Bir paradoksun içinde yaşıyoruz. Her türden çatışmalar, hastalıklar, ayrımcılıklar ve nefret söylemleri dünyayı sarıyor. Dünya, onların etkisiyle zamanda eğilip bükülürken, bir taraftan da içinde bulunduğumuz hallere yenilikçi, ilerici ve bazen de gerçeklikten kopuk çözümler üretmeye çalışıyoruz. Bütün çalkantılı çağlarda aynı dönüşüm ve devinim arayışı yaşandığından ve ancak kopuşlarla öne atılıp devam sağlanabildiğinden, belki de bu iyileşme çabalarımızı çok daha fazla ciddiye almamız gerekmekte. Şimdiki zamanın zorluklarını aşıp farklı bir hale erişmemizi ve başka tür var oluşları keşfetmemizi sağlayabilecek olan her türlü bakış açısı, tüm canlıların ilerlemesi yolunda önemli bir rol oynayabilir.
Bu bakış açılarının oluşabilmesi için dünya üzerinde yaşanmış bilgelikleri tarayabilmek ve kadim öğretilerden gereken yardımı alabilmek iyi bir başlangıç olabilir; bunlardan birisi de kökleri neredeyse 50 bin yıl öncesine kadar gittiği iddia edilen “Şamanizm”dir. Bilincin doğasını kavrayabilmemizin yolu belki de bu öğretide gizli olabilir.
Şamanizm’in izleri, eski Mezopotamya uygarlıklarında, İskandinavya, Sibirya ve Avrupa’nın diğer bölgelerinin yanı sıra Moğolistan, Kore, Japonya, Çin ve Avustralya, Güney Amerika, Mezo-Amerika, Afrika ve Kuzey Amerika’da dahil olmak üzere dünyanın bilinen çoğu bölgesinde görülmektedir.
Etimolojik anlamda Şamanizm, bir Mançu-Tungus kelimesi olan šaman’dan gelir; ša- “bilmek” fiilinden oluşur. Bu nedenle şaman, “bilen” demektir. Kelime Batı dünyasına 17. yüzyılda Hollandalı gezgin Nicolaas Witsen tarafından kazandırılmıştır.
Tarihsel süreçte kayıt altına alınan şamanlar genellikle aldıkları yükseliş çağrısının ardından bir ömür geçirmiş, deneyimlerinde güven yaratacak kadar ustalaşabilmiş insanlardır.
Şamanizm’in şifacısı, bir şekilde dengeleri yeniden sağlamaya yardımcı olmak için ruhlarla iletişim kurabilen ve onlarla çalışabilen kişi olarak da tanımlanabilir. Dengeyi yeniden kurmak; hasta bir kabile üyesinin iyileşmesi, kabilenin doğa ile ilişkisine yardım edilmesi veya ritüeller aracılığı ile doğaya yeniden denge getirilmesi anlamına gelebilir. Her inanç sisteminde olduğu gibi Şamanizm’de de doğanın hallerine ilişkin bir açıklama bulmak ve doğal olaylar üzerinde bir miktar kontrol sahibi olabilmek gibi temel insan ihtiyaçlarına yanıt arama çabası vardır. Örneğin, bir avcı-toplayıcı toplum, sürülerin büyüklüğünü veya ormanların cömertliğini etkileyen ruhlara adaklar sunabilirken daha sonraki pastoral toplumlar, bereketli mahsullere ve sağlıklı hayvanlara sahip olmak için havayı kontrol eden tanrılara ve tanrıçalara yönelmişlerdir.
Bugün artık eklektik bir Neo-Şamanizmi izleyen çok sayıda topluluk bulunuyor. Ancak şu anda “Modern Şamanizm” olarak sunulanların çoğunun, yerli halkların şamanik uygulamalarıyla aynı olmadığına dikkat etmek önemli. Bunun nedeni elbette kültürel ve çevresel farklılıklarda yatıyor. Modern şamanlar genellikle totem veya ruh hayvanlarıyla çalışmayı, rüya yolculuklarını ve vizyon görevlerini, trans meditasyonlarını ve astral yolculuğu içeren uygulamalarla ilgileniyorlar.
