X
    Kategoriler: EXPLORE UP

Roma Günlükleri: Gündüz Feneri

Ben kalp Fontana di Trevi

Roma, her ne kadar hap gibi bir şehir olsa da, o kadar ufacık tefecik içi dolu turşucuk ki, atraksiyonu çok bol. Bu sebeple ben Roma’yı bölünerek çoğaltmaya karar verdim ve sizlere 3 haftalık bir “giriş, gelişme, sonuç” yazısı hazırladım. Serim, düğüm, çözüm de diyebiliriz. Geçen hafta serdim, bu hafta düğeceğim, haftaya da çözersek ne ala! Daha fazla kafanızı bulandırmadan Roma’ya “Ah gece gelme gündüz gel” diyerek gündüz gözü nasıl aktivitelerde bulunabiliriz bakalım.

Yol sorduk, borçlu çıktık

Bence bir şehir en güzel yürüyerek gezilir. Hava sıcak da olsa, soğuk da olsa yürümeli, arada derede kalan yerleri keşfetmeli. Ama yürümenin de bir adabı var diyerekten, sizlere biraz sosyolojik, bir o kadar antropolojik bir gözlemimi aktarmak isterim.  Artık Roma’nın havasından, suyundan mıdır yoksa genel olarak bir İtalyan özelliği midir bilemem ama, ben hayatımda bu kadar oryantasyonu bozuk bir millet görmedim kardeşim! Döne dolaşa, gideceğimiz yeri bulamadığımızda hemen bir bilene soralım dedik, her sorduğumuzda hüsrana uğradık. Cadde adı verdik, sokak adı verdik nafile! Adamlar kendi şehirlerini bilmiyorlar yahu. Şimdi biri bize Nişantaşı’nda bir yeri sorsa, efendime söyleyeyim Bağdat Caddesi’nde bir yeri sorsa bir fikrimiz olmaz mı? Ama yok, Türk’ün kıvrak, pratik zekası bir Avrupalı’da yok efendim. “Via Milano nerede?” dedik, 9 tane adam aynı anda 30 kere Via Milano, Via Milano… diye diye bize yanlış yolu tarif ettiler. Yani siz, siz olun, İtalya’da yol sormayın. Alın haritanızı, debelenin.

Colosseoooo cappy’den buz gibi, annem yapmis gibi colosseoooo

Biz ilk gündüz atraksiyonumuza Kolezyum’la başladık. Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen bir arena Kolezyum. İmparatorlar; hem kendilerini hem de Roma Halkı’nı eğlendirmek adına burada gladyatör dövüşleri düzenliyorlarmış. Başka türlü halk gösterileri, infazlar, hayvan avcılığı, savaş canlandırmaları ve mitolojik dramalar da düzenlenen çok amaçlı bir oluşum yani Kolezyum. 2007 yılında Dünya’nın Yeni Yedi Harikası’ndan biri olarak seçilen ve aynı zamanda Roma’nın sembolü olan Kolezyum, Roma’ya gidip de görmeden dönerseniz, tokat yemeniz gereken başlıca yerlerden biri! Kolezyum’a doğru yürürken ya da ordan geri dönerken de yol üzerinde Eski Roma (Foro Romano) diye geçen kalıntıları da atlamayasınız. Zira burada da dikdörtgensi yapısının içinde enteresan kalıntılarıyla çok güzel pozlar yakalamanıza yarayacak oluşumlar var. Hem de eski zamanlarda önemli konuşmaların, yine gladyatör dövüşlerinin yapıldığı bir miting alanıymış.

Foro Romano

Ben Sizin Papanızım, Ben Ne Dersem O Olur!

İkinci durağımız, sizin güzel hatırınız için Vatikan olsun. Çünkü Vatikan biraz karmaşık bir hikayeye sahip. Öncelikle Vatikan’a gitmek için otobüse binmenin en iyi yol olduğunu söyledi resepsiyonumuzdaki yahşi delikanlı. Fakat yarım saat içinde gelen bütün otobüsler (Vatan Şaşmaz’ın metrobüsü kadar olmasın), ağzına kadar doluydu. Kapı açılınca insanlar patır patır yere düşüyordu nerdeyse! O nedenle “Amaan bir daha mı geleceğiz dünyaya!” diyerek, otobüs biletlerimizi yakıp, taksiye bindik. Siz de öyle yapın, çünkü taksiler öyle inanılmaz pahalı değil.

 

“Jump Vaticano” ve Sistine Şapeli’nden gizli kamera

Vatikan; Dünya’nın yüzölçümü olarak en küçük ülkesi olup, Hristiyan dininin, Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan bir devlet. Son günlerde Papa 16. Benedict’in de istifasıyla çok gündemde olan bir yer Vatikan. Yani öyle Papa diye gözünüzde büyütmeyin, o da bir insan en nihayetinde. Bunalmış, sıkılmış, “Siz beni kovmadınız, ben istifa ettim” diyerekten basmış istifayı. Bir Papa kadar, bir de bu tatile beraber gittiğim kadim dostlarımdan Didem, nam-ı değer Küçük Prens kadar cesaretiniz varsa basın istifayı, bu iki kader ortağıyla aynı günde (28 Şubat) özgür olun! Ama tabi gaza gelip de kendinizi Papa’yla bir tutmayın. Sonuç olarak Papa’nın sözleri yasa hükmünde. Hem devlet başkanı, hem de Katolik Mezhebi’nin ruhani lideri. Yani ister döver, ister sever, ister istifa eder! Bir Papa kolay yetişmiyor, bir Papa kolay olunmuyor! Seçme yetkisi olan bütün kardinaller Vatikan’ın içindeki Sistine Şapeli’ne kapanıyorlar. İçerde gelsin çaylar, gitsin kahveler, “Vay efendim ben Papa olacağım”, “hayır efendim, sen olamazsın” tadında tüm gün süren seçimlerin ardından bir karara bağlanamadığında, oy pusulaları özel bir maddeyle yakılarak, bacadan siyah duman tüttürüyorlar. Bu da “henüz bir Papa seçemedik” demek oluyor. Papa seçildiğinde ise bacadan beyaz duman tüttürerek “Ben sizin Papa’nızım, ben ne dersem o olur” u uygun bir dille halka duyuruyorlar.

 

“Ben sizin Papa’nızım, ben ne dersem o olur”

Bu kadar anlattıktan sonra Sistine Şapeli’ni görmeden dönerseniz gözüme görünmeyin! Sadece bu hikayenin nerede geçtiğini görmek için değil, içindeki sanat eserlerini görmüş olmak bile bir onur bence. Bu kadar değerli ressamın eserlerini bir arada görmek her insan evladına nasip olmaz çünkü. Boticelli, Perugino, Ghirlandaio, ve Signorelli gibi 15. Yüzyılın kral ressamlarının eserlerinin yanı sıra, tüm tavanda Michelangelo’nun Adem’in Yaratılışı ve Kıyamet Günü freskleri bulunuyor. Bu şapelde büyülenmemek elde değil. Yani Michelangelocuğumun yaratıcılığına, hayal gücüne, yeteneğine, azmine, hırsına, beline, bıkınına, paletine, fırçasına sağlık daha ne diyeyim. O tavana, o şaheserler nasıl yapılır yahu!

Vatikan’dan ayrılmadan bir de Aziz Petrus Bazilikası (San Pietro Bazilikası olarak da biliniyor)’nı da görmeden etmeyin. Hem Roma’daki 4 büyük bazilikadan biri, hem de Hristiyanlığın en büyük kilisesi. Heybetli kubbesiyle Roma siluetinin en önemli parçalarından biri ve Vatikan’ın da en afilli binası yani, yanlış olmasın…

Meydanlar Çeşmeye, Çeşmeler Meydana Dönmeli Yurdumda Heyy!

İspanyol Merdivenleri

Şimdi de yine turistik atraksiyonun kalbi, ama bir o kadar da gençlerin buluşma noktalarından biri olan. Roma’nın olmazsa olmazlarından biri Piazza di Spagna ( İspanyol Merdivenleri)‘ya geçebiliriz. Bu 138 basamağı Fransız diplomat Etienne Gueffier baba, yemeden, içmeden yapmış, helal olsun. Hem Roma’nın sembollerinden biri olmuş hem de ipini koparanın geldiği, şarap içip, naralar attığı en güzel bölgelerden biri haline gelivermiş yıllar içinde. Buraya kadar gelmişken, merdivenlere sırtınızı verdiğinizde göreceğiniz Via Condotti’de alışveriş yapmayı, yapmasanız bile etrafa bakmayı ihmal etmeyin derim. Zira Roma’nın alışveriş için, özellikle markalarda tavan yaptığı bir cadde burası. Alın bir şişe şarabınızı, oturun merdivenlere, şarkılar, türküler söyleye söyleye turistlerle eğlenin.

Oppa gangnam style – İspanyol Merdivenleri

Daha sonra bir kuple yürüyerek ünlü Aşk Çeşmesi; Fontana di Trevi’ye ulaşabilirsiniz. Klasik ve Barok tarzıyla, dünyanın en ünlü çeşmelerinden biri olan Fontana di Trevi de Roma’nın en önemli sembollerinden biri. Gündüzleri bir hayli kalabalık olduğundan dolayı, akşam saatlerinde de ziyaret edebilirsiniz. Hem daha romantik olacaktır. Yanınıza da bol bol bozuk para almayı unutmayın, dileğinizi tutup tutup, çeşmeye yağdırırsınız artık… Bir de buralarda yürürken aralardaki harika mağazaları es geçmeyin gözünüzü seveyim. O kadar güzel hediyelik eşyalar, inanılmaz orijinal, bir o kadar marjinal parçalar var ki, bakmaya, almaya doyamayacaksınız. Duvar kağıtlarından, resimlere, küçük süs eşyalarından, defterlere, mutfak malzemelerine… Gerçekten kendinizi kaybedebilirsiniz. Kaybederseniz de sakın bir Romalı’ya sormayın. Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur, unutmayın!

Aşk Çeşmesi
Teyzeniz kurban olsun size
Piazza Navona

Bütün bu meydanlardan diğer meydanlara, adeta daldan dala atlar gibi atlayacaksınız. Zira Roma’da meydanlar meydanları açıyor. Gerçekten yürümekten ayaklarınıza kara sular inerken, ay dur şu meydana da uğrayayım, ay burası da meydanmış diye diye bir meydanın ortasına yığılabilirsiniz. Piazza Navona da bu meydanların en güzellerinden biri. Bu meydanda da bir çeşme var ki Aşk Çeşmesi kadar olmasa da benim için çok kral bir çeşmedir: Fontana dei Quattro Fiumi ( Dört Nehirler Çeşmesi) 1651’de inşa edilen bu çeşme, Dünya’daki en önemli 4 nehri; Nil, Ganj, Tuna ve Rio de la Plata’ yı temsil ediyor.

Piazza Navona

“Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönemli yurdumda” tadında, “Meydanlar, meydana çıkmalı yurdumda, hey!” diyerek bir başka meydan Piazza della Rotonda’ ya geçerek Pantheon’u da görmeden etmeyin. Pantheon; Eski Roma’nın tüm Tanrıları adına yapılan bir tapınak olup, aynı zamanda Roma’nın en iyi korunmuş binalarından birisidir. Dünya’nın en önemli mimari eserlerinden birisi de aynı zamanda burası. Kafesleme tekniğiyle yapılan kubbesi ve bu kubbedeki boşluktan bütün Pantheon’un aydınlatılması bir de bu boşluktan ne kadar yağmur yağarsa yağsın, su girmemesi de çok efsane bir özellik olup, insanı hayrete düşürüyor gerçekten de!

Castel Sant’Angelo

Roma İmparatoru Hadrian’ın ailesine anıt mezar olarak yaptırdığı, ardından Papa’nın kalesi ve daha sonrasında hapishane haline getirilen Castel Sant Angelo (San Anjelo Kalesi) da gündüz feneri rotasına konulması gereken yerlerden birisi.

Hem turistik, hem artistik bütün bu yapıların hepsi, teker teker tarihte çok önemli bir yere sahip. Kendinizi bütün bu yapıların içinde, tarihin tozlu sayfalarında kaybetmiş gibi hissediyorsunuz. Mimari açıdan da görülmesi gereken, hem eğlenceli, hem kültür patlamalı, hem romantizmli, hem, hem, hem… bir şehir Roma. Gidin, görün, herkese anlatın diyorum. Turistik atraksiyonlara bir de yeme, içme, gezme, dans etme matraksiyonlarını da ekleyeceğim, gelecek haftanın yazısı  “Akşam Sefası” başlığımla anlatacağımı hepinize duyuruyorum. Esen kalın…

Barzo Ömer’e selamlar

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale