Özellikle mezun olup iş hayatına girdikten sonraki dönemde, yani yaklaşık 10 yıldır, zaman zaman kendimi yakın çevremdekilerin “Ecehan maymun iştahlı mısın sen, ne gerek vardı bu değişikliğe?” sorusunu yanıtlarken buldum. Ne zaman iş değiştirmek için karar versem, sözüm ona “iyi bir şirkette çalıştığım, kurulu bir düzenim, iyi bir maaşım” olduğu için maceraya gerek olmadığı hatırlatıldı bana. Hatta “Ama mutsuzum, kendimi burada iyi hissetmiyorum.” açıklamaları yapmaya çalıştığımda zaman zaman şu sözü bile duydum; “Sen bu kafayla nereye gidersen git mutsuz olursun.”
Gerçeklik payı yok değildi, vardı kimi zaman. Çünkü kendimle ilgili henüz bazı şeyleri keşfetmemiştim. Nereye gidersem gideyim, evet kendimi beraberinde götürecektim. Ama ne olursa olsun bu mutsuz olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Ya da değişiklik yaparsam kendim için daha iyi bir yolun beni beklediğine inancım tamdı. Bunlar başlı başına olduğum yeri değiştirmek için yeterli sebepler değil miydi?
Sıkça sektör değiştirdim mesela, bazı zamanlarda da iş tanımım değişti. Bundan korkmak ve olumsuz bir yerden bakmak yerine, her sektörden yeni bir şey öğrenip yoluma devam etmek olarak yorumladım. Ya da işime öyle mi geldi emin değilim 🙂 İş görüşmelerinde de samimi bir yerden hep bu bakış açısıyla anlattım. Kimi zaman kabul gördü, kimi zaman görmedi. Ara sıra tamamen sektör ve iş tanımım dışında bambaşka işleri kovalarken buldum kendimi. Yeni insanlarla tanıştım, işin aslını astarını öğrenmek için. “Bu işi yapabilir miyim, kazandığım para yeter mi?” sorularını kafamda çevirip durdum. Bu denli radikal bir değişikliği yapacak cesareti kendimde bulamadım ya da zaten uygun koşullara sahip değildim. Ama hayat bu ya, belki bir gün cesaret edemediklerime doğru yola çıkmak için adım atabilirim.
Kariyer yolculuğumu bir kenara bırakırsak, hobilerimde de durum çok farklı değildi. Daha önceki bir yazımda, uzun uzun anlatmıştım yazmaya başlamadan önce neleri neleri denediğimi. Hep bir arayışım oldu bu konuda, hala da bitmiş değil. Bu sıralar “Şan dersi mi alsam?” sorusu dolanıyor mesela kafamda. “Ne alaka şimdi?” diyecek arkadaşlarım olduğuna eminim ama ispatlayamam 🙂
Şöyle hayata dair görüşlerime, yapmak istediklerime bir göz atıyorum. Yani o kadar hızlı değişiyor ki bazı görüşlerim, kendim bile yakalayamıyorum. Durup kendi kendime şaşırdığım “Aa yok artık Ecehan” dediğim o kadar çok anım var ki. Bir ay önce “Asla olmaz!” dediğim şeyle bakıyorum bugün kol kola girmişim bile. Ya da hiç merak etmediğim konuların heyecanla peşine düşer olmuşum. Şöyle cümleler kurarken buluyorum kendimi: “Eski Ecehan olsaydı şu an asla bu lafın altında kalmazdı.” Sonrasında hemen “Ama eski Ecehan yok artık, yenisiyle yola devam” diye hatırlatıyorum kendime.
Bir gün terapi seansında, psikoloğuma tam anlamıyla şöyle bir dert yanmam oldu: “Kaç yaşına geldim, hala ne istediğimi bilmiyor muyum? Neden sürekli yeni bir şeyler denemek peşindeyim? Maymun iştahlı mıyım hakikaten? Kendimden bazen çok yoruluyorum.” Şöyle bir durdu ve dedi ki “Sadece arayıştasın. Hayat bazı insanlar için tam da böyle bir yer. Yolda olmak, sürekli deneyip yanılmak seni besleyen şey.”
O seanstan sonra, maymun iştahlılık diye basite indirgediğim arayış ihtiyacıma bu açıdan daha şefkatle yaklaşmaya başladım. Eğer kendinize benim gibi yükleniyorsanız, daha fazla yüklenmeyin, yalnız olmadığınızı hatırlayın diye yazmak istedim bu hafta.
Belki de bazılarımızın yolculuk tarifinin en gizli ve en önemli malzemesi, sürekli arayışta olmaktır!
Sevgiyle kalın.
İlginizi çekebilir: “Bile bile lades” sorunsalı“