“Gerçekte kim olduğumuzu bilme korkusuyla kaderimizden kaçınır, yaradılışımızın kıtlığında aç kalırız. Sonunda uyuşuk, tutkusuz hayatlar yaşar, ruhumuzun gerçek amacından koparız. Ama ne zaman hayatınızı kim olduğunuzun özüyle şekillendirme cesaretine sahip olursunuz, ateşlenip gerçekten canlanırsınız.” –Dawna Markova
İçimizde fırtınalar kopan zamanlar vardır, hani “ben bunu nasıl yaşıyorum” diye düşünürüz? Veya başlığı okuduğunuzda içinizden geçirdiniz “potansiyel diyorlar, o zaman hepimiz tüm potansiyelimizi hayata yansıtalım”, peki bu kadar kolay mı, sonuçta bu kadar kolay olsaydı hepimiz yapabilirdik değil mi?
Ben bu yazımda sizlerle birlikte hayatımıza ne kadar kendimizi yansıtabildiğimizi sorgulamak istiyorum, bu aslında kendimiz olmaktan da öte bir durum çünkü Markova’nın sözlerinde ifade ettiğimiz gibi hayata dair “tutkumuzu” keşfetmeyi ve daha da ötesinde o tutkuyu yaşayabilmeyi gerektiriyor.
Öncelikle bunu bulabilmek, “aramaktan” geçiyor. Bizler böyle gelmiş böyle gider dediğimizde, örneğin bir Pazar sabahı sıcak yatağımızdan kalkıp da koşarken gün doğumunu izleme şansını kendimize vermediğimizde, yani “arama” zahmetini göstermediğimizde bulmamız da mümkün olmayacaktır.
Bu sadece bir örnekti, bu seramik kursuna gitmek de olabilir, eğer sinemayı çok seviyorsak sinema ile ilişkili daha detaylı bir çalışma yapmak da olabilir veya sadece olduğumuz gibi “uzaktan izleme” seçimini yapmış olmak da olabilir. Hemen kendimden bir örnek ile açıklayayım, renkleri birleştirmeyi ve alışılmışın dışında kombinasyonlar oluşturmayı çok seviyorum ama styling konusunda hala zaman ayırıp da bir adım atmadım… Yine yazmak üzerinden gidebiliriz, her gün yazmak için ciddi zaman ayırıyorum. Ne yazarsam mutlaka referans ile sizlerle paylaşmak, daha fazla kaynaktan sizleri de haberdar etmeye çalışıyorum, çok okumam ve özümsemem, çok yaşamam gerekiyor yazabilmek için…
Eğer yazmazsam bu enerjiyi nereye kanalize edebileceğimi bilemiyorum ve adeta bir tutku gibi… Şu anda dünya üzerinde bu kelimeleri kağıda dökmekten ve sizler aracılığı ile bir kişinin bile hayatına bir şeyler katıyor olabilmek “inancımdan” daha fazla beni tutku ile uyandıran bir şey daha yok (tabi ki yaptığım profesyonel işi de ayrı tutmam gerekir)…
Hayat her daim aynı fırsatları bizlere sunmayabilir, içinizden geçirebilirsiniz, “Pınar ben anneyim bu kadar zamanım olmuyor, babayım sorumluluklarım var, örneğin tutkum sörf yapmak bunu nasıl dünyaya yansıtayım her şeyi bırakıp okyanus kıyısına mı taşınmam gerekecek”? Ben bu soruların hepsini çok derinden anlıyorum ama bu noktada “her zaman’’ yapılabilecekler olduğunu düşünüyorum; sörf hakkında daha çok okuyabilir, daha çok paylaşabilir var ise daha yakın bir yerde eğitime gidebilirsiniz. Anne veya baba olabilirsiniz ama haftada sadece kendiniz için bir saatlik bir zamanı ayırabilirsiniz (bunu ayarlamak için en azından elinizden geleni yapabilirsiniz).
Bakın sevgili Penney Peirce, Frekans isimli kaynakta “kendi potansiyelimizin tümünü” hayata yansıtabilmek güzelliğini nasıl anlatıyor;
“…Esasen, dünyanız kim olduğunuza göre maddeleşir. Kişisel titreşiminizin daha düşük bir oktavdaki titreşimidir o. Yani korkularınız ve sevginizin bir karışımıdır. Ruhunuzun bir kısmı aydınlık ve doğrudur, ya da yüksek içsel titreşiminiz korku temelli duygularınızı ve kalıplaşmış fikirlerinizi eleyerek dünyanızı yaratır. Fakat kişisel titreşiminizin diğer bölümü ve sınırlandırmalarınızın yarattığı düşük frekanslı karartılar da dünyanızı çevreler. Problem olarak hissettikleriniz bu maddeleşmiş karartılardır ve hayat derslerini çıkarmak bu karartıları temizlemek ile mümkün olabilir. Yüksek frekansta bir yaşam yaratmaya başlamak için, olumsuz ve gereksiz durumları maddeleştirmeyi durdurmak gerekir.
…Maddeleştirdiğiniz her şey bir şekilde kişisel titreşiminizde somutlaşır. Fikir olarak fedakarlığa odaklanırsanız, maddeleşmiş gerçekliğiniz de bu fikre aynı derecede odaklanacaktır. Bu durumda, mağdur insanlar ile karşılaşabilir, kayıplar, ihanetler veya sizi takdir etmeyen benmerkezci insanlar ile ilişkiler yaşayabilirsiniz. Eğer mutluluğa odaklanırsanız, sizin için var olan hayat da eğlendirici bir şekilde oluşacaktır. Eğer çok çalışma fikrine odaklanırsanız, uzun çalışma saatleri ve düşük ödemeli işleri maddeleştirerek hayatınıza sokabilirsiniz. Eğer kendinizi ayrıcalıklı ve umursanıyor hissediyorsanız, bir mirası maddeleştirebilirsiniz. Benzer şekilde bedeninizi etkileyebilecek olumsuz duyguların temelinde kurduğunuz içsel planlar, hastalık ve yaralanmalara karşılık gelebilir. Örneğin akciğer sorunları keder, boyun problemleri inat ve güven eksikliği, bacak problemleri dik durmak ve ilerlemek konusundaki tereddütleriniz ile bağlantılıdır. “
Potansiyelimizin muhteşem doruğu frekansımızda titreşir. Hayatımızda tezahür eden gerçekliğimiz temelde inançlarımız ile şekillenmektedir. Bizler can-ım potansiyellerimizi bir kenara “bastırır” hayatta anne olmaya, baba olmaya, sevgili olmaya, iyi bir öğretmen olmaya veya sadece “mevcut” halimizde kalmaya karar veririz. Ya kararımız bunun tam tersi olsaydı ve o olağanüstü potansiyelimizi hayata yansıtmaya karar verseydik? Anne, baba veya X olmadan önce kendimizin %100 versiyonuna ulaşmaya odaklansaydık? O zaman frekansımızda oluşacak değişimleri ve maddeleştirebileceklerimizin neler olacağını hiç düşündünüz mü?
İnsan yaradılışımızın adeta bir buz dağının sadece yüzeyde kalan kısmını hayatlarımız boyunca anlayabiliyor ve ondan da ötesi tutkulara dönüştürüp bu dünyaya yansıtabiliyoruz. Siz daha önce oluşunuzun derinliklerine bakmadıysanız, bu dünyaya gelirken size bahşedilen muhteşem hazinelere henüz hiç dokunmadıysanız bu yazı bir uyandırma mesajı olsun…
Hayat sizsiniz, potansiyel sizsiniz, tutku da sizsiniz ve her anınız yine ve sadece “sizin için” akmaya devam ediyor…