X

Rosenhan Deneyi: Akıl hastalarına konulan tanılar doğru olmayabilir mi?

Hastalandığımızı düşündüğümüzde doktora gideriz. Boğazımız şişmiştir, ateşimiz vardır, kan şekerimiz yükselmiştir; şikayetimiz ne olursa olsun elle tutulur, gözle görülür bir belirti söz konusudur ve gereken tedavi alındığında konu kapanır.

Peki ya “gaipten sesler duyuyorsak”? Bir psikolog ya da psikiyatrın, sadece kendisine başvuran birinin söylemine dayalı, yani testlerle kanıtlanamayan bir belirtiyle karşı karşıya kaldığında ne kadar sağlıklı bir karar verebileceği bilinemez. Hastaya inanmalı mı, yoksa inanmamalı mı? Hasta zaten varlığından emin olunamayan şikayetlerinin kesildiğini söylediğinde nasıl davranmalı?

Akıl dışı yerlerde aklı başında olmak

Stanford Üniversitesi hukuk ve psikoloji profesörlerinden David Rosenhan’ın “Science” dergisinde 1973 yılında yayınlanan ve “pat deneyi” ya da “Rosenhan deneyi” olarak bilinen araştırması, akıl hastalığı tanılarının sağlıklı olup olmadığını sorguluyor. Sonuçlar gösteriyor ki, psikiyatri bilimi aklı ve insanı kavrama yetisi açısından pek iyi bir noktada değil.

Rosenhan’ın “On Being Sane In Insane Places” (Akıl Dışı Yerlerde Aklı Başında Olmak”) adını verdiği makalede anlatılan araştırma, psikiyatrik tanıya dair önemli bir eleştiri niteliği taşıyor. Her şey Rosenhan’ın, psikiyatri tanılarının güvenilirliğini test edip edemeyeceğini merak etmesiyle başlıyor…

İlk bölüm: “Yalancı hasta deneyi”

Araştırma iki bölümden oluşuyor. İlkinde, Rosenhan’ın da dahil olduğu 8 kişilik, aslında hiçbir akli şikayeti olmayan “yalancı hasta” grubu, çeşitli sesler duyduklarını iddia ederek hastanelere başvuruyorlar. Tümü Amerika’da yer alan bu hastaneler arasında kırsal kesimlerdeki devlet klinikleri, büyük şehirlerdeki üniversite hastaneleri ve bir özel hastane var. Yalancı hastalar da hastaneler gibi, eğitim, meslek, yaş gibi yönlerden birbirlerinden oldukça farklılar ve tanınma ya da araştırılma riskine karşın takma isimler kullanıyorlar. Tüm bunlar, deneyin yanlı olmadığını kanıtlamak için yapılıyor.

Gaipten sesler duyduklarını söyleyerek kliniklere başvuran 8 hastanın tümü, “boş”, “boşluk”, “nafile” gibi sözcüklerin kafalarında tekrarlandığını iddia ediyorlar (bu sözcükler David Rosenhan ve ekibi tarafından, varoluşsal bir krizin sinyallerini verdikleri için özellikle seçilmiş). Devlet hastanelerine başvuran 7 kişiye şizofreni, özel hastaneye başvuran 1 kişiye manik-depresif psikoz tanısı konduktan sonra tümü hastaneye yatırılmış. Hastaneye yattıkları andan itibaren tamamen “normal” ve uyumlu davranan, artık ses duymadıklarını söyleyen kişiler 7 günden 52 güne varan, ortalama 19 günlük bir gözetim süresinden sonra hastaneden çıkarılmışlar: Ama “gerileme durumunda paranoyak şizofreni” tanısı ile!

Rosenhan’a göre bu tanı, akıl hastalıklarının iyileştirilebilir olarak görülmediğini gösteriyor; çünkü gerileme durumunda şizofreniye sahip olmak, aklı başında olduğunuz anlamına gelmiyor. Kimse iyileşmiş bir kanser hastasını kusurlu olarak görmezken, tek bir “çeşitli sesler duyma” şikayeti bir hastanın hayatı boyunca üzerine yapışacak bir etikete sahip olmasına sebep olabiliyor. Rosenhan, hem bu tanının hem de kişinin yaşadığı sürecin “insanlıktan uzak” olduğunu söylüyor ve ekliyor:

“Kimse sizinle konuşmuyor. Kimse ziyaretinize gelmiyor. Hastanedeki çalışanlarla hastanın ortalama kontakt süresi günde ortalama 5,6 dakika. Psikiyatri klinikleri, toplum içinde görmek istemediğimiz, anlamadığımız ve sempati duymadığımız kişiler için bir depo görevi görüyor.”

İkinci bölüm: “Var olmayan düzenbaz” deneyi

Rosenhan’ın ortaya koyduğu deneyin ilk sonuçları, psikiyatri camiasında büyük tartışmalara sebep olduğunda araştırmanın ikinci bölümü başlıyor.

İlk deneyin sonuçlarından ötürü alınganlık gösteren bir başka hastane yönetimi, David Rosenhan ile kontakt kurarak hastanelerine (önceden haber vermeksizin) yalancı hasta göndermesini istiyor. İddiaları, ilk deneydeki durumun kendi hastanelerinde asla yaşanmayacağı, hastanenin doktor ekibinin bu yalancı hastaları gerçeklerinden ayıracağı yönünde. Rosenhan’ın bu teklifi kabul etmesi üzerine, geçen üç ayda hastane ekibi, hastaneye başvuran 193 hastanın 41’inin yalancı hasta olduğunu düşünüyor; ayrıca 42 kişiden de şüphe duyuyor. Hatta bu 41 hastanın 19’unun akıl sağlığının yerinde olduğu konusunda en az bir psikiyatrist ve bir hastane personeli daha görüş birliğine varıyorlar.

Çarpıcı olan, Rosenhan’ın hastaneye hiçbir yalancı hasta göndermemiş olması.

Aklı başında olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!

“Psikiyatri kliniklerinde, akıl sağlığı yerinde olanla olmayanı ayıramadığımız apaçık ortada” diyen Rosenhan, “ikiden fazla psikiyatri uzmanının normal zannettiği, buna rağmen kliniğe yatırılan 19 kişi gerçekte normal miydi, yoksa akıl hastası mı? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz” diye ekliyor.

Bunu bilemesek de, Rosenhan’ın makalesinin Amerikan Psikiyatri Birliği’nin, “The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders” (Akıl Hastalıklarının Tanı ve İstatistik El Kitabı) adlı rehberini üçüncü kez değiştirmesini sağladığı bir gerçek. Araştırmaları, akıl hastanelerinde reformun ve hastanelerde tutulan kişilerin taburcu edilebileceği fikrinin yaygınlaşmasına katkı sağladı. Ayrıca Rosenhan hem hukuk hem de psikoloji alanındaki engin tecrübesiyle, yargılamayla ilgili yasalara psikolojinin girmesi, jüri seçimlerinde psikolojiden yararlanılması gibi değişikliklere de önayak oldu.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

 

Kaynak:
Wikipedia
Bonker Institute
Holah
Aktüel Psikoloji

Şule Kulein: Lisede “yapabildiği için” sayısal bölümü seçti ve Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’ne girdi. Üniversitede katıldığı Mühendislik Kulübü’nün dergisi StepS’e aşık olduğunda, içine sözelci kaçmış bir sayısalcı olduğunu fark etti. Yazım kuralları konusunda etrafındakileri itinayla delirten Şule, 2 yıl boyunca StepS’in editörlüğünü yaptı, üniversitede ve sonrasında okul ve şirket dergileri ile çeşitli bloglara yazılar yazdı. Seyahat etmeyi, okumayı, öğrenmeyi seviyor. Basılı materyalin hastası, fakat çevrimiçi de fena durmuyor. Şule kendini bildi bileli yazıyordu; artık bir de Uplifers’ta yazıyor.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale