Romantik ilişkilerde güç savaşı ve manipülasyon
Sürekli özür dileyen taraf siz misiniz? Aslında haklıyken ne olduğunu anlamadan kendinizi suçlu hissediyor ve özür dileyen taraf olduğunuzu mu fark ediyorsunuz? Hatta kendinize açıklayamadığınız şekilde kendinizi kötü hissediyor, tam anlamıyla mutlu ve huzurlu olamıyor musunuz? Halbuki ilişkinize dışardan baktığınızda; asgari müşterekte birbirini anlayan, birbirini idare etmeyi bilen, aldatmayan, yalan söylemeyen, iyi kötü geçinip giden bir çift gibi görünüyorsunuz ve belki de öylesiniz. Peki o zaman bu mutsuzluk hissi de nereden çıktı? Bu duyduğunuz ses, yaklaşan tehlikenin güçlü ayak sesleri olabilir mi?
“Kurulan her ilişki aslında bir iktidar ilişkisidir.” diye bir söz vardır. Bu sanırım doğamız gereği hepimizin içinde olan bir şey. 1971 yılında Amerikalı psikolog Philip Zimbardo Stanford Üniversitesi’nde insanların güç ihtiyacının üzerine bir deney yapmış; 24 lisans öğrencisini seçerek üniversitenin psikoloji binasının bodrum katını gerçek bir hapishane gibi düzenleyip, seçilen 24 kişinin bir kısmına mahkum, bir kısmına da gardiyan olma rollerini vermiş. Başlangıçta her şey oyun gibi başlamış fakat herkes rollerine kendini fazla kaptırınca, yaşanan her şey sanki gerçek gibi cereyan etmeye hatta gardiyan rolündekilerin bir kısmının deneklere sadistik eğilimler sergilemeye başlamışlar ve sadece 6 gün sonunda Prof. Zimbardo hapishaneyi kapatmak zorunda kalmış. İşler çığrından çıkmış. Güç istenci içsel bir niteliktir. Burada doğru ya da yanlış yok. İnsanoğlunun yaşam mücadelesinin özünde güç istenci vardır. İşte bu yüzden çok iyi tanıdığımızı düşündüğümüz bir kişi belli mevkiilere gelip eline bir takıp güçler geçince bambaşka biri haline gelir ve biz bunu anlayamayız.
Peki doğal karşılamalı ve öyle içimizden geldiği gibi mi yaşamalıyız? Elbette hayır, bizi insan yapan kendimizi eğitebilmemiz, yönetebilmemiz, içgüdülerimiz hayatta kalabilmek için olan donanımlarımız, bunun üstüne inşa etmemiz gereken özellikler olmasa diğer canlılardan farkımız kalır mı?
İlişkilerimizde de bilinçli veya bilinçsiz bir güç savaşı veya manipülasyon ile karşılaşabiliyoruz ve hiç farkına bile varmayabiliyoruz. Duygusal manipülatörler yabancılarımız da değil, çoğunlukla en sevdiklerimiz ve en güvendiklerimizdir. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, akrabalarımız, arkadaşlarımız, eşimiz. Yani katili uzaklarda aramayın, her katilin maktulle bir ilişkisi vardır ve kurbanla tanışıyordur.
Peki nasıl farkına varacağız? Elbette çok uzun ve çok seçenekli bir konu ama en basit anlatımla; size yapılmış bir yanlış ya da hata var, küçücük bir şey bile olabilir, çok önemsiz bir şey olabilir; geç kalmak, unutmak gibi bir sahne imajine edin, siz bekletilen ya da ihmal edilen veya daha da basitleştirelim yalan söylenen tarafken birden kendinizi karşı taraf için üzülen, hatta kapris yapmış durumuna düşmüş, günü/geceyi mahvetmiş ve yaptığı kapris için özür dileyen taraf durumuna düşmüş olarak buluyorsunuz. O nelerle uğraşmış ben neler düşünmüşüme geliyor konu. Size öyle bir duygusal manipülasyon yapılıyor ki, sonunda “bana yalan söylemene sebep olduğum için özür dilerim” noktasına getiriliyorsunuz. İşte ne yaşarsanız yaşayın, sürekli özür dileyen, haksız durumuna düşen tarafsanız bir manipülatörle beraber yaşıyorsunuz demektir ve kabul edin veya etmeyin duygusal işkence görüyorsunuz. Duygusal işkencelerde psikolojik olarak hasar alarak ve sakatlanarak hayatına devam eden kişi, bunu yaşamın doğal süreci gibi kabul ettiğinden, günden güne ölmekte olduğunun farkında bile olmayabilir.
Balık denizi hatırlamaz, sadece yaşar.
Ne zaman hatırlamak zorunda kalır?
Artık eskisi gibi yaşayamadığında…
Sular ya kirlenmiştir ya da çekilmeye başlamıştır.
Sular kirlenmeden veya çekilmeye başlamadan siz denizi hatırlayın.
İlginizi çekebilir: Andreas Georgiadis’in büyüleyici resim sergisi: Geri Dön (Come Back)