Bir gece rüyanızda bir çetenin eline düşmemek üzere kaçarken, kocaman bir ton balığı konservesinin yuvarlanarak sizi takip ettiğini görmüş ve ter içinde uyanmış olabilirsiniz. Şayet bu tedirgin düşlerden uyandığınızda kendinizi dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulmadıysanız, kafanızı kurcalayan ilk soru muhtemelen “Neden beni bir ton balığı konservesi takip ediyordu?” olacaktır.
Her kötü rüya kabus değildir
Kabuslar da dahil olmak üzere tüm rüyalar, uykunun “hızlı göz hareketi” (Rapid eye movement; REM) adı verilen evresinde ortaya çıkar. Çoğu kabus ise, uykunun son üçte birlik bölümünde görülür ve tümü hatırlanmayabilir.
Kötü rüyalara kabus demeyi alışkanlık haline getirmiş olsak da, klinik anlamda bu terimler farklı anlamlara geliyor. Uykudan huzursuz bir şekilde uyanıp kötü bir rüya gördüğümüzü söyleyebiliriz; fakat kabus gören bir insanda sayıklama, terleme, uykudan aniden uyanma gibi çok daha güçlü etkiler görülür. Araştırmalar, yetişkinlerin yüzde 5’inin klinik bir probleme sahip olduğunu gösteriyor: Sık ve şiddetli kabuslar ya da uykuya kalma korkusu.
Gizli anlamlar ve çözümsüz sorunlar
Rüya ve kabusların kaynağı ile ilgili 3 temel görüş bulunuyor:
- Psikodinamik Görüş: İster sembolik ve gizli anlamlı, ister gün içinde gördüğümüz şeylerin yansımaları olsun, Freud’un başını çektiği bu görüşe göre rüyalar bilinçaltımızdaki düşünce, duygu ve isteklerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Uyandığımızda rüyaları unutmuş olmamızın nedeni ise, bilinçli halimizde bu düşünce ve duyguları bastırma eğiliminde olmamız olarak açıklanıyor.
- Bilişsel Görüş: Rüyaları, uyanıkken aklımıza takılan endişe ve düşüncelerin bir sonucu olarak ele alan bu görüş, rüyaların yalnızca bir düşünce biçmi olduğunu savunuyor. Buna göre, rüyalar günün bir devamı, zaman zaman da düğümlerin çözüldüğü, cevapsız soruların yanıtlandığı kişisel alanlar. Bu yüzden yetişkinlerin rüyaları da, kabusları da çocuklara göre daha karmaşık oluyor.
- Biyolojik Görüş: Duygusallıktan en uzak olan bu görüş, uykunun hafızanın güçlendirilmesi için çok önemli olduğunu, gün içinde öğrenilenlerin uyku esnasında işlendiğini savunuyor. Yani, REM uykusu bir nevi belleğin uyumadan önceki son haliyle yedeklendiği süreç olarak tanımlanıyor.
Kabusları tetikleyen pek çok faktör var: Çok klişe olacak ama her derdin başı olan stres, geçici de olsa yeme bozukluğu, yaşanan travmatik bir olay, ateşli hastalıklar, ilaç, alkol ya da uyuşturucu gibi maddelerin aşırı kullanımı ya da aniden bırakılması, korku filmleri, uykusuzluk ve hatta yatış pozisyonu…
Gece atıştırmalarına dikkat!
Gece atıştırmalarının kilo problemine olan katkısı bir yana, kabuslar üzerinde de etkisi olduğu düşünülüyor. Cleveland Uyku Bozukluğu Kliniği’ndeki uzmanlara göre yatmadan hemen önce yenenler metabolizma ve vücut sıcaklığını arttırarak, REM uykusunda daha çok beyin aktivitesi görülmesine neden oluyor. Bu da beynin yeterince dinlenememesi kadar, daha çok rüya görülmesini de tetikliyor.
Avusturalya’daki Tasmania Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma da yukarıdaki görüşü doğruluyor. Hardal ve acı sos yiyen gönüllülerde görülen uykuya dalmada gecikme, ilk uyku evrelerinde yüksek vücut sıcaklığı gibi belirtiler, rüya ve kabusların artışıyla paralel. Ayrıca şekerleme ve dondurma gibi atıştırmalıkların da daha çok beyin dalgasına etki ederek on gönüllünün yedisinde kabuslara neden olduğu belirtilmiş.
Sol tarafından kalkmak
“Sol tarafından kalkmanın” öylesine uydurulmuş bir deyim olmadığını, uyku ve kabuslarla ilgili araştırmalar sırasında öğrenmek epey şaşırtıcı oldu. 2004’te yapılmış bir araştırmaya göre sol tarafı üzerine yatan kişiler, sağ tarafına yatanlara göre çok daha fazla kabus görüyorlar. Yine yatış pozisyonuyla ilgili olarak, kabusların şiddetini arttıran bir unsur da yüzükoyun yatmak. Bunun mideye yapılan baskıyla bir ilgisi olsa gerek…
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. tıklayınız.