsal bir psikoanalize tabi tutuyor. Bastırılanların ( ya da konuşulmayanların) gün yüzüne çıkarılmadığı sürece asla iyileştirilmeyeceğini savunan bu Freudçu düşünce, Yahudi Müzesi’nde, Holokost Anıtı’nda ve her şeyden önce Topography of Terror Müzesi’nde çok açık bir şekilde kendini hissettiriyor. Bu açık hava müzesini gezdikten sonra çok da kolay etkisinden kurtulamayacaksınız.

The Berlin Wall Memorial

The Berlin Wall Memorial

1961 yılında şehir ikiye bölünürken, Bernauer Strasse en trajik sahnelerin çoğuna tanık oldu. Duvar inşa edildikten sonra Doğu Berlinliler apartman pencelerinden atladı, insanlar dikenli tel üzerinden geçmeye çalıştı, sokaklara açılan tüneller kazıldı ve daha pek çok şey. Berlin Duvarı Anıtı, kenti ikiye bölen o gri duvarı ve tüm o yaşanmışlıkları ele alan harika bir müzeyi barındırıyor. Bu manevi ve kültürel açıdan çok fazla öneme sahip olan anıt, Doğu ve Batı Berlinlilerin yaşadığı haksızlıklara, tüm o haksızlıklara rağmen gösterdikleri kahramanlıklara ve otoriteye karşı gelişlerine adanıyor.

Şimdi biraz da Berlin’in sokak kültürünü en iyi yansıtan ve genç sanatçıların seslerini en iyi şekilde duyurabildiği sanat platformlarından bahsedelim. Berlin’e gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken tüm bu galeriler ve sergi alanları, Berlin’in insanlara hissettirdiği o karanlık hislerin yanında sahip olduğu birbirinden çeşitli renkleri ve şehrin içinde barındırdığı coşkuyu daha iyi anlamanızı sağlayacak.

İşte sokak sanatı tutkunlarının Berlin’de mutlaka görmesi gereken yerler:

Helmut Newton Foundation

Helmut Newton Foundation

“Ölü bir müze değil, yaşayan bir yapı” olarak bilinen Helmut Newton Foundation, fotoğrafçı Helmut Newton’ın fotoğraflarının sergilendiği kocaman bir kata sahip. Bina aynı zamanda geçici ve çağdaş fotoğraf sanatçılarının süreli sergilerine de ev sahipliği yapıyor. Alt katında ise Helmut Newton’ın bizzat kullandığı eşyaların ve giydiği kıyafetlerin sergilendiği bir koleksiyon yer alıyor. Müzede fotoğraf çekmekse yasak, çekmeyi denediğiniz takdirde anında çalışanların uyarılarına maruz kalıyorsunuz.

Haus Schwarzenberg

Haus Schwarzenberg

Berlin’in en popüler bölgelerinden biri olan Mitte’de yer alan bu avlu, sokak sanatının, graffitilerin, grafik tasarım ve illüstrasyon sanatçılarının eserlerinin ve kitsch eserlerin yer aldığı harika bir kombinasyona sahip. Sokağa girdiğinizde etrafınızı saracak olan duvar resimleri ise, tek tek incelemeniz gereken müthiş detaylara ve eleştirel bir üsluba sahip. Aynı zamanda Anne Frank gibi toplumsal açıdan önemli figürlere yer verilen alanlara sahip Haus Schwarzenberg, bahar ve yaz aylarında gidip zaman geçirebileceğiniz bir yer aynı zamanda. Avlunun en sonunda, birkaç kattan oluşan bir binanın içerisinde genç sanatçıların eserlerinin sergilendiği bir galeri bulunuyor. Daha önce eşi benzeri görülmemiş enstalasyonlar, kitsch sanat eserleri ve illüstrasyonlar görebileceğiniz bu galeriyi gezdiğinize pişman olmayacaksınız. Dilerseniz sanatçıların satılık tasarım defterlerini, fotoğraflarını, afişlerini satın alabileceğiniz bir gift shop da bulunuyor.

Kreuzberg

Kreuzberg / Berlin

Türklerin yaşadığı bu mahalle, günümüzde Berlin gençliğinin en uğrak noktası haline geldi. Bir yandan dönercilerle çevriliyken, bir yandan yanınızdan hızla kaykaylarıyla geçen Berlin gençleriyle sarılı olup bir yandan da adeta açık galeri etkisi veren sanat dolu duvarlara baka baka gezebileceğiniz bir yer Kreuzberg. Berlin’in en underground mahallelerinden olan Kreuzberg’de birçok kültürün bir araya geldiğini görebilirsiniz. Duvarlarda denk geldiğiniz graffitiler genelde ünlü sokak sanatçılarına ait. 3. Nesil kahve dükkanları, çağdaş sanat galerileri, her an denk gelebileceğiniz sokak müzisyenleri ve graffiti dolu binalara gitmişken bir çizik de siz atın!

Kunstraum Gallery – Kreuzberg

Kunstraum Gallery

Kreuzberg’de konumlanan bu galeri yerli ve yabancı sanatçıların bir araya geldiği bir kültürel ortam sunuyor. Galeri Rolf Schroeter, Balthasar Burkhard, Daniele Buetti, Günther Uecker gibi pek çok önemli sanatçıyı temsil ediyor. Galeri yönetmeni Henrik Springmann, ABD’de yaşayan ya da yerli ve uluslararası öneme sahip sanatçılarla yaptığı işbirlikleri üzerinde yoğunlaşıyor.

East Side Gallery

East Side Gallery

Berlin’in Friedrichshain-Kreuzberg semtinde bulunan bu açık galeri, Berlin Duvarı’nın 1.3 km uzunluğunda bir parçasından oluşuyor. Galeri, 1990 yılında Berlin Duvarı’nın doğu yakasında dünyanın çeşitli yerlerinden ressamların yaptığı 105 resim içermektedir. East Side Gallery, iki Alman sanat derneği VBK ve BBK’nın birleşmesinin ardından oluşturulmuştur ve dünyanın en uzun süre açık kalan galerisidir. Resimler zamanla vandalizm, graffiti ve erozyon nedeniyle zarar gördü. Tüm resimlerin restorasyonuna 2009 yılında başlandı fakat ressamlardan bazıları aynı resimleri yapmayı reddettiklerinden restorasyon durduruldu. Berlin’in sokak kültürünün etkilerini bu galeriyi gezerken epey fark edeceksiniz.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale