Dışımızda aktığını sandığımız o dünyada, tüm dikkatimizi çeken şeyler sabırsız olanlardır. Oysa adım adım yol alan ve hedefe döngülerle hazırlanan doğaya yakından bakabilsek, sabrı gerçek ve saf hali ile de gözlemlemiş oluruz.
Zaman bizler için özneldir. Zevk alırken hızlıca akıp gider, ancak acı çekerken onu kesintiye uğramış gibi algılarız. O duran zeptosaniyenin içinde yaşanılan acıyla baş başa kalamamamızdır sabırsızlık ve kedere yol açan. Cesaret ve şefkatin erdemlerini yücelten epik filmler çekilir, ancak sabır pasif bir bekleyiş olarak algılandığından, onunla ilgili bir hikâye anlatmak pek de tercih edilmez. Neredeyse çoğumuz sabrın durağan bir tutum olduğunu düşündüğümüzden, zarara ve acıya neden olan koşullarla olan ilişkimizi değiştirmeye çalışmayız.
Sabır “kabullenmeyi”, “gönül rahatlığıyla” birleştirmemektir. Kabul etmek toplumsal algıda genellikle kayıtsız kalmanın bir mazereti olarak kullanılır. Oysa kayıtsız kalanlar temelde gerçeklerden kaçanlar, onları kabul etmeyenlerdir. Birileri yanıyorsa, kayıtsız tepki üreten kişi o yangını görür, ancak yananların çektikleri acıyı gidermek için hiçbir şey yapmaz. Oysa aktif sabrın deneyiminde olanlar, önce birinin yandığı gerçeğini kabul eder ve sonra da yangını söndürmek için su bulmanın hazırlığına başlar. O hazırlığı şekillendiren, adım adım çözüme götüren yolun adıdır “sabır.”
Bizler emek sömüren, ayrımcılık yapan ve cinsiyetçi bir toplumun baskıcı yaklaşımlarını içselleştirerek büyütüldük. Ya sabırsızca isyan ettik ya da kılımızı bile kıpırdatmadan bekleyişe geçtik. Bekleyişlerimizi, şikayetlerimiz ve sürekli söylendiğimiz bu dünyadaki kayboluşlarımız şekillendirdi. Oysa bunların dışında uygulayabileceğimiz aktif sabır sayesinde günlük hayatımızın en küçük anından tüm yaşamımıza yayılan o özü şekillendirebilir, kendimizi ifade etme ve sorunların karşısında çözümler üretebilme sorumluluğunu farkındalıkla taşımamızı sağlayacak olan o süreci başlatabiliriz.
Dinlerin ve filozofların çağlardır övdüğü erdemlerin de başında gelen “sabır algısı” bilimsel olarak da araştırmalara konu olmuştur. Psikoloji ve sinirbilim alanında çalışmalar yapan araştırmacı Dr. Sarah Schnitker’in bulgularına göre sabır üç ana başlıkta yorumlanır…
Kişilerarası sabır
Kişilerarası sabır diğer insanlara, onların taleplerine ve başarısızlıklarına karşı gösterilen sabırdır. Bazı insanların yavaş, anlaşılması zor ve hatta düpedüz mantıksız şekilde davrandığını düşünebilirsiniz veya sizi çıldırtan kötü alışkanlıkları olabilir. Ama onlara olan sabrımızı kaybetmenin bütünsel anlamda işleri daha da kötüleştirebildiğini çoğumuz yaşayarak deneyimlemişizdir.
Başkalarına karşı sabırlı olmanın bu kadar zor olmasının ana nedeni, kendimizi evrenin merkezi olarak deneyimlememizdir. Ve bu bakış açısından baktığımız müddetçe, başkaları bize uymuyormuş gibi göründüğünde incinebilir, üzülebilir ve kızabiliriz. Bu yüzden başkalarına karşı sabır geliştirmek için bencilliğin ötesine geçmeli ve gerçek kişisel çıkarların başkalarının çıkarlarını da kapsadığını görmeye başlamalıyız. Öfkemizi ve kızgınlığımızı sorgulamaya istekli olmalıyız.
Sabır, dinleme becerileri ve empati gibi pek çok önemli alanı da kapsar. Zor insanlarla uğraşırken, sözlerinizin ve eylemlerinizin durumu nasıl etkilediğini anlamak için öz farkındalığa ve duygusal zekaya da ihtiyacınız olacaktır. Tersi davranışlarda bulunarak olayların daha iyi yönde gelişmesini bekleyemezsiniz.
Bir insana nazikçe tahammül edebilmek, beklentilerden ve sonuçlardan da özgürleşebilmektir. Sabırsız düşünceler kendiliğinden gelir ve gider, tıpkı nefesin kendi kendine gelip gitmesi gibi. Başkalarıyla çatışma hissettiğimizde, onların acılarını anlamak; iletişim kurabilmenin, affetmenin ve yeniden başlayabilmenin ilk adımıdır. Bağışlama pratiği, öfkemizin ve sabırsızlığımızın altında yatan nedeni anlayabildiğimizde gerçekleşir. Başkalarındaki ve kendimizdeki kusurları kabul etmeyi öğrendikçe huzur ve sükûnet gelişecektir. Burada önemli olan tahammül ettiğiniz şeyin sizin yaşamsal haklarınızı tehdit etmiyor olmasıdır.
Hayatın zorluklarına gösterilen sabır
Sebat terimini hayatın zorlukları karşısındaki sabrı özetlemek için kullanabiliriz. Bir davanın sonucunu uzun süre beklemek veya tıbbi bir tedavinin iyileştirici gücünü beklemek gibi yaşamdaki ciddi bir gerilemenin üstesinden gelmek için gereken sabra sahip olmak anlamına gelir. Ama aynı zamanda uzun vadeli bir hedefe doğru çalışma yeteneğinizi de içerir örneğin terfi etmek istediğinizde ya da formda kalmak için bir yola girdiğinizde de sebat alanına geçmiş olursunuz.
Üstesinden gelmeniz gereken engel ne olursa olsun, başarmak için muhtemelen kararlılık ve odaklanma gerekecektir. Ve yolculuk boyunca duygularınızı kontrol altında tutmanız da işinize yarayacaktır. Başarma hevesiniz yol boyunca karşılaştığınız hayal kırıklıkları nedeni ile değişkenlik göstererek zamanla sabrınızın tükenmesine yol açabilir. Dikkati odaklayarak sıkıntılarla dahi yola devam edebilmek, büyük bir dönüşümü de beraberinde getirir.
Tabii ki burada sıkıntıların ve zorlukların mahiyeti, kişinin seçim yapmasını sağlayabiliyorsa sağlıklıdır. Baskı, şiddet vb. zorluklar bize, farklı bir bakış açısına girmemiz gerektiğini de anlatıyor olabilir. Sürecin içinden geçerken içsel farkındalığa sahip çıkmak, kalbin gösterdiklerini anlamak ve ne zaman vazgeçeceğimizi bilmek önemlidir. Farkında olmadığımızda seçim hakkımız da elimizden kayıp gitmiş demektir.
Sabır, acıdan kaçınma arzusundan ziyade, acıyı kabullenme ve kendi özüne duyulan şefkatle motive edilen aktif bir var oluş halidir. İlişkilerimiz, işimiz veya manevi uygulamalarımız konusunda sabırsız hissettiğimizde, gerçeklere direndiğimizi anlamamız gerekir. Hayatımızın tüm sevinçleri ve üzüntüleri içinde rahatlama pratiği yapabileceğimizi ve bundan sonra ne olacağını bilme ihtiyacımızı bir kenara bırakabileceğimizi unutmamalıyız.
Günlük zorluklara gösterilen sabır
Bazen kontrolünüz dışındaki durumlarla başa çıkmak için de sabırlı olmanız gerekir. Bunlar sizin “hayatınızın zorluklarıdır.” Örneğin bir bilgisayar programının yüklenmesini beklemek kadar önemsiz bir şey karşısında bile sabır erdemi gerekli olabilir. Kişisel hedeflerinize katkıda bulunmayan bu sıkıcı ama kaçınılmaz günlük görevlerin üstesinden gelmek, yaşam denilen yolun bir parçasıdır. Öz disiplini sürdürme ve ne kadar sıradan olursa olsun ihtiyaç duyulan detaylara dikkat edebilme, sabrın ayırt edici özellikleridir. Araştırmalar küçük hayal kırıklıkları karşısında sakin kalabilen insanların daha empatik, daha adil ve depresyondan daha uzak olabildiklerini göstermektedir.
Sabırsızlığın kökleri hüsrana dayanır. İhtiyaçlarınızın ve isteklerinizin göz ardı edildiğini hissettiğinizde başlayan ve gittikçe artan bir stres hissidir. Anında iletişime ve verilere erişmeye alıştığımız modern bir ortamda artık bu, büyüyen bir sorundur. Açlık, susuzluk veya yorgunluk gibi fiziksel faktörler de sabır unsurunu etkiler.
Bir dahaki sefere sabırsız hissetmeye başladığınızda bunları hatırlayın. Sizi tetikleyen uyarı işaretlerini tanımak, sabırsızlığın ortaya çıkmasını önlemenize yardımcı olabilir. Eğer sabırsızlığınız fiziksel kaynaklara dayanıyorsa, derin, yavaş nefesler alın ve 10’a kadar sayın. Bunu yapmak kalp atış hızınızı yavaşlatacak, vücudunuzu gevşetecek ve sizi duygusal olarak durumdan uzaklaştıracaktır. Bazen daha uzun bir sayıma ihtiyacınız olabilir veya işlemi birkaç kez tekrarlamanız gerekebilir. Sabırsızlık, kaslarınızı istemsiz olarak germenize neden olduğundan bilinçli bir tutumla vücudunuzu rahatlatmaya odaklanın. Kendinizi yavaşlamaya zorlayın.
Duygusal anlamda tetiklendiğinizde ise unutmayın ki belirli durumlara nasıl tepki vereceğiniz konusunda her zaman bir seçeneğiniz vardır. Sabırsızlığınızın artmasına izin vermek yerine, olumsuz varsayımlarınıza karşı koyabilirsiniz. Koşulları daha olumlu bir ışık altında yeniden değerlendirmek için kendinize fırsat tanımanız sizin için faydalı bir adım olabilir.
Bizler, yaşadığımız yüzyılda adına “Aşırı Değerli Olma” diyebileceğimiz garip bir hastalıkla yaşıyoruz. Elbette değerliyiz, ama değerimiz ancak hepimiz değerliysek anlamlı. Tek başına değerli olmak, diğerlerinin asla sizin değer mertebenize ulaşamayacağı şeklindeki bir bakış açısıyla zehirleniyor. Bu kadar üstün payeler biçerek örtbas ettiğimiz yetersizlik duygularımızın yarattığı egomuz da bizim bir rahatsızlığa veya zorluğa karşı takınacağımız tavrın genelde gerçekleri kabul etmemek ve değişimden kaçınmak olduğunu gösteriyor. Çünkü acı ve sıkıntı oldukça gerçek ve değişim demek o değerli biricikliklerimizin konfor alanlarını bozabilir. Sabırlı olursak insanların ve olayların bizi bir paspasa dönüştüreceğini, ezip geçeceğini düşünüp korkuyoruz.
O yüzden her uyanan duygumuzun tepkisini düşünmeden sabırsızca dış dünyada gösteriveriyoruz. Oysa her duygunun dışa vurulmadan önce bir zamana ihtiyacı vardır. Duygularınızın ve tepkilerinizin arasında yaratabileceğiniz o hazırlık aşamasını bize sunacak olan şey de sabırlı olabilmek. Her zaman önce uygun araziyi bulmalı, temelleri atmalı, tohumları ekmeli ve toprağın yeşermesine olanak tanımalıyız.
Bizi kendi potansiyelimizi yaşamaya götürecek olan şey, önce gerçekleri ve deneyimimizi istediğimiz gibi değil, oldukları halleriyle yani tüm acılarıyla birlikte kabul etmemizdir. Deneyimlerimiz sürekli değiştiği için, onların yaşandıkları hallerinden farklı şekilde gelişmelerine ihtiyacımız olmadığının farkına varabilir ve kendimiz olmaya bir adım daha yaklaşabiliriz. Sabır kavramına bu şekilde yaklaşmak, değişimle de aktif bir taahhüt imzalamaktır. Leonardo da Vinci’nin de dediği gibi “Giysiler nasıl soğuğa karşı bir koruma sağlıyorsa sabır da yanlışlar karşısında giyilen koruyucu bir zırhtır. Soğuk arttıkça daha kalın giyinirsin böylece üşümen azalır. Yanlışlar karşısında da sabırla hazırlık yap ki, onlar zihnin üzerinde iktidar kuramasın.”
Kaynaklar:
Kira M. Newman- Four Reasons to Cultivate Patience
Emeral Works- Don’t Let Frustration Get the Better of You
Transcribed talks by Ratnaghosa- Kneeling in the Snow
Breeshia Wade- Passive patience is oppressive, but active patience can help us all
İlginizi çekebilir: Özür dileme ritüelinin incelikleri: Sağlıklı iletişim için öneriler