Acaba bizler, oldukça fazla gerçeküstü öğeler içeren ve katılaşmış algımıza hitap etmeyen Şamanizm’in öğretilerini kendimizle ve daha geniş alanda da çevremizle yeniden bağlantı kurmak için kullanabilir miyiz?
Bitkilerden ağaçlara, kayalardan hayvanlara, görülebilen ve görülemeyen her şeyin ve herkesin birbirine bağlı, kolektif bir bütünün parçası olduğu inancının; derin anlayışlara ve yerkürede sağlanabilecek dönüşüme yardımcı olabileceğini öne sürebiliriz.
Şamanizm’e göre ruh her zaman bütündür; böylece insanın özü asla düzeltilmeye ihtiyaç duymaz. Ancak travmatik bir deneyim, zihin ve bedenin ruh ile olan bağlantısına zarar verebilir ve bireyin sürekli bir sorgulama, yargılama, eleştirme, pasif kalma, ifadesizleşme veya şiddete baş vurma vb. hallerde yaşamasına neden olabilir.
Aslında çoğumuz bu türden hasar bırakıcı olaylar deneyimlemişizdir. İyileşmeye odaklanmak için kendimize zaman ayırmadığımız sürece, bu hasarları içimizde taşımaya ve tüm canlılara da zarar vermeye devam ederiz. Bazen üstesinden gelip yola devam edebilirken bazen de acıları her gün yeniden yaşayıp hastalıklar, ekonomik sıkıntılar ve ilişkilerdeki kopukluklar gibi tetikleyicilerin insafına kalır, sürüklenip gideriz. Şamanların çoğuna göre ruhla olan bağlantının kaybı, şu anda dünyada yaşanılan mevcut krizin sebebidir.
Şamanizm’in asıl amaçlarından birisi de kişiyi yaratıcı deneyim niyetiyle farklı algı durumlarına sokabilmektir. Sonuçta zihnin sınırları içinde yaşamaya o kadar alışılmıştır ki, yakalanabilecek başka bilinç durumları ve bakış açıları olduğu unutulur. Albert Einstein’ın da işaret ettiği gibi, sorunları, onları ortaya çıkaran seviyeden bakarak çözemeyiz. Ruhumuzla bağlantıyı yeniden kazanabilmemizin yollarından birisi yaratıcılık ile olan ilişkimizden geçer. Sürekli olarak çeşitli uyaranlarla manipüle edildiğimiz fiziksel dünyadan çıkıp sezgiler alanına geçiş yaptığımızda artık yaratıcılığın mekanına ulaşmış oluruz. Çünkü burada bizi suni ve önemsiz şeyler değil de sezgilerimiz yönlendirir. Yaratım sürecinde ne geleceği ararız ne de geçmişi sorgularız. İşte Şamanizm’ de de kişi ne geçmişte ne de gelecekte var olur. O tam olarak “şimdi”nin farkında olan bir “ruh”tur.
Şamanizm’de tüm hastalıkların ve hatta fiziksel acıların da asıl kaynağı olarak üç sebep gösterilir:
- Korku en yaygın sebeptir. Kaygı, güvensizlik, kıskançlık veya öfke ile sonuçlanır. Bu duyguların hepsi birbiriyle ilişkilidir ve hepsi altta yatan bir korkudan beslenir. Şamanlar bunu binlerce yıldır biliyor olsa da modern tıp şimdi bu zihinsel durumlar ile fiziksel hastalığın tezahürü arasındaki açık bağı yeni keşfetmeye başlıyor.
- Uyumsuzluk hali; bir kişinin hayatının dengesinin içsel veya dışsal bir olay tarafından sarsılması ve kişiyi zihinsel veya fiziksel olarak bazı hastalıklara yol açan bir döngüye sokmasıdır. Örnek olarak; sevdiği birini kaybeden kişinin, sağlıklı ve dengeli haline dönmek için verdiği mücadele bu halin bir göstergesi olabilir.
- Ruh kaybını, uyumsuzluğun en aşırı hali olarak ele alabiliriz. Travmatik veya trajik bir olay ruhu paramparça ettiğinde kopukluklar daha çok ortaya çıkar. Bu, bir boşlukta asılı kalma ve kendini kaybetme gibi hislerle sonuçlanabilir.
Şamanik yolculuk
Bu yolculukta dikkat; içe doğru yöneltilmekte ve farkındalık yeteneği de süreçle birlikte artmaktadır. Şamanik yolculukta, budizmde yapılan nefese odaklanma pratiğinden farklı olarak, kişi dikkatini odaklamak için “ses”ten yardım alır.
Yolcu içe odaklanmadan önce; bir davul, çıngırak, başka bir enstrüman veya insan sesinin tekrarlanması ile oluşan bir tür sonik sürücü kullanır. Örneğin, Sibirya’daki Şamanlar, iç kozmografilerine yolculuk etmek için davul ritmini kullanmışlardır. Bu kozmografi, doğal dünyanın dış peyzajının içteki bir yansımasıdır. Kişisel ıstırabın köklerinin sorgulanması ve yargılanması, şamanik yolculuğun amacı değildir.
Yolculukta yardımcı ruhlarla veya doğa formlarındaki (hayvanlar gibi) öğretmenlerle bağlantı kurulur. Deneyim; yolcuyla yardımcı ruh arasında bir diyalog şeklini alır ve yolcunun en acı verici kişisel deneyimleriyle bile yüzleşmeye yönlendirilmesi için paha biçilmez bir destek sağlar. Bu yolculuk eğer bir metafor olarak çözümlenirse; insanın zihinsel ve sosyal yeteneklerini hayvanlara, doğaya ve bilinmeyene atfederek kendini ve ötekileri anlamak için kullanabileceği bir yol olarak tanımlanabilir. Burada yaşanılan deneyim çok kişiseldir.
Yolculuk uygulamasının başlangıcında, “yardımcı ruhlar” olarak tanımlanan şefkatli güç alanları, öz benliğin bir parçası olarak veya içsel bir enerji alanı olarak da düşünülebilir. Yaşadığımız anlam krizlerinin önemli bir yönü, birçok insanın hissettiği psikolojik izolasyondur. Doğa şeklini alan bir içsel rehberlikle çalışan yolcu, benliğin derinliklerine inerken, eşlik edilmiş ve desteklenmiş hissedecek ve psikolojik izolasyonun yarattığı hasardan da arınabilecektir.
Şamanizm’de üç dünya anlayışı
Şamanik öğretide, herkesin bir veya birden fazla hayvanın ruhuyla doğduğuna inanılmaktadır. İnsanlar ruh hayvanlarıyla bağlantı kurarak, içlerindeki gizli kalmış yerlerle yeniden iletişime geçmiş olurlar. Şamanik yolculukta, üç ruhaniyet dünyasından birine veya tümüne seyahat edebilirler. Bu üç dünyaya bakalım…
Alt dünya
Şamanizm’de alt ruhaniyet dünyası, hikâyelerde tasvir edildiği gibi, hiçbir şekilde kötü anlamda kullanılmaz. Bunun yerine o, doğanın dünyasıdır. Burada yolcu; dağlar, nehirler ve rüzgâr gibi şeylerle doğrudan doğa ile iletişim kurabilir.
Seyahat sürecinde kendinizi ormanlarda veya çöl düzlemlerinde bulabilirsiniz, ancak fizik yasaları tam olarak geçerli olmayabilir. Ormanın üzerinden uçabilir veya okyanusun dibine yüzebilirsiniz. Şamanlar; alt dünyada atalarının ve güç hayvanlarının yaşadığına inanır. Bu güç hayvanları bilinen dünyada görülenler olabileceği gibi tamamen yeni karşılaşılan türler olarak da ortaya çıkabilir. Psikolojik anlamda yaklaşıldığında “Alt Dünya”nın bilinçaltını temsil ettiğini söyleyebiliriz.
Orta dünya
Orta ruhaniyet dünyası, sıradan dünyamıza karşılık gelen ruhlar dünyasıdır. Yolculuğa başlanılan yer burasıdır. Burada şaman; ay, bitkiler, hayvanlar ve insanlar gibi şeylerin ruhları ile iletişim halindedir.
İnsana içinde yaşadığı dünya olarak görünen bu yer aslında onun yansıtma ve uzaktan izleme halinde kaldığı bir yerdir. Bu dünya, buranın ötesine geçemeyenlerin alanıdır. Şamanlar burayı ne iyi ne de kötü olarak anlamlandırırlar sadece ciddiye alınmaması gerektiğine inanırlar. Orta dünya bilinçli zihni ve egoyu temsil eder.
Üst dünya
Üst ruhaniyet dünyası gerçeküstüdür, dünyada görülen hiçbir şeye benzemez. Buraya seyahat etmek zihnin gerçek benliğini fark etmesini sağlar. Saf ruhun bulunduğu yer burasıdır, bu yüzden Şamanlara göre üst dünyadaki ruhlar ciddiye alınmalıdır. Bu dünyada şamana bilgi ve şifa ile yardım eden ruh rehberleri yaşamaktadır. Bunlar insan benzeri, hayvan benzeri veya başka herhangi bir biçimde görünebilir. Üst dünya, süper bilinçli zihni temsil eder.
Kuantum fiziği bize bu yaşadığımız dünyadaki her atom, molekül veya parçacık ne kadar küçük olursa olsun, her şey arasında boşluk olduğunu anlatıyor. Ve eğer öyleyse, o zaman hayat, katı şeylerin toplamından çok, bir enerji akışıdır. Süper bilinçli zihin, maddi gerçekliğin ötesini gören ve bu gerçekliğin arkasındaki enerji ve bilinçten yararlanan bir farkındalık düzeyini kapsar. Bazıları bunu, “eter” (evrenin özü: tüm maddeye ve uzaya nüfuz eden elektromanyetik dalgaların akışı) olarak adlandırmaktadır. Süper bilinç, gerçek yaratıcılığın da bulunduğu yerdir. Bu tür yaratıcılığın ifadeleri, bilinçaltından gelenlerden farklıdır. Süper bilinç, gerçekten büyük sanat eserleri, müzik, düzyazı, şiir, büyük bilimsel keşifler ve derin ruhsal deneyimler için fikirlerin bulunduğu yerdir. Hastalıkların çözümlerinin de bu alanda gerçekleşebileceği öne sürülmektedir.
Şamanizm bir din değildir; bunun yerine, içinde bulunduğu kültürün bağlamından etkilenen zengin manevi uygulamaların bir koleksiyonudur. Bu koleksiyondan işimize yarayacak bilgeliği almak, belki de yeni yıla girerken acıları, yaşanmışlıkları unutmadan onlarla yüzleşebilmemizi de sağlayabilecektir. Kalbimizle ürettiğimiz çözümlerin güzelliğini yaşayabilmek için bu öğretinin sunduğu fırsatları göz ardı etmemeliyiz. Suni olarak ayrışmak yerine; varlığımızın, doğanın ve bütün her şeyin bir olduğu o bakış açısına erişmek için hala geç kalmış değiliz…
Kaynaklar
Michael James Winkelman – Shamanism as Neurotheology and Evolutionary Psychology
Patti Wigington – Shamanism Definition and History
Hub of Consciousness – Connecting with Spirit and Nature
Joshua Hehe – The Sacred Story of Shamanism
Hektoen International – Creativity and Shamanic ways for wellbeing
İlginizi çekebilir: Mindfulness’ın babası Thich Nhat Hanh’ın 5 öğretisi