X

Runfire Kapadokya Ultra Maratonu katılımcıları deneyimlerini anlatmaya devam ediyor

Geçen hafta başladığım Runfire Kapadokya Ultra Maratonu röportajları devam ediyor.

İşte, ateşe doğru koşan ekibin geri kalanının bir kısmı: Çağla Pole, Altan Deresoy, Ulaş Önol, Alicem Aktaş, Özcan Çamyar ve Gülseren Yıldız. Bakalım yaşadıkları müthiş deneyimi nasıl anlatmışlar .

Nasıl bir duygu ateşe doğru koşmak?

Çağla: Aslında kelimelerle ifade edebilmek çok zor. İlk defa arazi koşusu, üstelik uzun etaplı koşu denedim. “İyi ki de yapmışım” diyorum şimdi. Sınırlarını zorlamak, yapabileceklerini hayal etmenin ötesinde, hayata geçirebilmek harika bir duygu.

Altan: Spor, dostluk, eşsiz doğa; tek kelimeyle muhteşem.

Ulaş: Ben sıcağı hiç sevmeyen, yazın tatile çıkmayan, güneşe karşı göz hassasiyeti olan biriyim. Ateşe doğru koştuğumda tüm bunlarla yüzleştim ve sıcakla birlikte yaşayabileceğimi ve mutlu olabileceğimi de gördüm.

Alicem: Kalbinde olan sıcaklığı adımlarına taşıyorsun Runfire’da.

Özcan: Kendimle yarıştım. Yeni bir yol arkadaşı kazandım; Bakiye Duran. Güneş yanıklarını saymazsak çok keyifli bir koşuydu. Özellikle en uzun günde, sabrımın sınırlarını zorladım diye düşünüyorum.

Gülseren: İlk kez katıldığım bu yarışta kafamda çok fazla bilinmeyen vardı. Her gün rahat 20 km koşabileceğime inanıyordum. İlk gün heyecanım doruktaydı. Sadece koşabilmek değildi önemli olan; doğada tek başımaydım ve kaybolmadan yolumu bulmam gerekiyordu. Maalesef ki kayboldum ve kendimle başbaşa kaldım. Sıcak, çok sıcaktı ama bitişe varabilmek için sınırlarımı zorladım. Üçüncü etapta çok zorlu bir çıkışta öldüğümü, düzlüğe çıktığımda ise yeniden doğduğumu hissettim. Tuz Gölü etabında, sonsuzluğun içinde bir noktaydım. Önümde başka noktalar da vardı. Bir ara Caddebostan’da antrenmanda hissettim kendimi. Önümde de sevgili Elif Tacettinoğlu koşuyordu. Kaybolmadım!

Son etapta Peri Bacaları’nın üzerinde gezen bir peri oldum. Öyle ki kendimi boşluğa bırakacak kadar uçtum. Yaşamanın , nefes almanın, dostluğun ne kadar kıymetli olduğunu anladım bir kez daha…

Gülseren Yıldız, RFC Ultra Maratonu katılımcıları arasındaydı

Toplam kaç gün, kaç km koştun?

Çağla: Toplamda 4 gün 70-75 kilometre koştum.

Altan: 4 günde, yaklaşık 65 km koştum.

Ulaş: 4 günde toplam 66 km koştum. Aslında parkur toplamı 60 km idi. GPS’ten ve tecrübesizlikten kaynaklanan nedenlerle 6 km fazla koştum. Rotayı hiç şaşırmayan Altan abim benden 6 km az koştu ve yarışı 3 dakika önümde bitirerek 3. oldu. Kürsüye Adım Adım’dan, tanıdık biri çıktığı için üzülmedim.

Alicem: 6 gün, 7 etapta, toplam 125 km koştum.

Özcan: 6 gün, 253 km koştum.

Gülseren: Toplam 6 gün, 7 etap, 122 km koştum. Derecemi hatırlamıyorum. Son etapta kayboluşum ve yaşadıklarım dereceden çok daha önemliydi.

O kadar çok zorluğa; yokuşa, bayıra, sıcağa rağmen seni Runfire’a katılmaya iten asıl neden neydi?

Çağla: Aslında rağmen kelimesini kullanmak yanlış olur kendi adıma. Yokuş, bayır, sıcaktı; yani bir anlamda limitlerimi görmek ve zorlamaktı beni oraya çeken.

Altan: Sınırlarımı zorlamak.

Ulaş: Elbette merak!

