Ruhun özgürlüğü: İçsel farkındalıkla psişik özgürlüğümüzü bulabiliriz
Bir zamanlar “Ruh”un tanrıçası olan PSYKHE (Psyche) adında bir prenses yaşarmış. Kral Miletos’un en güzel kızı olan bu prensesin çekiciliği Afrodit’in canını epeyce sıkmış ve sırf bu nedenle Afrodit onu, dünyanın en çirkin erkeği olarak nitelendirilen Eros ile evlenmeye mahkum etmiş. Ruh için bir rehber olan Psykhe, değerini kanıtlamak için zorlu ve ölümcül denemelerin üstesinden gelirken aslında beklenmedik bir kahramana dönüşerek ismi modern dünyaya kadar uzanmış.
Efsanesi çok fazla bilinmese de Psykhe’nin adı bugün hala yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu onun aşk hikayesinin popülaritesinden değil, ruhun tanrıçası olarak var ettiği benliğinden gelir. Ancak unutmamak gerekir ki aşk teması aslında psişe ile oldukça bağlantılıdır. Eros’un büyülü oklarının ürettiği derin aşk sonsuza kadar ruhun bir parçası olarak kalır ve onu paylaşan insanları ebediyen birbirine bağlar.
Modern dünyada “psişe”den (ruh/zihin) çıkardığımız anlam, eski zamanların “ruh” fikrinden biraz farklıdır. Örneğin, eski Yunanlılar için ruh, yaşayan herhangi bir şeyin ölümsüz bir parçasıydı. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler farklı türlerde ruhlara sahipti ve her canlının ruhu ölümden sonra da varlığını sürdürürdü.
Sokrates de ruhun ölümden sonra “bilgeliği” daha iyi öğrenebileceğini öne sürmüştü çünkü ona göre artık ruh ölümlü beden tarafından engellenemezdi.
Modern psikolojide psişe, insanın duygusal ve zihinsel durumunun tamamını ifade eder. Bunlar kişinin düşüncelerini, kişiliğini ve davranışını belirler. Psyche’nin adını içeren bir kelime olan “psikoloji” aslında bu temaların incelenmesidir. Psikologlar insan ruhunun nasıl işlediğini, geliştiğini ve değiştiğini anlamaya çalışır.
Bugün bilişsel bilimciler basitçe “zihin” kelimesini kullanmayı tercih ediyorlar, ancak psikoloji çalışmaları yıllar boyunca psişe üzerine sayısız teori, inceleme ve araştırma üretmiştir.
Jung şöyle yazar: “Psişe, bilinç kadar bilinç dışını da kapsar. Tüm süreçlerimizin bütünlüğünü anlıyorum ben bu kavramdan.” İşte bu nedenle de psişeye zihin yerine ruh der Jung. Psişenin aynen bedenimiz gibi kendi kendini düzenleyen bir sistem olduğunu ileri sürmüştür.
Psişe, karşıt nitelikler arasında bir denge sağlamaya çalışırken, aynı zamanda aktif olarak kendi gelişimini ya da Jung’un da dediği gibi “bireyleşmeyi” arar. Jung’a göre psişe, doğası gereği, yalnızca dürtüler ve süreçler olarak değil, eksiksiz ikincil benlikler olarak da kişileştirilir. Komplekslerimiz ve arketipsel içeriklerimiz bu bütünlüğün içeriğini oluşturur. Psişe, kişiliğin arkasındaki düzenleyici dehadır ve hayatın her aşamasında, koşulların izin verdiği en iyi uyumu sağlamamamızı sağlar. Freudyen teoride ego çıkış noktasıyken, Jung ‘benliği’ esas almıştır. Ego, diğer yapılarla birlikte, yaşamın başlangıcından itibaren var olan Benlikten gelişir. Benliğin kökleri; hem biyolojiyi hem de kültürel ve manevi sistemlerin tüm zenginliğini ve tüm insanların sahip olduğu derinlikleri de kapsayarak sonsuz derecede geniş bir deneyim yelpazesine erişim sağlar.
İnsan olmanın yollarını açan, kendimizi gerçekleştirmemizi sağlayacak olan psişe ya özgür değilse?
Psişik (ruhsal) özgürlük, çocuklukta başlayan yaşam deneyimlerimizden kaynaklanabilecek olumsuz zihniyetlerden ve duygulardan özgürleşmektir. Ruhun özgürlüğü, ebeveynlerimiz, akranlarımız, üzerimizde etki sahibi olanlar, doğal afetler, siyasi çatışmalar, yoksulluk ve zehirli yanları olan popüler kültür tarafından ihmal, istismar, travma, karşılanmamış ihtiyaçlar ve sağlıksız mesajlar, değerler, tutumlar ve inançlarla aşındırılabilir, kısıtlanabilir ve hatta yok edilebilir. Sonuçta ise fiziksel ve zihinsel sağlığımızı geliştirmemizi, hayallerimize ve hedeflerimize barikat kurmamızı, sağlıklı ve besleyici ilişkiler yaratmamızı engelleyen bir var oluş yaşarız. Ruhsal özgürlüğün kaybı, kendimize sevgi, onay ve özen göstermemizi, kim olduğumuz ve dünyaya neler getirebileceğimizin değerini kabul etmemizi, güçlü yönlerimizi görmemizi ve hayatımızın özlemlerinin peşinde koşmamızı, gerçek benliğimizi ifade etmemizi imkansız hale getirebilir.
İçsel farkındalık, tepkilerin içeriğini görebilmek, yansıtmalara dikkat edebilmek bizlere psişik özgürlüklerimizi bulmada yardımcı olabilir. Bu süreç, psişik özgürlüklerimizi kimin veya neyin aldığını ve onu nasıl geri kazanabileceğimizi de gösterecek olan araştırmalarla şekillenir.
İnsan olmanın normal bir parçası olan günlük zorluklarla karşılaştığımızda psişik özgürlüğümüze dikkat kesilebiliriz. Rahatlık ve dinginlik, karmaşadan arınmış bir zihin ve kalp, tehditler ve engellerden ziyade olasılıkları ve fırsatları gören bir insan olmaya yol alabiliriz. Şüphe, endişe, korku, öfke, kaçınma ve diğer tüm olumsuz zihinsel faaliyetlerle hayatı çekilmez kılmak yerine hayata cesurca meydan okuyabilir ve yaşantımızı güven ve bağlılıkla sürdürme fırsatlarını yakalayabiliriz. İşte ruhun özgürlüğü bu kadar derin bir yolculuğa çıkartır bizleri.
Kaynaklar:
Carl G. Jung- Psychological Types Collected Works
-The Structure and Dynamics of the Psyche
-The Symbolic Life
Jim Taylor- 3 Essential Human Freedoms
Mike Greenberg- Psyche/ A Complete Guide to the Goddess of the Soul
İlginizi çekebilir: Hepimiz birer hikayeyiz: Mitolojik hikayelerin 4 işlevi