The International Association for the Study of Dreams dergisi rüyalar hakkında karşılaştırmalı analiz yapma imkan veren üç önemli makale yayınladı. Bu makalelerin her biri rüyaları hatırlamayla alakalı görüş açılarını genişletmek amacıyla Kuzey Amerika dışındaki kültürel populasyonlara odaklanıyor.
Makaleler tabii ki belli sınırlar içerisinde kalıyor ancak birlikte düşünüldükleri zaman, rüya araştırmalarında bir ilerlemenin olduğunu ve bu konuyla alakalı olarak kültürlerarası bir yaklaşımla analiz yapmanın imkanını genişlettiğini görebiliriz. Bu gelişmeler gelecekte yapılacak bilimsel araştırmalara ve analizlere de iyi birer zemin sağlayabilir.
“Changes in Dream Recall Frequency, Nightmare Frequency, and Lucid Dream Frequency Over a 3-Year Period” isimli makalelerinde Alman araştırmacılar Michael Schredl ve Anja S. Goritz internet üzerinde 1340 katılımcıya 2011 ve 2014’te iki kere anket uyguladılar. Çoğu insanın ayda iki ya da üç rüyayı hatırladığı sonucuna vardıkları bu anketlere göre; rüyalardan birini kabus, diğerini de bilinçli rüyalar oluşturuyor. Ancak tespit ettiklerine göre, ikinci ankette ilkine göre, bütün yaş grupları dahil olmak üzere sıklıkta azalma meydana geliyor. Gençlerin yaşlılara göre rüyaları daha fazla hatırladıkları uzun zamandır biliniyor. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, üç yıllık periyotta, bütün yaş gruplarından insanların rüyalarını hatırlama konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığı ortaya çıkarıyor. Araştırmacılar, görsel hafıza, stres ve başka kişisel özelliklerin rüyaların hatırlanması konusunda insanları etkileyebileceğini de ekliyorlar.
Rüyaları hatırlamada kültürel farklılıklar göze çarpıyor
Çinli araştırmacılar Fang Yin, Qiong Li ve Heyong Shen’in yaptığı, “Death Dreams From an Implicit Perspective: A Cross-Cultural Comparison Between Tibetan and Han Chinese Dreamers” isimli araştırmada 150 Tibetli ve 320 Çinliden oluşan toplamda 470 katılımcıya ölümle alakalı rüyalarla ilgili röportajlar yapıyorlar. Sordukları sorularla katılımcıları kendilerini dahil etmeden rüyalarını anlatmaya yönlendiriyorlar. Ortaya çıkan sonuçlara göre, ölümle alakalı rüyalarda Çinli ve Tibetli katılımcılar arasında bazı farklılıklar gözlemleniyor. Tibetlilerin daha çok kırmızı ve beyaz renkte, ölümle alakalı sahnelerin olduğu ve başkaları için duaların edildiği rüyalar gördükleri görülüyor. Buna karşın Çinliler, daha çok siyah renklerin hakim olduğu, cenaze törenleriyle alakalı ve kendilerini düzene soktukları rüyalar görüyorlar. Araştırmacılar netice olarak, Çinli ve Tibetli olanların ölümle alakalı rüyalarında kültürel farklılıkların nasıl ortaya çıktığını destekleyen bulgular elde ettiklerini iddia ediyorlar.
“Dream Dome: Do Dreams Shield the Psyche in Times of Continuous Stress?” adlı çalışmayı yürüten İsrailli araştırmacılar Tamar Kron, Or Hareven, ve Gil Goldzweig Gazze Şeridi’nin hemen yakınında yaşayan ve sürekli roket saldırılarına maruz kalan 44 kadının 531 rüyasını analiz etmeye çalışıyorlar. Araştırma ekibi katılımcıları 3 ana gruba bölüyorlar ve sistematik bir çalışma yapmaya çalışıyorlar. Genç grubuun dış tehditlere karşı daha fazla referans gösterdiğini ve yaşlı grubun daha az referans veridğini fark ediyorlar. Yazarlar, genç grubun bilinçaltında durumu en fazla dramatize eden grup olduğunu ve orta grubun da durumla en fazla başa çıkma eğilimini gösterdiğini belirtiyorlar. Yaşlı grup ise kendi iç dünyalarıyla, strese karşı daha fazla bütünlük gösterme içinde olduğunu söylüyorlar.
Bu üç araştırma, rüya çalışmalarında kültür, yaş, cinsiyet ve dış etkenlerin çok fazla etkili olduğunu göstermesi açısından çok faydalı görünüyor.
Kaynak:
Psychology Today