X

Sağlıklı ve mutlu bir yaşam: Sorun sizde değil, çevrenizde ve toksik medya kültüründe

Geçenlerde tanıdığım biri, 1.5 yaşındaki kızının tombul bacaklarını gösterip, çok iştahlı olduğundan bahsediyordu. Yemek yedirmesi kolay bir çocuktu. Pek yemek seçmiyor, çoğu şeyi iştahla yiyordu. Aklıma hemen kendi bebekliğim geldi. Ananemin İzmir’deki evinin terasında çekilmiş fotoğraflarım ve boğum boğum kollarım, bacaklarım…

Ben de oldukça iştahlı ve yemek yemeyi seven bir bebekmişim. Annem, sık sık benim bebeklik dönemimde çok rahat ettiğinden ve yemek yedirme zorluğu yaşamadığından bahseder. Çocukluğum, ergenlik dönemim, üniversitenin ilk yılları da benzer bir şekilde geçti. İştahsız olduğum bir dönem hatırlamıyorum (hasta olduğum zamanlarda bile!). Özellikle de sevdiğim bir şey yiyeceksem, yemek saatlerini heyecanla beklerdim. Benim için sadece karnımı doyurmaktan öte, haz ve keyif dolu anlardı. 

Fakat, bebeklik dönemimde ailemin hoşuna giden şey, özellikle de 10 yaşlarımdan sonra bir sorun olarak görülmeye başlandı. Bayramda gelen çikolata kutuları elimden alınıyor, en sevdiğim yemek olan mantıda porsiyon kontrolü uygulanıyor, ara ara iştahlı oluşumla dalga geçiliyordu. Aslında öyle aşırı yiyen biri de değildim. Sevdiğim şeylerden arada biraz fazla yerdim o kadar. Annemden istediğim şey, 1 tabak mantının üzerine ilave 1-2 kaşıktı. Üstelik hiçbir zaman kilolu biri de olmadım, sadece çok az balık etliydim.

Sadece ailem değil, etrafımızdaki kişiler de bunu sık sık konu yapıyordu. Sanıyorum ki izafi düşünce yapısı sebebiyle, uzun boylu ve oldukça fit olan ablamın yanında kilolu görünüyordum. Bir aile dostumuz benim için bir keresinde şöyle demişti: “Aslında çok iştahlı bir çocuk ama belli ki kendini frenliyor. Kendini bıraksa şu tatlıdan 2-3 daha tabak yiyecek.” Şu anki bilincimle o insanlara sinirlensem de, o zamanlar utanıyor, kendimi suçlu hissediyor ve bunu bir kusur olarak görüyordum.

Ailemin beni korumak istediğini, diğer insanların da sırf konu açmak için düşünmeden konuştuğunu (boş muhabbet de diyebiliriz) biliyorum. Çocuklara sınırsız yemek vermeyi savunan biri de değilim. Obezitenin bu kadar yaygınlaşmış olduğu bu dönemde, aileler elbette ki dikkatli olmalı. Fakat ben hiçbir zaman sağlık tehdit edici bir kilo seviyesinde olmadım. Yediğim şeylerde aşırılıklara da kaçmadım. Şu an anlıyorum ki, annem ve babam, koruma içgüdülerinin yanı sıra, aslında kendi kilo takıntılarını bana yansıtıyorlardı. Kilolu olmayı başarısızlık ve iradesizlik olarak görüp, çok yemek yiyen insanları eleştiriyorlardı. Kendi çocuklarının o insanlardan birine dönüşme hali, elbette ki kabul edilemezdi. Engellemeye çalıştıkları şey de buydu.

Fakat sonra ne oldu biliyor musunuz? Özümde yemekle daha normal bir ilişkim varken, aşırıya kaçmaya başladım.

Üniversitenin ortalarında, ilk defa diyetisyen eşliğinde diyete başlamıştım. Başta her şey normaldi. Kontrollü bir şekilde 4 kilo vermiştim. Fakat zayıf halim herkes tarafından daha çok beğenilip, bana başarı duygusu hissettirdikçe, abartmaya başladım. Yıllar geçtikçe daha katı ve kısıtlayıcı diyetler uyguladım. Büyük tabaklarda kalori değeri düşük salatalar yiyerek ve yemekten önce bol su içerek, iştahımı frenlemeye çalışıyordum. O eski, “kusurlu” halime dönemezdim.

Yıllarca süren iradeli diyetler sonrasında ise çeşitli tetiklenmelerle birlikte yeme bozukluğum başladı. Çocukken çok sevdiğim ama yıllardır yemediğim bol kalorili şeyleri 10 dakika içinde yiyip kendimi kusturuyordum. O dönemde terapiye de başladığım için bulimia kısa süre içinde atlatmış olsam da, iyileşme süreci gereği tıkınırcasına yeme bozukluğuna evrildi. O da yaklaşık bir yıl devam etti.

Kendi üzerimde çalıştıkça yemekle olan ilişkim iyileşmeye başladı fakat yanlış beslenmeler sebebiyle zaten hassas olan sindirim sistemim zamanla kötüleşti. Birçok yiyeceğe karşı intolerans geliştirdim. Hayatımdaki diğer stres faktörlerinin da etkisiyle, son 1 yıldır da histamin intoleransıyla mücadele ediyorum. Artık hazımsızlık sebebiyle istesem de pek yemek yiyemiyor, sevdiğim birçok besinden (sağlıklı olarak etiketlenenler dahil) mahrum kalıyorum.

O küçük bebeğin fotoğraflarını görünce, içim sızladı. İyileşmeye giden yolda ihtiyacım olan şeylerden birinin, özüme geri dönmek olduğunu anladım. Yani, yemek yemeyi devamlı kısıtlanması gereken bir şey olarak değil, kendimi beslediğim ve keyif aldığım bir aktivite olarak görmek. Yemek yemeyi sevmekten ya da iştahlı olmaktan utanmamak…

Yıllar içerisinde bedenime iyi gelecek şekilde sağlıklı beslenmeyi, hangi gıdaların beni iyi ve hafif hissettirdiğini, hangilerinin ağırlaştırdığını ve fazla yiyince dokunduğunu öğrendim. Sürekli bol yağlı, şekerli gıdalar ya da büyük porsiyonlar yemek gibi bir isteğim de yok. Sadece, dengeli ama esnek bir beslenmeyle, suçluluk duymadan, özgürce hareket etmek istiyorum. Hayat boyu şekersiz/glutensiz/ekmeksiz beslenmek ve sürekli kısıtlanma içinde yaşamak yerine aralarda canım ne istiyorsa onu yiyip, yeni tatlar keşfetmek istiyorum.

Yakın bir zamana kadar, ergenlik dönemimdeki fotoğraflara bakmak istemezdim. Zayıflamış olduğum dönemden maksimum 6-7 kilo fazlam olmasına rağmen, o halim kusurlu hissettiriyor, iştahlı biri olmak beni utandırıyordu. Şimdilerde ise o çocukla temas edip, onu kapsamayı öğreniyorum. Ona, onda bir yanlış olmadığını, sorunun çevresindeki kişilerde ve toksik medya kültüründe olduğunu söylüyorum.

Siz de kendi çocuklarınıza ya da etrafınızdakilere, yeme alışkanlıkları veya fiziksel özellikleriyle ile ilgili yorumlar yaparken ekstra dikkatli olun. Bunları (o sırada ne kadar masum görünse de) dalga konusu yapmayın ve çevrenizdeki kişilerin yapmasına da izin vermeyin. Sosyal medya bu konuda başlı başına olumsuz bir etkenken, siz de bu algıyı pekiştirmeyin.

Sağlıklarını tehdit eden bir durum yoksa, balık etli ya da “size göre kilolu” olan kişileri rahat bırakın. Dizilerde 34 beden kadınlar görmeye o kadar alıştık ki, 38 beden ve üstü bize artık çirkin ve biçimsiz geliyor. Fakat bu da bir trend, Kim Kardashian ile birlikte bir dönem büyük ve çıkık kalçaların trend haline geldiğini unutmayın. Kim bilir ileride nasıl farklı vücut tipleri empoze edilecek!

Etrafınızdaki kişilere “Böyle çok iyisin sakın bozma.”, “Ay onu mu yiyeceksin, çok kalorili!” ya da “İyice kara kuru olmuşsun, hiç yakışmıyor.” gibi ithamlarda bulunmayın. Çoğu kişi kendi değerlendirmesini yapacak bir bilinçte ve dışarıdan gelecek ekstra bir yoruma ihtiyacı yok.

Toplumun size dayattıklarından ziyade, andaki gerçek ihtiyaçlarınıza odaklanın. Benim için şu an mutlu, huzurlu ve dengeli bir hayat yaşayıp, “standartlara göre” 5 kilo fazlam olması; zayıf olup, stres ve korku içinde yaşamaktan çok daha değerli.  

Yeme bozukluğunun bu kadar arttığı dönemde hepimizin bu konuda hassas ve farkındalık sahibi olması ve seçtiğimiz kelimelere ekstra dikkat etmesi gerekiyor. Kültürü ancak, önce bireysel olarak değişerek değiştirebiliriz.

İlginizi çekebilir: Popüler wellness trendleri gerçekten iyileşme vadediyor mu?

Siri Kavita: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Aldığımız iki nefesten biri denizden: #MaviNefesProjesi

Denizler, gezegenimizin kalbinde atan en önemli yaşam kaynakları. Sadece tatil rotalarını ya da en şahane manzaraları süslemekle kalmayan bu su ve hayat kaynaklarımız, gezegenimizin dengesi ve canlı yaşamlarının devamı için de kritik bir rol sahibi. Çünkü, ihtiyaç duyduğumuz oksijenin yarısından fazlası denizlerden geliyor. Ancak, denizlerimizin karşı karşıya olduğu tehditler, ekosistemin geleceğini tehlikeye atıyor.



İklim değişikliği, çevre kirliliği, insan müdahaleleri, plastik atıklar, petrol sızıntıları veya müsilaj gibi pek çok faktör, denizleri kirletmekle kalmıyor geleceğimizi de adım adım yok etmeye başlıyor. Çünkü denizlerdeki kirlilik, hem denizdeki hem de karadaki canlı yaşamını tehdit ediyor ve ekosistemin dengesini bozarak gezegenimizin geleceğinden çalıyor.

Denizlerimizin ve gezegenimizin karşı karşıya olduğu tehditler karşısında sessiz kalmayan Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/TURMEPA iş birliğiyle sürdürdüğü Mavi Nefes Projesi ile bu yıl da denizlerimize, yani yaşam kaynağımıza, sahip çıkıyor. Mavi Nefes Projesi, başta plastikler olmak üzere deniz çöplerinin toplanmasına ve deniz ekosisteminin korunmasına katkı sağlıyor ve denizlerimizdeki oksijen kaynakları olan deniz çayırlarını ve mercanları çoğaltıyor.

“Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz.”

“Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz.” misyonuyla yola çıkan Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA ile birlikte hem deniz kirliliğini azaltmak hem de denizlerdeki biyoçeşitliliği korumak ve deniz ekosistemini rehabilite etmek için uzun soluklu bilimsel koruma ve izleme çalışmaları yürütüyor.

Mavi Nefes Projesi kapsamında Eylül 2021-Haziran 2024 döneminde Marmara Denizi, Adrasan ve Van Gölü’nde yaklaşık 200 bin kişinin günlük üretimine eşit 230 ton katı ve sıvı atık toplandı, uygun olan atıkların geri dönüşüme kazandırılması içinse çalışmalar sürüyor.



Projenin eğitim ayağında ise deniz temizliği konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla ortaokul öğrencilerine ve öğretmenlerine denizlerin önemi, deniz ekosisteminin korunması ve sürdürülebilir su kaynakları için bireysel sorumluluklar konularında eğitimler veriliyor. Mavi Nefes Eğitim Otobüsü ve çevrim içi eğitimlerle 3 yıl boyunca 8 ilde yaklaşık 80 bin öğrenciye ulaşıldığı biliniyor.

Bu başarılı iş birliği, hem denizlerimize hem de gezegenimize hayat verirken; temiz denizlerin, sağlıklı ve uzun ömürlü bir yaşamın temelini olduğunu da bir kez daha bizlere hatırlatıyor. Denizlerdeki deniz çayırlarını ve mercanları koruyup çoğaltmak için çalışmaların sürdürüldüğü Mavi Nefes Projesi sayesinde “aldığımız iki nefesten biri denizden” diyen Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA ile tertemiz ve sağlıklı yarınların kapısını aralıyor. Bu başarılı iş birliğinden ilham alarak geleceğimizden çalmak yerine geleceğimizi korumak için çalışmak ve denizlerin yaşam kaynağımız olduğunu her an hatırlamak ve hatırlatmak, hepimizin yarınlarımıza yapacağımız en büyük yatırım.

*Bu yazı Garanti BBVA katkılarıyla hazırlanmıştır.



Orkid, “Sporla Güçlen” projesine verdiği destekle kız çocuklarının geleceğine ışık tutuyor

Bir kız çocuğu düşünün: Günün ilk ışıklarıyla birlikte koşuya çıkan, her sabah elinde topuyla antrenman yapan, büyük bir hevesle hem bedenini hem de zihnini beslemek için yıllarca gönül verdiği spor dalı uğruna çalışmaya devam eden ve uzun yıllar sonra gözlerinden ışıklar saçarak ilk kupasını milyonların önünde havaya kaldıran… Ne harika bir tablo, öyle değil mi?



Toplumun her köşesinde, binlerce kız çocuğu bu anı yaşamayı hak ediyor. Ancak, ne yazık ki birçoğu için spor; erişilmesi çok güç bir lüks, uzak bir hayal gibi kalıyor hayatları boyunca. Oysa spor, sağlığın, özgüvenin, azmin, başarının, kararlılığın, istikrarın temellerini atan, kız çocuklarının güçlü bireyler olarak yetişmesine katkı sağlayan en önemli araçlardan biri. Bu önemin farkında olan ve kız çocuklarını spor yoluyla güçlendirmek isteyen Orkid, Watsons iş birliği ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yürüttüğü “Sporla Güçlen” projesine destek veriyor.

Geleceğe atılan adımlar: Kız çocukları, ‘sporla güçleniyor’

Türkiye’de kadınları ilk kez hijyenik pedle buluşturan P&G’nin kadın bakım markası Orkid, 45 yılı aşkın süredir dünyadaki tüm kadınların hayatını kolaylaştırmak, onları her alanda desteklemek için imza attığı çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek “Sporla Güçlen” projesiyle kız çocuklarının yanında oluyor.

Kız çocuklarına sporla yeni yollar açmayı ve kız çocuklarının geleceğini aydınlatmayı hedefleyen Orkid, yürüttüğü bu iş birliğiyle kız çocuklarının eğitim ve spor yaşamlarını desteklemeyi, onların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Kız çocuklarının hayatta karşılaşacakları tüm zorluklar karşısında çok daha güçlü durmalarını sağlayan, onların bütüncül gelişimini desteklerken duygusal dayanıklılık kazanmalarına da zemin hazırlayan sporun gücü, yadsınamayacak kadar fazla. Öyle ki; Orkid’in, İpsos ile Türkiye genelinde gerçekleştirdiği araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kadınların %77’si, sporun bugün oldukları kişi olmalarına yardımcı olduğunu belirtiyor. Dahası, yapılan bu araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kızlar, istedikleri kişi olmalarına yardımcı olabilecek özgüven ve becerileri sporla kazanıyor.

Buna rağmen genç kızların neredeyse yarısının düzenli spor yapmadığı sonucuna ulaşan Orkid, TMOK ve Watsons iş birliği ile kız çocuklarının sporla güçlenmesi için onların yanında yer alıyor. Kız çocuklarının hem eğitimlerine hem de spora devam etmelerine yönelik gerekli spor malzemelerinin temin edilmesini destekleyen Sporla Güçlen projesi ile Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da bulunan okullardaki kız öğrenciler dönem boyunca badminton, basketbol ve voleybol dallarında eğitim alıyor.



Kadınların daha özgüvenli olmasını destekleyen ve spor ile olan bağlarını güçlendirmeye odaklanan bir marka olarak Orkid, hiçbir kız çocuğunun bu haklarından mahrum kalmaması için çalışıyor. Bu sayede geleceğin sağlıklı, özgüvenli, başarılı ve belki de milli sporcuları bugünden yetişmeye başlıyor. Gelecek nesillerin hayallerine ulaşmalarına yardımcı olmak için onların yanında olmaya ve onları cesaretlendirmeye devam eden Orkid, kız çocuklarına yeterli imkan sağlandıkça daha eşit ve aydınlık yarınların mümkün olduğuna inanıyor.

Kız çocuklarını genç yaşta sporla tanıştırarak onların kendi potansiyellerini keşfetmelerine olanak tanıyan bu projenin ve başta Orkid ile Watsons olmak üzere projenin tüm destekçilerinin ülkemize ve dünyaya ilham olması, kız çocuklarının ışıl ışıl bir geleceğe doğru çok daha emin adımlarla yürümesi hepimizin en büyük temennisi.

Güçlü kadınlar, güçlü yarınlar için, #SporlaGüçlen projesine destek veren Orkid ürünlerini Watsons’ta keşfetmek için tıklayın.

*Bu yazı Orkid katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sofralarda sürdürülebilir şıklığın yeni adı: Porland Re-Gen

Doğaya olan etkimiz, her gün attığımız adımlarla yeniden şekilleniyor. Günlük yaşamımızda aldığımız kararlar, tüketim alışkanlıklarımız ve yaşam tarzımız, doğa üzerinde hiç silinmeyecek izler bırakıyor, üstelik bu izler günden güne daha da derinleşiyor. Ulaşım tercihlerimizden yeme-içme alışkanlıklarımıza, satın aldığımız ürünlerden şehir hatta ülke dışından verdiğimiz siparişlere kadar hayatımızın her alanında karşımıza çıkan bu etki, yani karbon ayak izimiz, aynı zamanda günlük yaşamda kullandığımız eşyalarla da yakından ilişkili. Ne yediğimiz, ne içtiğimiz kadar yediklerimizi-içtiklerimizi nasıl tükettiğimiz de karbon ayak izimiz üzerinde etki sahibi.



Bu durumun farkında olan ve çevre bilinciyle hareket eden Porland, kırık porselenleri yeniden hayata döndüren Re-Gen Koleksiyonu ile sürdürülebilirlik anlayışını bir adım daha ileriye taşıyor ve dünyada bir ilke imza atıyor. Dünyaya karşı sorumluluk ilkesini odağına alarak üretim süreçlerini yürüten Porland, bu yenilikçi adımıyla bize de gezegenimize olan sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlatıyor. İklim krizine karşı geliştirdiği iş modeli sayesinde çevre dostu üretim ve sıfır atık felsefesini benimseyen vizyoner marka, Re-Gen Koleksiyonu ile hem sofraları iyi tasarımla buluşturuyor hem de daha sürdürülebilir bir dünya için yeni şanslar yaratıyor.

Kırık porselenlerden geleceğe: Daha sürdürülebilir bir dünya

Re-Gen ile artık kırık porselenler, sıradan bir atık olmaktan çıkıyor ve yeniden işlenerek hem doğaya hem insana hem de gezegenimize dost bir anlayışı temsil ediyor. Doğayla her şekilde uyumlu, sosyal açıdan faydalı, toplumsal olarak kapsayıcı ve kültürel bağlamda sürdürülebilir bir yaklaşımın öncüsü olan Re-Gen Koleksiyonu, ayrıca tamamen doğal bileşenlerle üretildiği için bakteri ve mikrop barındırmıyor. Dayanıklı ve uzun ömürlü olmasının yanı sıra sağlıklı bir kullanım deneyimi de sunuyor.

Böylece, koleksiyonda yer alan her bir parça sadece bir tabak ya da kupa olmaktan öte, doğaya saygılı ve sürdürülebilir bir yaşam döngüsünün parçası haline geliyor ve gezegenimize olan borcumuzu ödeme yolunda atılmış küçük ama etkili bir adımı simgeliyor.

Doğanın estetik yansıması, sofralara taşınıyor

Porselenin yeniden hayat bulduğu bu koleksiyon, Salda, Ontario, Birdsong ve One and Only isimli dört farklı tasarımdan oluşuyor ve ömürlük desen garantisiyle de zarafetini uzun yıllar koruyor. Re-Gen, sadece estetik açıdan harikalar sunmakla kalmıyor, aynı zamanda çevresel sorumluluğun mükemmel bir örneği olma misyonunu da üstlenerek döngüsel ekonomiye katkı sağlıyor.



Koleksiyonda yer alan her bir parça, doğanın izlerini üzerinde taşıyor. Doğanın sakinliğini, huzurunu, zarafetini yansıtan bu parçalar, sağlıklı, şık ve sürdürülebilir sofralar sunarken sadece bugünü değil, yarını da düşünerek hareket etmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Ve günlük hayatın içerisinde çoğu zaman fark etmediğimiz küçük tercihlerin bile ne kadar büyük öneme sahip olduğunu gösteriyor.

İlhamını doğadan alan Re-Gen Koleksiyonu’nun bir parçası olan Salda, Türkiye’nin güneydoğusunda bir volkanik krater gölü olan Salda’nın eşsiz kumsalını yansıtırken; Kanada’nın en güzel eyaletlerinden Ontario’nun masmavi göllerinden esinlenilerek yaratılan Ontario ise mavinin her tonunda derinleştirici bir etki sunuyor. Öte yandan, kuş seslerinin doğadaki varlığını temsil eden yaprak, çiçek ve kuş motifleriyle bezeli Birdsong ise huzur ve mutluluk duygularını sofralarda ön plana çıkarıyor. Gökyüzünün en ihtişamlı halini yansıtan One and Only tasarımları ise göz alıcı renkleriyle doğanın büyülü dokunuşlarını sofralara taşıyor. Karbon emilimini azaltma amacıyla tasarlanan ve güncel teknolojiler kullanılarak üretilen bu koleksiyon, porselen atıklarını sanatla buluştururken geleceğe de şekil veriyor.

Geçen bir yıldaki sürdürülebilirlik çalışmalarıyla 61 ton plastik, 169 ton kağıt, 80 ton ahşap, 80.800 ton su, 301 ton porseleni geri kazandıran Porland, bu sayede 735 ton CO2 emisyonunun engellenmesine öncülük etti. Sürdürülebilirliğe sağladığı katkılarla sektörün öncüsü olan ve ilklere imza atan Porland’ın ilham verici Re-Gen Koleksiyonu’nu daha yakından keşfetmek için hemen tıklayın.

*Bu yazı Porland katkılarıyla hazırlanmıştır.



“Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması” için başvurular başladı

İnsanlığın varoluşundan bu yana kadınlar, toplumda pek çok ilham veren, güçlü roller üstlendi. Her ne kadar toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadınların mücadelesini her dönemde zorlaştırmış olsa da; günümüzde kadınlar iş hayatından siyasete, eğitimden medyaya toplumun pek çok alanında yer almaya, seslerini duyurmaya ve görünürlüklerini güçlendirmeye devam ediyorlar. Artık başarılı kadın hikayelerinin pek çok örneği var; özellikle de girişimcilik sektöründe.



Kadınlar girişimcilik dünyasına isimlerini altın harflerle yazdırmaya ve pek çok farklı sektörde muhteşem izlere imza atmaya devam ettikçe, kadın girişimcilerin hikayelerini paylaşmalarına aracı olacak pek çok etkinlik ve yarışma düzenleniyor. Böylelikle hem kadınların girişimcilik konusunda daha aktif olmalarına hem de ilham verici hikayelerini diğer kadınlarla paylaşmalarına olanak sağlanıyor. Bu yarışmaların ilki ve en köklülerinden biri de Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması.

 “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması, kadın girişimcilerin çevrelerinde yarattığı farka ve faydaya da odaklanırken, girişimcilikteki başarısını Türkiye’ye duyuran kadınların başka kadınlara katkı sağlama konusundaki motivasyonlarını da artıyor. Kadın girişimcileri ve kooperatifleri, büyük bir heyecanla gerçekleşen jüri değerlendirmesi sonucu belirlediğimiz birincilerden biri olması için Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’na başvurmaya davet ediyoruz.” – Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Sibel Kaya

Garanti BBVA, Ekonomist Dergisi ve KAGİDER iş birliğiyle: Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması

Türkiye’de, kadın girişimcilere yönelik çeşitli çalışmalar yürüten ilk özel banka olan Garanti BBVA, girişimcilik konusuna büyük önem veren, konuyu sayfalarına taşıyan Ekonomist Dergisi ve Türkiye’de kadın girişimciliği ve liderliğini geliştirmeyi hedefleyen sivil toplum örgütü KAGİDER’in iş birliğiyle 2006 yılından bu yana kesintisiz olarak gerçekleşen Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması” bu yıl 18. kez düzenleniyor.

Yarışmada başvurular, Türkiye’nin Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Teknolojide Gelecek Vadeden Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Yöresinde Sürdürülebilir Fark Yaratan Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Kadın Sosyal Etki Girişimcisi ve Türkiye’nin Kadın Kooperatifi olmak üzere 5 kategoride değerlendiriliyor.



Yarışmanın kazananları ise Şubat ayında yapılacak olan ödül töreni ile açıklanacak. “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi” ödülünü alacak girişimci 250.000 TL, “Türkiye’nin Yöresinde Sürdürülebilir Fark Yaratan Kadın Girişimcisi”, “Türkiye’nin Teknolojide Gelecek Vadeden Kadın Girişimcisi”, “Türkiye’nin Kadın Sosyal Etki Girişimcisi” ve “Türkiye’nin Kadın Kooperatifi” kategorilerinin birincileri ise 200 biner TL’lik ödülün sahibi olacak.

“Kadın girişimciliğinin sürdürülebilir kalkınmaya olan etkisini görmek ve bu başarıları ödüllendirmek bizim için büyük bir mutluluk. Kadın girişimcilerin ekonomiye kazandırdığı değer, ülkemizin geleceği için büyük önem taşıyor. Yarışmaya katılacak tüm kadınlara başarılar diliyorum. Hep birlikte, kadınların gücünü daha da ileriye taşıyacağız.” – KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı Esra Bezircioğlu

2025 yılının kadın girişimcisi siz olabilirsiniz

Hikayenizle tüm kadınlara ilham olmak ve başarılarınızı tüm Türkiye’ye duyurmak istiyorsanız; 15 Kadım 2024 tarihine kadar www.garantibbvakadingirisimci.com adresindeki formu doldurarak yarışmaya başvurabilirsiniz.

“Türkiye’de kadının ekosisteme katkısını daha da artırmayı, girişimci kadınları cesaretlendirmeyi amaçladığımız bu yarışma önemli bir aşama kaydetti. 17 yılda 45 bin başvuru olmamız, yıllar içinde kategori sayısının bir iken geçen yıl itibarıyla beşe çıkması çok kıymetli. Ekonomist dergisi, Garanti BBVA ve KAGİDER olarak kadın girişimcilerimizi yarışmamıza davet ediyoruz.” –Ekonomist Dergisi Yayın Yönetmeni Talip Yılmaz



İlgili Makale