Alicem: Beni iten asıl neden, Unlimited Academy’deki arkadaşlarım Oğuzhan ve Halil ile çok fazla bir araya gelemememizdi. Bu tarz uzun organizasyonlar, hem kendi içimizdeki motivasyonun derinleşmesi gerekliliğini hem de ortak paydada buluştuğumuz dostlarımızla geliştireceğimiz kaslarımız olduğunu fark ettiriyor bize. Ayrıca doğada olmak, zor ortamlarda birçok şeyi paylaşmak bizi birbirimize daha çok bağlıyor.

Alicem Aktaş, doğada koşmanın güzelliklerinin altını çiziyor

Özcan: Kendi sınırlarımı görmek , tüm yılın stresini atacak olmak ve ilk ultra yarışımı koşacak olmam. Bu heyecan beni motive etti.

Gülseren: Zorluğu, yokuşu, bayırı, sıcağı hiç düşünmedim. Ben doğada olmaya, yeni yerleri keşfetmeye odaklanmıştım.

Hayal ettiğini buldun mu?

Çağla: Hayal ettiğimden çok daha fazlasını buldum. Harika insanlarla tanıştım, inanılmaz bir elektrik yakaladık. Düşünsenize aynı hissiyatta, aynı kafa yapısına sahip bir avuç insan ve tabii ki süper bir organizasyon vardı. En ince detayına kadar herşey düşünülmüştü. İnanın bu kadarını sadece ben değil, hiçbirimiz beklemiyorduk.

Altan: Evet, bir spor organizasyonu ancak bu kadar güzel olabilir.

Ulaş: Giderken bir şey hayal etmemiştim açıkçası; pek beklentim yoktu. İyi ki de hayal etmemişim. Çok daha fazlasını kazandım. Ayrıca da çok şaşırdım! Şaşırmamın nedeni, hayatımda ilk defa bu kadar kısıtlı sayıda spor severe bu kadar çok imkanın verilmesini görmemdi. Neredeyse 40 kişi yarışıyordu ancak yaklaşık 80 kişi bizim için çalışıyordu ve 20’si arazi aracı olmak üzere, toplam 30 araç ekibe destek veriyordu! Ayrıca kamp alanları devasaydı ve mobil yemek, tuvalet, duş imkanı vardı. Kendimi Patagonya’daki uluslararası bir ultra maraton yarışına Türk Milli takımı ile gitmiş gibi hissettim. Konvoylar ile şehirlerin içinden geçiyor, başlangıç alanına gidiyorduk. Jandarma ve ambulans da bize eşlik ettiği için konvoyla şehir geçişlerinde politikacı gibi hissettim ve halkı selamlamak istedim.

Ulaş Önol, ultra maraton organizasyonunun geniş imkanlarının koşu severleri cezbetmesinden bahsediyor

Alicem: Hiçbir şey hayal etmedim. Yaşadım, sabrettim ve hepsi için aracı olan herkese teşekkür ettim.

Özcan: Hem evet hem de hayır diyebilirim. Tuz Gölü etabını daha fazla tuz üzerinde, bu denli zorlu olmadan bitirebileceğimi düşünmüştüm. Taşlık, makilik, bataklık ve tuzlu arazide sakatlanmamak en önem verdiğim şey oldu. Neyse ki yol arkadaşım Bakiye Duran’ın yüksek motivasyonu ve tecrübesi ile beklediğimden az bir sürede bitirdik. Hatta yarışın bazı kısımlarında tavşan bile yakaladık; kafa fenerini tavşanın gözüne tutunca hareket edemedi, kulağından tutup doğaya bıraktık tekrar. Ayrıca ultra koşan, 6g ve 4g koşanlarla güzel arkadaşlıklar kurduk. Hepsi eğlenceli ve motive edici insanlardı.

Özcan Çamyar ultra maratondaki eğlenceli anılarını anlatıyor

Gülseren: Hayal ettiğimi buldum. İnanılmaz bir coğrafyada yaşıyoruz. Normalde göremeyeceğimiz yerleri adımlamak şahaneydi. Yarışın ilk günü 3. olarak parkuru bitirmem maalesef benim için iyi olmadı. Üçüncülüğü kaybetmemek için sarf ettiğim efor ve kaygı ile parkurda hatalar taptım ve istediğim keşfi ne yazık ki yapamadım. Umuyorum tekrar aynı parkurları koşabilirim.

Runfire’da yaşadığın ve zihninin derinliklerine kazınan, aklına ilk gelen şey nedir?

Çağla: Değişim ve farkındalık. Aslında sağlıklı ve mutlu yaşamak için şehir hayatında yaptığımız çoğu şeye ihtiyacımızın olmadığının farkına varış. Bu konu mesela çok kurcaladı aklımı, hala da kurcalamaya devam ediyor..

Altan: Mutluluk.

