X

Romantik yaz filmleri: Yaz aşkınızı hatırlamaya hazır mısınız?

Yaz mevsimi, hepimiz için ayrı bir anlam taşır. Kimi için deniz kenarında geçirilen huzurlu günler, kimi içinse serin yaz akşamlarında yaşanan tatlı heyecanlar demektir. Ama çoğumuzun kalbinde yaz aşklarına dair bir şeyler vardır… Özellikle erken gençlik yıllarındaki yaz aşklarının güzelliğini hatırlıyor musunuz? Okullar kapanmış, havalar ısınmış, zamanın çoğu yazlıkta; yani sokakta geçiyor. Sanki sınırsız bir özgürlüğe sahipsiniz ve her şey mümkün… Yaz sona erdiğinde sorumluluklar (ister okul ister iş olsun) yeniden kapınızı çalacak belki ama hiçbir şey o an yaşadığınız güzel duygulara zarar vermemeli…

İşte bu güzel duyguları beyaz perdeye taşıyan romantik yaz filmleri, yazın büyüsünü ve aşkın tatlı heyecanını bizlere yeniden yaşatma potansiyeline sahip. Hazırsanız, çok seveceğiniz ve eski günleri yad edeceğiniz romantik yaz filmleri:

Romantik yaz filmleri

Eğer tüm bunlar gözlerinizin uzaklara dalmasına sebep oluyorsa yaz aşkının nasıl bir şey olduğunu hatırlamak için yaz romantizmini en iyi şekilde yansıtan filmlere bir göz atın deriz. Listemizdeki filmler size yaz aşkının tutkusunu, neşesini ve biraz buruk doğasını derinden hissettirecek. Serinleten içeceğinizi hazırlayın, mısırınızı patlatın ve bu filmlerin sizi alıp geçmiş yazlara götürmesine izin verin…

Ticket to Paradise, 2022 (IMDb: 6.1)

George Clooney and Julia Roberts’tan içinizi kıpır kıpır edecek, hem tropik bir adada tatilde olduğunuz hissini verecek hem de eski yaz aşklarınızı hatırlatacak sıcacık bir film: Ticket to Paradise. Şahane manzaralar, içinizi yumuşacık yapacak ilişkiler ve mutlu biten bir son… Henüz izlemediyseniz hemen listenize eklemelisiniz.

La La Land, 2016 (IMDb: 8.0)

Los Angeles’ta geçen bir romantik müzikal tadındaki La La Land, aşka ve hayallere dair unutulmaz bir hikaye anlatıyor. Kariyerlerini Los Angeles’ta sürdüren bir piyanist ve bir aktris, geleceğe dair hayallerini uzlaştırmaya çalışırken birbirlerine nasıl aşık oluyor ve hayat onları nelere sürüklüyor, izlerken çok şaşıracak ve seveceksiniz.

The Notebook, 2004 (IMDb: 7.8)

2004 yapımı The Notebook, sanıyoruz yaz aşklarının romantikliğini yansıtan en iyi filmlerden biri. Filmde 1940’larda Kuzey Karolina, Seabrook’ta sosyeteye yeni adım atan Allie Hamilton ile oranın yerlisi olan Noah Calhoun’un birbirlerine aşık olup birlikte geçirdikleri harika yazı izliyoruz. Ama tabii yazın ardından savaş nedeniyle genç çiftimiz ayrılıyor… Filmin başrollerinde ise Ryan Gosling ve Rachel McAdams’ın olduğunu belirtelim

500 Days of Summer, 2009 (IMDb: 7.7)

Dilimizde Aşkın 500 Günü olarak çevrilen bu romantik filmin hikayesine göre Tom, Summer’a ilk görüşte aşık olur ancak Summer aynı şekilde hissetmiyordur. Bu yüzden birlikte geçirdikleri yazın ardından Tom’dan ayrılır. Tom ise nerede yanlış yaptığını ve onu geri almak için neler yapabileceğini anlamaya çalışır… Filmin başrollerinde izlediğimiz Zoey Deschanel ve Joseph Gordon-Levitt’i izlerken gerçekten harika bir ikili olduklarını düşüneceksiniz. Ayrıca mutlu bir aşk filmi izleme hayali kuruyorsanız filmin başındaki uyarıyı mutlaka dikkate almanızı öneririz: “Bu bir aşk hikayesi değil”!

Before Sunrise, 1995 (IMDb: 8.1)

Konu romantik yaz filmleri olur da Before Sunrise’dan bahsetmemek olur mu? Gelmiş geçmiş en romantik filmlerden biri olan bu harika yapımda Amerikalı turist Jesse ve Fransız öğrenci Celine, Budapeşte ile Viyana arasında yolculuk yapan bir trende tanışırlar. Birbirlerinden çok etkilenen ikili, Jesse eve giden uçağa yetişmek zorunda kalana kadar günü ve geceyi birlikte geçirmeye karar verirler. Bu kısacık zamanda ise kurdukları bağ daha da güçlenir. Peki acaba birbirlerini bir daha görebilecekler mi? Eğer daha önce izlemediyseniz sonrasında çekilen iki devam filmi de olan Before Sunrise’ı mutlaka izlemenizi öneririz.

Mamma Mia, 2008 (IMDb: 6.5)

Gerçek babasını bulmaya çalışan bir gelin adayının hikayesi, ABBA’nın en hit şarkıları ve Yunan Adaları’nın büyüleyici manzaralarıyla Mamma Mia’da. Gelin adayı Sophie, babasını ararken annesinin geçmiş aşklarını anlatan müzikal tadındaki bu film, kalbinizde nostalji rüzgarları hissettirecek.

Dear John, 2010 (IMDb: 6.3)

2010 yapımı Dear John’un hikayesinde baş karakter John, üniversite öğrencisi Savannah ile tanıştığında ordunun yaz iznindedir. Tekrar orduya dönmeden önce ikili birlikte aşk dolu iki hafta geçirirler. Ardından ayrılırlar ve iletişim kurmaya mektuplaşarak devam ederler. Peki acaba aralarındaki mesafeye rağmen aşklarını devam edecek mi? Bir Nicholas Sparks kitabından uyarlanan bu romantik yaz filmi, izlerken gerçekten kalbinizi sıkıştıracak…

Dirty Dancing, 1987 (IMDb: 7.0)

Eğer klasik filmleri seviyorsanız Dirty Dancing tam size göre. Filmde Frances “Baby” Houseman, ailesiyle gittiği bir tatil beldesinde dans hocası Johnny Castle ile tanışır ve her şey değişir. Johnny’nin dans partneri onunla dans edemeyince Baby onun yerini alır ve aslında ilk dansları sırasında birbirlerine aşık olurlar. Tutkulu dans sahneleriyle dolu bu romantik film, kesinlikle herkesin izleme listesinde olması gereken bir yapım.

Say Anything, 1989 (IMDb: 7.3)

İşte bir 80’ler klasiği daha. Say Anything’in hikayesine göre Lloyd Dobler, mezuniyetin ardından zeki ve güzel Diane’ye aşık olur. Ve İngiltere’ye okumaya gitmeden önceki yazı, bildiği tüm yollarla onu etkilemeye çalışarak geçirir. Ancak aşklarının önünde, oldukça koruyucu olan babası engeldir. Ayrıca Diane’nin de bir seçim yapması gerekir. Peki acaba seçimi aşktan yana mı olacak?

My Girl, 1991 (IMDb: 6.9)

Şimdilerde 30’lu yaşlarınızdaysanız muhtemelen bu film çocukluğunuza dair en güzel anılarınızdandır. Dilimize Kız Arkadaşım olarak çevrilen My Girl, iki küçük çocuğun ilk aşkını ele alıyor. İlerledikçe konusu değişse de yaşadıkları o masum yaz aşkı gerçekten insanın içini ısıtacak cinsten.

Grease, 1978 (IMDb: 7.2)

Kült filmlerden biri diyebileceğimiz Grease’de, Sandy ve Danny yazın tanışan ve birbirlerine aşık olan iki yabancıdır. Yaz bittiğinde vedalaşmak zorunda kalırlar ancak sonrasında aynı liseye gideceklerini öğrenirler. Acaba iyi kız Sandy ile kötü çocuk Danny, okuldaki sosyal baskıların üstesinden gelip yeniden birlikte olabilecekler mi? Bu lise aşkını, gerçekten tekrar tekrar izlemek isteyeceğinize eminiz.

Call Me by Your Name, 2017 (IMDb: 7.8)

Diğer filmlere kıyasla daha yeni bir yapım olan Beni Adınla Çağır’ın hikayesinde, öncelikle yazı ailesinin İtalyan Rivierası’ndaki evinde geçiren Elio ile tanışırız. Üniversitede profesör olan babası, Amerikalı doktora adayı Oliver’ı çalışmalarında kendisine yardım etmesi için evlerine davet eder ve böylece Elio ilk kez aşık olur. İkili, farklı yaşam deneyimlerine rağmen birlikte, ikisinin de asla unutamayacakları samimi bir yaz geçirirler. Filmin, Andre Aciman’ın yılın en iyi kitabı olarak değerlendirilen “Call Me by Your Name” adlı romanından uyarlandığını da belirtelim.

50 First Dates, 2004 (IMDb: 6.8)

50 İlk Öpücük! Bu kült aşk filmini izlemediyseniz bile mutlaka duymuşsunuzdur. Önce, birine aşık olmanın ne kadar zor olduğunu düşünün. Sonra aynı insanın size tekrar tekrar aşık olmasını sağlamanız gerektiğini hayal edin. Hawaii’de geçen bu film, Henry’nin (Adam Sandler) kısa süreli hafıza kaybı nedeniyle, bir önceki gün yaşanan hiçbir şeyi hatırlayamayan Lucy’ye (Drew Barrymore) çaresizce aşık olmasını konu ediniyor. Henry, her yeni günü sevdiği kadının kendisine yeniden aşık olmasını sağlamaya çalışarak geçirmeye kararlıdır… Konu çoğu kişiye saçma gelse de Sandler’ın bu rolünün şimdiye kadarki en tatlı ve cesur rolü olduğunu kabul etmek gerek.

Last Song, 2010 (IMDb: 6.0)

2010 yapımı Son Dans’ın hikayesinde Ronnie ve küçük erkek kardeşi, yazı babalarıyla geçirmek üzere küçük bir sahil kasabası olan Wilmington, NC’ye giderler. Başlangıçta Ronnie, babasıyla ilişki kurmak konusunda isteksizdir. Ancak orada ilk aşkıyla tanıştıktan sonra, babasıyla ortak noktası olan müziğe sevgisini yeniden keşfeder. Bu durum, babasıyla olan ilişkisi için de bir umut olabilir… Bu tatlı film, Ronnie’nin ilk yaz aşkının yanı sıra aynı zamanda ebeveynlerle çocukları arasındaki aşkı da harika bir şekilde işliyor…

Safe Haven, 2013 (IMDb: 6.6)

Dilimize Aşk Limanı olarak çevrilen bu romantik yaz filminde, Katie geçmişinden kaçmak için Southport isimli küçük bir kasabada yeni bir başlangıç yapmak ister. İnsanlara karşı çok temkinli olmak konusunda kararlı olsa da kendisini birden komşusu Jo ile yakın arkadaş ve Alex’e de aşık olurken bulur. Gördüğünüz gibi Nicholas Sparks kitapları, yaz romantizmini harika bir şekilde yansıtıyor. Çünkü bu film de kendisine ait bir kitaptan uyarlama.

Mystic Pizza, 1998 (IMDb: 6.3)

Romantik yaz filmleri listemize girmeye değer bir diğer isim ise Mistik Pizza. Yazın geçen bu filmde üç kadın, üç aşk ve çalıştıkları yeni müşterilere muhtaç pizzacıyı izliyoruz. Acaba genç kadınlar sonsuza dek mutlu sonlarını bulabilecek ve çok sevdikleri iş yerleri için bir gelecek sağlayabilecekler mi? Başrolünde sevilen oyunca Julia Roberts’ı gördüğümüz bu klasik filmde hem aşka hem de arkadaşlığa dair pek çok duygu aynı anda işleniyor. Bu nedenle eğer daha önce izlemediyseniz mutlaka listenize eklemeni öneririz.

İlginizi çekebilir: En iyi 50 romantik komedi filmi

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.

Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.

Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale