Ruhu tanımak: Gözünüzün gördüğünün ötesine bakabilir misiniz?
Ruhun intikal ettiği…
Ruhun derinlerine kadar işlediği ve sözsüzlüğe kucak açtırdığı…
Sen.
Hangisi kim diye sorarken kaybolduğun… Bilincin, ruhunun intikaliyle sorguya başlayan, bilincin kendini tezahür ettirmesi ile varlığını keşfeden… Hani o elmayı ısırıp kendini tanımlayan, sorgulayan. Sen.
İnsan ırkı dediğin, bilinçten öte, bir tür. Varlığını her şeyden bağımsız sürdüren ve hayvansal dediğimiz güdüler ve otomatik sistemi ile hayatta kalan beden.
Ama “insan” dediğin…
Bilincin içinde tezahür ettiği…
Sorgusu ile her hücresini tek tek fark eden, bilincin aydınlattığı her şey ile dönüşen ve bu beraberliğe izin veren.
Aydınlanma dediğin, bedenin ruha teslimiyeti. Ben dediğinin, “ben dedirtenin” beden olmadığını anlayan. Yönetimi bedenden ruha teslim eden. El değiştiren hem de yaşarken. Yaşarken beden güdülerine ölüp de, ruhun yönlendirmesine boyun eğen.
Neyin karşısında başsız ve kolsuzdur elif, ruhun…
Tezahür eden bilincin karşısında teslimiyettedir o. Teslim olduğu onun yöneticisi, ruhudur.
Onun dışında savrulandır insan, oradan oraya güdüleri ile.
Orada sebepler ve sonuçlar vardır.
Fakat ruh tezahür ettiğinde, işte orada sebepler ve sonuçlar yoktur, karşılıklar yoktur. Orada ilmekler vardır, her yapılan, olması gerekendir. Bütünün içindeki eklenti, bir nakıştır. Burada karşılık ve karşıtlık yoktur. Burada güvensizlik yoktur. Burada bir tarif yoktur. Burada insanın evrimi vardır, insanın ırktan, yaratılmıştan, yaradana evrimi vardır. Burada büyük dönüşüm vardır, artık korku yoktur. Ölüm dert değildir. Çünkü sen, sonsuz olana teslim olmuşsundur, sonsuzluğun bilincine…
Anlamışsındır.
Bedenin gidebileceği yer sınırlıdır, bedenin varoluşu sonludur.
Tezahürün ışığı ile yaşama ayanın sonlu sistemle işi yoktur.
Sonlu sistemin içinde oyununu oynayan, herkes ve her şey için yapması gerekeni yapandır.
Bilgiyi her hücreden dışarı akıtandır. Yaratıcılığını, varlığın esansını her koldan yaymaya çalışandır.
Bu işçilik değil, bu adanmışlıktır.
Burada as üst yoktur. Burada birlik vardır. Bütün vardır.
Zor insan için bedenden ayrı düşünmek, bütünü bedenden sıyrılarak anlamak. Gözüyle gördüklerinden öte bir dünyaya inanmak. Ruh algısı bile insan için, bedenlerde şişelenmiş gibi. Oysa her şey çok daha süptil ve gözümüzün gördüğünün ötesinde, yalın ve sakin.
Bilinç bedeni manipülasyon ile yönetir, oyunu seninle oynar. Korkularınla, yaşanmışlıklarınla birlikte bir yol haritası çizer. Her dönüşümünde, her fark edişinde tekrar çizilir o yol haritası. Bunu yapan sensindir, evet. Ben dediğin bilinçtir, ruhtur. Bedeni sürensindir.
Bu çok saygılı bir ilişkidir, burada yağma yoktur, şiddet yoktur. Burada varlığa saygı vardır. Onun tüm yaşanmışlıklarına hürmet vardır, o yüzden deriz ki, kırmadan dökmeden… Kendini yargılayıp suçlamadan. Bilmezdin, aymazdın daha önce çünkü, bunun bir suçu yok, günahı yok… Sadece bilmezdin.
Şimdi bilen olmak, bilmez taraflarını bırakmana yoldaş olur.
Sakince, bedeni korkutmadan, incitmeden.
İşte tam da bu yüzden nezaket, zarafet önemlidir. Ruhun tüm zarafetiyle, tüm güzelliği ile severek, okşayarak bırak o aymaz parçanı… Ben dediğin, o değil çünkü…
Anlaşılır mı?
Ben dediğin, ruh dediğin.
Bedenin ben dediği bir söz sadece, senin bazen ego dediğin.
Kelime, dil, öyle mesafeli ki hisse, bilgiye…
Ancak anladığında anlam kazanır cümle, önce anlarsın, sonra duyarsın cümleyi.
Anlayış, konuşmanın çok öncesinde gerçekleşir.
Konuşup saçmak isteyenle, anlayıp yaymak isteyen farklıdır.
Orada aracı yoktur.
Tanrı ile insan arasında aracı yoktur!
Dikey değil de yataydır, o yüzden dünya bazen tepsidir.
Bilenin bilene saygısı, bilmeyene şefkati eksik olmasın,
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Korktuğumuz şey ölüm müdür: Kendimizi teslimiyetin kollarına bırakmak