Ulaş: Kamp yaptığımız 4 yerin 2’sindeki 360 derece manzaramızda 1 tek ev dahi görmüyorduk. Sadece uçsuz bucaksız sapsarı tarlalar vardı. Güneşin muhteşem doğuşu ve batışı… Daha önce böylesini tecrübe etmemiştim. Hiçbir şeyin ortasında çok değerli anları paylaştık.

Alicem: Çok güçlü bireyleriz ve inançlıyız yeter ki farkında olduğumuz güçlerimizi doğru kullanabilelim.

Özcan: İlk aklıma gelen, en uzun gün olan Tuz Gölü etabının zorlukları ve bataklıkta, ekili tarlalarda ayakta durma çabamız. Sonra rotayı hazırlayan Tolga Bey’i bulup tartışmak istemem. Bakiye Duran’ın beni cesaretlendirmesi. İkincisi ise Özgür Tetik, ben ve Sedanur Çelik’in ilk gün rotayı şaşırıp, evlerin çatısına çıkma girişimlerimiz sonrası kendi halimize gülüşlerimizdi.

Gülseren: Özgürlük. Dağları çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Her kayboluşumda dağlardaydım.

Yola çıkan kişiyle, eve dönüş yolundaki sen, aynı sen miydi?

Çağla: Kesinlikle değil. Güzelliği de burada zaten. Ağırlıklar ve yüklerle RFC kampına giriş yapıp, hepsini yollarda bıraktım. Koştukça hafifleyip, hafifledikçe koştum.

Altan: Daha mutluydum ve yeni dostlarım vardı.

Ulaş: Herkes çok değiştiğini söylüyor. Ben değiştiğimi değil ama bu anları daha fazla yaşamaya mecbur olduğumu anladım. Bundan sonra doğaya şimdiye kadar ayırdığımdan daha fazla zaman ayıracağım.

Alicem: Aynı benim. Değişen tek şey, artık daha derin dostluklarım ve yeni dostlarım var. Ha, bu arada gülümsemem de büyüdü biraz daha.

Özcan: Öncesi ve sonrasındaki ben farklıydım. “Neden ilk 3’e girmeyeyim ki?” dedim. “Neden daha fazla ultra maratona katılmayayım?” sorusu zihnimde döndü, durdu. “Bu daha başlangıç, ultra maratona devam.” dedim.

Gülseren: Kesinlikle aynı değildim; risk aldım, zoru başardım, kendimle hesaplaştım ve çok güçlü dostlarımın varlığını hissettim.

6 gün içinde ne değişti hayatında?

Çağla: “Orada hayata bakışım değişti.” desem, çok mu abartmış olurum acaba? İnsanın böyle sadece kendine ayırabildiği ve sevdiği bir şeyi yaparak geçirdiği zamanlarda düşünmeye çok vakti oluyor tabii. Sosyal medyada bu konuyla ilgili yaptığım bir paylaşıma cevaben, hiç tanımadığım biri “Hayatı algılama terazinde bir denge değişikliği olmuş, güzellikler ağır basmış.” yazdı; bayıldım. Çok doğru bir tespit.

Çağla Pole, ultra maratonun hayata bakış açısını değiştirdiğini vurguluyor

Altan: Mücadeleci kişiliğimi perçinledi.

Alicem: İlk defa bir koşu organizasyonunda kürsüye çıkmak benim ve ekibimiz için büyük keyifti.

Gülseren: Hayatım, mücadele ile geçti. Gördüm ki mücadele benim yaşam biçimim. Her yerde, her zaman mücadele edeceğimi kesinlikle biliyorum. Risk alırken daha kontrollü olmam gerektiğinin farkına vardım. Artık sınırlarımın farkındayım.

Tek bir kelimeyle, koşan birinin neden Runfire’a katılması gerektiğine dair ipucu verecek olsan, ne derdin?

Çağla: Tuz Gölü derim. Beni en çok etkileyen etap o oldu. Yerde mi koşuyorsun, gökte mi belli değil. Bata çıka ve hiçbir şeyi öngöremeden koşuyorsun. Tek başına, uçsuz, bucaksız beyazlık ve nefes alış verişinin sesini duyuyorsun. Başka hiçbir şey yok. Gece etabı da apayrı ve unutulmaz bir deneyim.

Altan: Keyif alarak, kendi sınırlarını zorlamanın en güzel yolu.

Ulaş: Hiç göremeyecekleri manzaralar, Tuz Gölü’nde gündüz ve gece dolunayda koşma fırsatı, verdiklerinden fazlasını alacak olmaları, yeni mükemmel arkadaşlıklar, doğa ile mücadelenin profesyonellerin gözetiminde yaşanması ki bu çok önemli.

Alicem: Gerçek dostları bulmak için…

Özcan: Sen hiç tuzda koştun mu ?

Gülseren: Kendini ve sınırlarını bilmek istiyorsan Runfire tam sana göre.

Koşarken asfaltı mı tercih edersin, araziyi mi? Neden?

Çağla: Bir seçim yapamam açıkçası. Ben asfalta alışkınım. İlk defa arazi koşusu denedim. Bunun da keyfi bambaşkaymış.

Altan: Arazi. Tabiatla iç içe olmak…

Ulaş: Arazi! Çünkü sesten, betondan, seni süzen gözlerden uzak, doğa ile içiçe ve elbette sakatlıklardan koruyan yumuşak zeminle baş başa.

Alicem: Arazi koşusu benliğimi hissettiriyor bana.

Özcan: Arazi, arazi, arazi. Arazi toprağı kasları daha az yoruyor. Ve doğa ile daha çok bütünleşik bir ortam yaratıyor. Ihlara Vadisi’nin asfalt olduğunu hayal edemiyorum. Doğal kalması en güzelidir.

Gülseren: Arazi kesinlikle. Arazi demek, doğa demek, dağlar demek. Ben dağları, özgürlüğü seviyorum.

Likya Yolu Ultra Maratonu’na da katılacak mısın?

Çağla: Kesinlikle. Kaydımı yaptırdım bile.

Altan: Evet, hazırlıklara başladım bile.

Ulaş: Daha önce kayıt olmuştum ve o sene yapılmamıştı. Bu sefer çok istiyorum ancak o tarihlerde iş dolayısı ile müsait olmama ihtimalim yüksek. Ancak seneye kesin!

Alicem: Evet.

Özcan: Likya Yolu’nda ben de olacağım. Bu ekip bırakılmaz. Gerek Uzun Etap görevlileri, gerekse yarışmacılar sonuna kadar motive edici bir yapıya sahip.

Gülseren: Bir süre dinlenmeyi düşünüyorum. Bu nedenle katılamayacağım ama arkadaşlarıma destek için orada olmayı planlıyorum.

Koşmaya yeni başlayanlara ne önerirsin?

Çağla: Teknik tavsiye verecek kadar deneyimli değilim, o işi hocalara bırakayım. Tek söyleyebileceğim, kalbinize ve kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik bence. Takın kulaklığınızı, giyin ayakkabınızı, çıkın dışarı. Koşunun alet, edevata, belirli bir yerde yapılmasına filan ihtiyacı yok. Güzelliği de bu zaten.

Altan: Tek günlük organizasyona katılıp, bu deneyimi yaşamalarını.

Altan Deresoy, doğada koşmanın muhteşem bir deneyim olduğunu söylüyor

Ulaş: Yalnız koşmasınlar, daha deneyimliler ile koşmaya çalışsınlar. Yürü-koş bile yapacak olsalar muhakkak eğlenebileceklerini düşündükleri kısa yarışlara kayıt olsunlar.

Alicem: Yeni başlayanlara tabii ki FRİG Ultra 14k ya da 29k öneririm.

Özcan: Bir koşu ekibi ile başlasınlar. Beraber koşmak çok güzel ve kaç km koştuğunu anlamıyorsunuz. Yalnız koşmaktan çekinmesinler, zamanla iyi bir ekip bulabilirler. İkinci olarak, güzel bir doğa da koşmaları çok enerji verici olacaktır. Ihlara Vadisi nasıl bitti anlamadım.

Gülseren: Kendinle ve çevrenle olan kavgalarını, sıkıntılarını koşarak atabiliyorsan, o halde bedensel ve ruhsal sağlığın için koşmalısın, yürümelisin.

Röportajı okuyanlar seni sosyal medyada nereden takip edebilir, koşarken seninle nerede karşılaşabilirler?

Çağla: Facebook ve Instagram hesaplarım var. İstanbul’da koşulabilecek her yerde bana rastlayabilirler.

Altan: Beni Facebook’tan takip edebilir. Ayrıca benimle Belgrad Ormanı’nda, Kilyos sahilinde ve çeşitli yarışlarda karşılaşabilirler.

Ulaş: Facebook hesabımdan beni ekleyebilirler. Koşarken karşılaşmak pek olası değil. Haberleşelim koşalım!

Alicem: Facebook hesabımdan takip edebilirler.

ÖzcanFacebook Facebook ve Instagram Instagram hesaplarımdan takip edebilirler. Ayrıca hafta içi sabah 6-8 arasında, Yeşilköy Fener ve Florya Güneş Motel arasında koşuyorum genelde. Kumsal olduğu için tercih ediyorum orayı. Hafta sonu Belgrad Ormanı’nda oluyorum daha çok.

Gülseren: Facebook sayfamdan ve  Instagram’dan takip edebilirler.

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale