Kundalini enerjisi, Doğu mistisizmi ve yoga felsefesinde oldukça yaygın duyabileceğiniz bedende var olduğuna inanılan pasif bir enerjidir. Kelime kökeni itibarıyla Sanskrit dilinde, daireler çizme, spiral çizme anlamlarına da sahiptir. Tarif edilen bu enerjinin, bedenin alt bölgesinde, yani omurganızın sonlandığı kuyruk sokumu bölgenizde pasif bir biçimde yattığına inanılır. Öyle ki kundalini enerjisinin sembolü, “kıvrılmış uyuyan bir yılandır.”
Kundalini enerjisi hakkında farklı görüşler olmakla birlikte, bu enerjinin anne karnında ilk oluştuğumuz andan beri omurga kökünde uyuduğu, ancak belirli yöntemler ile canlandığı ve yükselebildiği söylenir. Her bedende farklı etkilere sahip olduğu söylenmekle birlikte, enerji miktarının herkeste aynı olduğuna inanılmaktadır.
Yoga, meditasyon ve belirli nefes çalışmaları ile bu enerjinin uyandırılması deneyimlenmektedir. Bu çalışmaların yanı sıra, kişinin başına gelen bazı travmatik olayların, doğum, menapoz gibi durumlarda da enerjinin uyandığı anlatılmaktadır. Başlı başına kundalini enerjisine odaklanan kundalini yoga pratiği de bulunmaktadır. Merak edenler, deneyimli bir eğitmen eşliğinde uygulayarak kendi enerjisini uyandırma yoluna gidebilir.
Kundalini enerjisi nasıl çalışır?
Fiziki bedenin işleyişini sürekli kılan bu sistemlerin yanı sıra, bir de fiziki bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuz olarak üçe ayırdığımız sistemin tam ortasındaki geçişi yumuşatan, bedenden ruha doğru açılan anlar ve bu anları yaratabilme potansiyeline sahip sistemler bulunur.
Kimimizin enerji dalgaları, kimimizin 6. his, kimimizin ise “içime bir şey doğdu” diye tanımladığı hislerinin kökeninde yatan, bu bağlantılardaki hareketlenmelerdir. Bu uyuyan yılan, belirli tekniklerle uyandırıldığında, omurganın yanından sushumna adı verilen bir eksen boyunca, biri negatif (ida) diğeri pozitif (pingala) olmak üzere iki kanalın spiraller çizmesi ile başın tepesine doğru yükselmeye başlar.
Bedenin enerji kanallarıyla (nadi) sarılı olduğu tanımlanan Yoga felsefesine göre kundalini enerjisi sushumna nadi adlı kanalın etrafında tıpkı bir DNA sarmalı gibi helezonik biçimde yükselir. Bu sarmallardan sol tarafta olanı İDA NADİ, dişil yanımızı temsil ederken; sağ taraftan başlayıp sağda sonlanan kanal PİNGALA NADİ’dir. O da eril yanımızı tarifler. Yani diğer bir deyişle, bedendeki dişil ve eril yönlerimizin dengelenmesi, çalışması da kundalini enerjisini açığa çıkarabilecek yöntemlerden biridir.
Peki yükselen bu enerji ne işe yarar?
Ülkemizde belki yoganın yaygınlaşmasından çok daha öncelerde popülerleşen çakralar, tam bu noktada belirginleşir. Çakra kelime kökeni anlamı ile tekerlek, çark anlamı taşımaktadır. Her bir çarkın bedenin 7 farklı bölgesinde omurga hattı boyunca, sushumna nadi kanalının üzerinde dizildiğine inanılır. Çakralar enerjiyi çeken, dönüştüren ve dağıtandır. Çakralara inanılıp inanılmaması bir yana, tarif edilen yerleri itibarıyla fiziksel bedende oldukça somut noktaları tarifler. Her bir çakranın bulunduğu noktada, fiziksel bedende varlığı tespit edilmiş, nöron ağları kümelenmeleri bulunur. Ayrıca bu kümelenmeler bedendeki salgı bezleri ile direkt olarak iletişim halindedir.
Kundalini enerjisi beden kökünden spiraller çizerek yükselmeye başladığında önce kök çakraya gelir, çakralar bir tekerlek gibi dönerek enerjiyi bu sinir ağlarını bedene yaymaya ve yükseltmeye başlar, kök çakradan geçen kundalini enerjisi daha sonra karın altı çakraya gelir, daha sonra mide çakrası, kalp, boğazaltı, alın ve en nihayetinde tepe çakraya erişerek, zihnin ve bedenin sahip olduğu dinamik enerjinin yerini alarak statik bir enerji şeklinde tüm bedene dağılır.
İşte omurgamızın tabanında halihazırda uyuyan bu yılanı uyandırmak, bedenden ruha açılan, genişletilmiş farkındalık halimizi artıran ve mutlak gerçeğin görünür olduğu bir halin ortaya çıkmasına neden olur. Çakraların içinden geçen bu enerji akışı, tüm bedene tesir ederek, genişletilmiş bir bilinç halini ortaya çıkarır. İşte bu geniş bilinç halini aydınlanma olarak tarifleyebiliriz.
Bu enerji arayışı düzenli yoga ve meditasyon pratiği ile dilde oldukça soyut kalan bu kavramların fiziki bedenden yola çıkarak “somutlaştırılması” ve algılanır hale gelmesi pratik edilebilmektedir.