Sağlıklı beslenme yolculuğum
Hayatım boyunca hep zayıftım ve yemek yemeyi hep çok sevdim.
2015 yılı birçok açıdan farkındalık kazandığım bir yıl oldu. Hayat yolculuğuma odaklanıp bu yolculuğu nasıl yaşadığımı sorguladım. Yapmak istediklerim, yapmak istemediklerim, yapmayı istemeyip, irademe yenik düşerek yaptıklarım… Bu yolculuğa o ana kadar ön yargı ile yaklaştığım kişisel gelişim kitaplarıyla çıkmaya karar verdim ve okudum, okudum, okudum. Kitaplar bittikçe araştırdım, yenilerini bulup okudum ve bu bana çok iyi geldi.
Kişisel gelişim kitaplarını bir kurtarıcı olarak görmedim; çünkü kitaplar hep aynı şeyleri söylüyor: Kurtarıcın sensin! Kurtarıcım bensem okuduklarımı hayatıma uyarlamak için kolları sıvamalıydım ki, aynen öyle yaptım. Şunu söylemeliyim ki, her şeyi harika bir şekilde birden uygulamak mümkün değil. Çünkü önerilen düşünme yapısı daha önce sahip olmadığımız bir yapı olabiliyor. Burada önemli olan küçük de olsa bir adım atmak. O adım bir sonraki adımı getiriyor zaten.
Ruhen daha huzurlu ve daha mutlu bir yola girmiştim; fakat insan sadece ruhtan ibaret değil. Bedensel ve zihinsel olarak da bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Çünkü düşünmeden yemek yiyor ve metroda bir yerden bir yere giderken yürümek dışında hareket etmiyordum.
1 yıllık spor salonu üyeliğimin 9. ayında spora gitmeye ve yediklerime kendi çapımda dikkat etmeye başladım.
Peki neler yaptım?
Kahvaltıda simit, tost yemeye devam ettim, öğlen yemeklerinde sadece salata yedim ve spora gitmeden önce ızgara tavuk yedim. Hep aynı tip beslendim. Türk kahvesini 2 şekerle içiyorken 1 şekere düşürdüm. Hiç su içmiyordum, su içmeye başladım.
Eş zamanlı olarak spora başladım. İlk başlarda çok zorlandım. Grup derslerinin ilk 5-10 dakikasındaki ısınma kısmında bile yorulup dersi terk etmek istiyordum. Koşu bandına ilk çıktığım zamanlar düşeceğim diye korkuyordum. Bedenim o kadar güçsüzdü ki, hareketleri söylenen tekrarlar halinde yapamıyordum.
Pes etmedim!
Ben yapamıyorum deyip bırakmadım. Fakat spordan sonra hiçbir şey yemiyordum ve elim ayağım titreye titreye salondan çıkıyordum.
Yaklaşık 1 ay kadar zaman geçti ve ben bu kadar dikkat etmeme rağmen sadece 1 kilo vermiştim. Doğruyu söylemek gerekirse büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Tabi ki pes etmedim ve düşündüm ki, bu işin uzmanları varken kendi başıma yapmamalıydım. Bu aşamada yolum Diyetisyen ve Beslenme Uzmanı Burcu Yıldız Uğur ile kesişti ve hikaye daha da heyecanlı bir hal almaya başladı.
Diyetisyene gitmek istememin asıl sebebi diyet yapmak değil doğru ve dengeli beslenmeyi öğrenmekti. Evet, internet bu tip bilgilerle dolu ama hangisine güveneceğimi şaşırdım. Kaldı ki, beden ve ruh sağlığı bu kadar önemliyken, her dilek “her şeyin başı sağlık” diye başlarken kendimi riske atmak istemedim.
Burcu Yıldız Uğur, ilk seansta beslenme şeklimi, egzersiz rutinimi, yaptığım işi, kilo değişimlerimi her şeyimi sordu ve beni tanımaya çalıştı. Sonra bana hem sevdiğim yiyeceklerin bulunduğu, hem daha önce hiç tüketmediğim bazı gıdaların bulunduğu hem de rutinimi zora sokmayacak bir program hazırladı.
Şunu söyleyebilirim ki, bu programda her şey vardı. Çünkü Burcu Yıldız Uğur, yasaksız diyet bakış açısını benimseyen bir beslenme uzmanı. Bu yüzden ekmek de yedim, makarna da yedim, en sevdiğim tatlı sütlacı da yedim ve hatta en sevdiğim alkol şarabı da içtim. Bu yüzden kendimi hiç bir zaman kamptaymışım ve bu bir dönemmiş gibi hissetmedim. Şarap içtiğimde bir sonraki öğünümdeki meyveyi yemedim, beyaz ekmek yemeyeli de zaten çok uzun zaman oluyor. Bu aşamada sadece tam buğday unlu ekmek tükettim. Sütlacı şeker ve nişasta kullanmadan yapan sütlacı ile ünlü yerlerde yedim ve inanın daha bir keyifli geldi. Türk kahvesini şekersiz asla içemeyeceğim sanırken şuanda şekerli kahve içemez hale geldim. Aslında dengeyi öğrendim, okuduğum kitaplarda da bahsedilen dengeyi. Artık spordan salonunda ellerim titreyerek çıkmıyorum mesela; çünkü spordan sonra beslenmenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim.
Rakamlarla değişim
61 kilodan 52,7 kiloya düştüm. Bu kilonun çok büyük bir kısmını yağ olarak verdim. Şuanda yağ oranım %11,7. Koşan insanlara gıpta ile bakıp 30 saniye bile koşamıyordum. Fakat pes etmeyerek harika bir iş çıkardım ortaya ve Avrasya Maratonu’nda 10 km. mesafeyi 77 dakikada koştum. Şuanda haftada 3 gün 5’er km. koşuyorum ve bu süre 30 dakikayı geçmiyor. 30 saniye koşamadığım zamanlardan aralıksız 20 dakika koşabildiğim zamanlara geldim. Önünde durup hayranlıkla izlediğim derslerden, o derslere girip kendime hayranlık duyduğum günlere geldim. Bacaklarım hiç incelmez sanırdım, bir gün 2 yıl önce aldığım skinny pantolonun içine girdim.
Nasıl beslenmem gerektiğini öğrendim. Sevmediğim yulafı nasıl severek tüketeceğimi buldum. Her gün aynı kahvaltıyı yememeyi ve her gün aynı yemeği yememeyi öğrendim. Paketli gıdaları tüketmemeyi, her gün yeşil çay içmeyi, tarçın ve zerdeçalın faydalarını öğrendim. Ve en önemlisi bazen günlerce su içmeyen bedenime ne büyük kötülük yaptığımı gördüm ver her gün en az 2 litre su içmeyi öğrendim.
Hiçbir şey emek harcamadan elde edilmiyor. Ben de istiyorum ama yok. Bir kere ‘ama’ ile başlayan bir cümle olmamalı zaten. Dilediğimiz her şeyi sorgusuz sualsiz gerçekleştirmeye hazır bir bilinçaltımız var ve ihtiyacınız olan tek şey; istemek.
Ben istedim ve oldu. Pes etmedim, nitekim hiçbirimizin bu hayatta yapamayacağı bir şey yok.
Bu süreçte 3 alışkanlık edindim: Düzenli bir şekilde kitap okumak ve okuduklarımı hayatıma uygulamak, sağlıklı beslenme ve bu sayede evde yemek yapma, egzersiz yapmak ve hem bedenen hem de zihnen gelen mutluluk.
Herkese tavsiye ediyorum.
Sevgiler 🙂