X
    Kategoriler: EXPLORE UP

Roma Günlükleri: Akşam sefası

Roma Günlükleri: Akşam sefası

Yazının başlığına bakınca sadece akşam aktiviteleri anlatacağım sanılmasın. Gündüzün turistik aktivitelerini bitirdikten sonra keyif kısmına geçtiğimiz için Akşam Sefası’yla karşınızdayım. Bir şehrin bel kemiği; restoranları, barları, kafeleri ve daha bir sürü şeyleridir. “Bir şehri ziyaret edip de onun etinden, sütünden yararlanmadıktan sonra ne işe yarar o gezi, değil mi?” Diyerekten bu hafta Roma’nın yeme- içme-gezme üçgeninde kaybolalım beraber istiyorum. Üç haftalık serimizde Roma’yı serdik, düğdük, bu hafta da çözüyoruz!

  

Antonini mamulleri – d’Oret mamulleri

Kahvaltı Candır!

Günün ilk ve en önemli besininden, kahvaltıdan başlayalım. Allahım bir yer var ki, kıtlıktan çıkmış gibi yiyecek, doyduktan sonra bile bünyenizi zorlamak durumunda kalacaksınız. Antonini; Roma’nın kahvaltıda tavan yapan noktası bana sorarsanız. Küçük küçük sandviçler, minik minik tiramisular, ufacık tefecik pizzalar, mini mini tartlar, lingo lingo şişeler… Anlata anlata bitiremeyeceğim, lezzet ve çeşitlilikte bir ziyafet çekmek için, burayı sakın ama sakın pas geçmeyin. Bu seyahate beraber çıktığım kadim dostlarımdan pasta kokulu, kurabiye esanslı kadınım; Burcu’nun Cihangir’deki pastanesi d’Oret; her zaman gönlümüzün sultanı olsa da, Antonini de kahvaltı rehberimize adını altın harflerle yazdırdı!

 

Pasta Kokulu Kadın d’Oret i Antonini’yle aldatıyor

Vatikan’ı gezdikten sonra, ara sokaklarında kaybolduğumuzda karşımıza çıkan tipik bir İtalyan restoranı; Borgo Nuovo’da bir öğlen yemeği yedik ki dillere destan. Arada derede kalmış, benim için en önemlisi turistik olmayan ve inanılmaz makarnalar, salatalar, etler, tavuklar, neler neler ve de leziz ev şarapları yapan kendi halinde bir restoran. Hem Trip Advisor da önermiş, hem de içeride tam İtalyan hanımefendileri ve beyefendilerini bulmak mümkün. Bir tek  wi-fi yok, o da olmasın zaten. İki dakika telefonu elinizden bırakıp, muhteşem yemeklerin ve keyifli sohbetin tadına varın.

İtalya deyince, şarap, makarna, pizza, tiramisu, kahve ve yakışıklılar akla ilk gelen anahtar kelimelerdendir. Ben ille de araya sıkıştırırım o yakışıklıları, çünkü sıkışmayacak gibi değil kardeşim. Sokaklarda şık giyimli kadın ve erkekler görmek insanın içini açıyor adeta. Hem bu kadar yakışıklı/ güzel olup, bir de kahvaltıdan sonra şaraba başlayan, gülüşlerine kurban olduğum İtalyanlar, öz güvende patlama yaşıyorlar haliyle! Allahın makarnası deyip geçmemeli! Bizim milletimiz de ne yemekler yapar, masaları donatır, ama şu bekar yemeği, öğrenci yemeği; makarna bu kadar mı güzel yapılır yahu! İşte bunun için her kafede ayrı çeşit makarna yemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Günaydın Roma

Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır!

Gün içinde kahve içmeden duramam diyenler için de bir sürü seçenek var Roma’da. En güzellerinden biri Cafe Museo Canova Tadolini. İspanyol merdivenlerinin çok yakınlarında, İtalyan heykeltıraş Canova Tadolini’nin atölyesini kafeye çevirmişler hayal güçlerine kurban olduğum İtalyanlar. Günün her saatinde ayakta, hızlıca bir kahve höpürdetmek için bile gidilebilir. Dev heykellerin arasında kahve içmek güzel bir deneyim olacaktır. Pantheon’un oralardaki Piazza Sant’Eustachio’daki Cafe Sant’Eustachio da Roma’nın en iyi kahvecisi diyor dostlar, Romalılar! Bir de adını hatırlamadığım ama Kolezyum’dan çıktığınız anda, üst tarafta gözünüze çarpacak iki tane kafe var yan yana. Onlardan birinde de, Kolezyum manzarasına nazır bir kahve için derim. Çok keyifli olacaktır…

Freni e Frizioni’de

Yiyelim, içelim, tatlı yiyelim, tatlı konuşalım…

Roma o kadar keyifli bir şehir ki, sabah kahvaltı ettikten sonra, düğüm bölümündeki turistik atraksiyonları yaparken arada bir kahve patlatıp, ardından öğlen yemeğini bir şişe şarap eşliğinde yemek, sonra turist atraksiyonlarına devam edip arada bir kadeh şarap daha patlatmalı. Ardından atraksiyonlara devam edip, aperativoya gitmeli! Aperativo da İtalyan kardeşlerimizin happy hour’ u diyebiliriz. Akşamüzeri 18:00-20:00 arasında sadece içeceklerini ödedikleri, açık büfeden patlayana kadar yemek yedikleri bir konsept. Bence harika bir buluş, ama bunu Türkiye’de yaptığımızı bir düşünsenize. “Açık büfe bedava ama” diye diye bütün büfeyi yer bizimkiler vallahi. Aperativo’nun kalbi de Trastevere bölgesi diyor genç Romalı kardeşlerimiz. Bu bölgedeki Freni e Frizioni de en kral aperativo mekanlarından biri. Yani yine değinmeden edemeyeceğim, işletmecisinden, sahibine, garsonunda, barmenine HERKES NASIL BU KADAR YAKIŞIKLI OLABİLİR Kİ YAA! Yani bunu gerçekten son kez söylemek istiyorum ama bodyguardlara, çöpçülere, taksicilere, öğrencilere, ağabeylere, amcalara… hepsine ömrünüzü feda etmek isteyebilirsiniz kadınlar. O nedenle kız kıza gidin, demedi demeyin! Benim için Aperativo’nun en güzel kısmı Freni e Frizioni’de Brezilyalı kardeşlerimle karşılaşmam oldu. Bilmeyenler için söyleyeyim, Brezilya benim ilk 17 yaşında bir süre kalıp aşık olduğum, o günden beri gidemedikçe sıla hasreti çektiğim ana vatanımdır. Bunu da detaylı olarak ilerleyen haftalarda anlatırım zaten… Aperativo’da canlı müzik yapan tatlı hemşehirlilerimle birlikte, şarkılar, türküler söyleyip, samba yapmak inanılmaz keyifliydi! Elinizdeki son içkilerle buradan çıkıp, ara sokaklarda yürüdüğünüzde Piazza Santa Maria in Trastevere denen meydana ulaşabilirsiniz. Buradaki Asmalımescit barları tadındaki bir sürü bardan birinde içkilerinizi içmeye devam edebilirsiniz…

Brezilyalı kardeşlerimle
Draft Book

Daracık daracık sokaklar, kızlar misket yuvarlar tadında etrafta dönüp dolaşırken, ağzınız, diliniz kuruduğunda kızlara yalvarmadan bir iki kadeh şarap patlatmak için de Piazza Navona’nın ara dere sokaklarının oralarda Draft Book adında bir bar çıkacak karşınıza. Küçük barı, bir oturma grubu ve raflarından taşan kitaplarıyla o kadar tatlı ve orijinal bir yer ki, kalkmak istemeyecek ve bütün kitapları okumak isteyeceksiniz. Bu arada, bana sorarsanız Piazza Navona’nın ana meydanındaki kafelerde hiç vakit kaybetmeyin. Çünkü çok turistik olduğu için hem gereksiz pahalı, hem de tek tip yerler. Ama ara sokaklara girdiğinizde gözünüze çarpacak yerlerin hepsi birbirinden güzel…

Yine İspanyol merdivenlerinin yakınlarındaki Gusto’da öğlen ya da akşam yemeği yiyebilirsiniz. He Gurme Shop’u var, öğlenleri açık büfe, fix menü seçeneği ve pizza ve şarap bar seçenekleriyle çok çeşitli bir yer. Piazza San Lorenzo in Lucina meydanının ara sokaklarındaki Matricianella da tipik, ufacık tefecik, kırmızı-beyaz pöti kare örtülü bir İtalyan restoranı.

Fiko’da

“Trevi’ne Trevi’ne Trevi’ne bandım, bedava mı sandın, para virip aldım” şarkısını söyleye söyleye, ünlü Aşk Çeşmesi; Fontana di Trevi’ye doğru gidin. Hemen yanındaki küçük dondurmacılarda dondurma yemeden de etmeyin. Sırtınızı Aksaray’a verir gibi Pantheon’a sırtınızı verip yürüdüğünüzde karşınıza çıkan meydan; Via della Madalena’nın oralarda da keyifli ortamıyla Ristorante Maccheroni ve yine yakınlarındaki, tereyağlı -parmesanlı Fettucine Alfredo’suyla meşhur Ristorante Alfredo’da da bi şeyler yiyebilirsiniz. Yine Pantheon yakınlarındaki meşhur dondurmacı Giolitti’de de dondurma yalayabilirsiniz. Via del Governo Vecchio üzerinde Dal Paino adındaki salaş pizzacıda da pizza yerseniz, başka yerde pizza kıtırdatmanıza gerek kalmaz. Çünkü, gerçekten çok lezzetli. Makarnaları ve tatlıları da bir o kadar lezzetli ama. Ben başka yerlerdeki pizzalara bayılmamıştım, ama burada yiyip, bayılabilirsiniz. Via della Pace üzerindeki Cafe Della Pace’de tatlıları mıncırıp, aperativoya katılabilirsiniz. Buranın hemen köşesinde olması lazım ama yanlış hatırlıyorsam topuklarıma sıkmayın. Bar del Fico, nam-ı değer Fiko’nun Yeri’nde de aperativoya gidin mutlaka. Dekorasyonu ve tarz çalışanlarıyla çok çok  karizmatik bir mekandı.

Fiko’nun Yeri
Shari Vari Live

Roma’nın gece hayatı çok bombastik bir o kadar fantastik değil açık konuşacağım. Bizim şansımıza Shari Vari’de o gece canlı müzik vardı. Bir grup delikanlı çıkıp, Latin’den Reggae’ye, 80’ler-90’lar hitlerinden, güncel pop şarkılara bir şakıdılar ki anlatamam. Şansımıza sağlık, acaip eğlenceliydi. Haykıra haykıra şarkı söyleyip, tepinebildik. İnşallah siz de denk gelirsiniz… Başka bir akşam gittiğimiz La Maison’da adeta hayal kırıklığına uğradığımızı söylemeliyim. Çünkü hem müziğin sesi çok kısıktı hem de biz Sean Paul’ün  “Shake that thing” şarkısını bayağı bir süre önce tükettik be kardeşim. Yani kısık sesli, eski hip-hop, R&B hiç olmadı diyeyim size. Ama onun dışında benim gidemediğim ama Romalı gençlerin tavsiyeleri dinlenebilir. Burdan buyurun: Salotto 42, Societe Lutece, Shaki Wine Bar, Le Coppelle e Coco, Bloom, Isola Tiberina, Supper Club, Art Club, Cabala. Bunlar hep bar, aperativo, gece klüpleri. Araştırıp, intikal edebilirsiniz…

Shari Vari’de

Vallahi yemedim, yedirdim, içmedim, içirdim. Artık ben daha ne yapayım! Gittim, üç günde senin yüzünden obez oldum, döndüm de demeyin. Memleketteyken biraz dikkat edin, her şeyi yemeyin ki Roma’ya gidince kendinizi bile yiyebilin. Tatilde rejim olmaz derler, Roma’da hiç olmaz. Gönlünüzce yiyin, için, bana da bir kadeh kaldırın, ödeşiriz… Hadi keyifli tatiller…

Önemli Detaylar:

  • Sabah kahvaltıda Baba denen Rom’lu tatlıyı, öğlenden itibaren de şarabı basan İtalyan’lar kafaları uçak, özgüvende tavan yapıp, fingirikliğin de hakkını veriyorlar. Ama çok tatlılar be, siz de yiyin, için, iki sohbet edip, kırıtın!
  • Daha önceden de uyardım. Bir Romalı’ya yol sormayın. Artık şaraptan mı, babadan mı, coğrafi bir özellik mi bilemem ama hepsi oryantasyonunu kaybetmiş! Siz de onlara bir şey sorup ambale etmeyin adamları…
  • Kolezyum’un çıkışında bir grup Gladyatör fotoğraf çekmek için sizleri bekliyor. Ama bu kadar tatlı, neşeli ve komik olamazlar. Onlarla biraz vakit geçirin derim. Bir tanesine elim çarptı, elimi tutup “dokun bana, ben gay’im” dedi. Artık neyin kafasını yaşıyorsa…
  • Sevgilinizi kolunuza takıp giderseniz çok romantik bir tatil yapabilirsiniz. Ama bakın, erkek erkeğe gidilecek yer çoktur, ama kadın kadına aynı şey geçerli değildir. Diyorum size, çok yakışıklılar. Ama bak çok yakışıklılar. Kız kıza gidin işte. Tamam mı?
Ben havaalanının rahat olanını severim

Yazarın tüm yazıları için tıklayın.

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale