Biz; oluşturduğumuz rezonans alanıyla derinlerimizle titreşen matriks gibiyiz. Dışarıya, özümüze uygun bilgiler göndererek, bununla uyumlu her şeyi yaşamımıza çekeriz. Yani aslında çevremiz için bir nevi “okuma aygıtı” diyebiliriz. Neler yaşadığımıza, başımıza gelen olaylara bakarak, yaşadıklarımızı gözlemleyerek kendi iç kodlarımızı rahatlıkla görebiliriz. (s:115)
Mesela, eğer sürekli kendimizi değersiz hissettiren olaylar yaşıyorsak, bize değersiz hissettiren arkadaşlarımız var ise çevremizde; rezonans kanununa göre kalbimizden şöyle kuvvetli bir inanç yaymaktayız: Ben değersizim!
Hatırlayın; bizimle uyumlu olmayan hiçbir titreşim hayatımızda var olamaz. Evrenin matematiği böyle işliyor!
Yazılarımı düzenli takip edenler eski yazılarımdan bilirler; hep verdiğim bir örnek dönem vardır hayatımdan: İki ayrı işsiz olduğum dönem.
Bir tanesinde kendimi o kadar kötü, boş, işe yaramaz hissediyordum ki içimde; benimle buluşan tüm arkadaşlarım da bana hep bu şekilde yaklaşmıştı o dönem. “Ne yapıyorsun ki bütün gün? Sıkılmıyor musun? Çalışmayınca insan kendisini boş hisseder…” gibi tüm yargılayıcı tavırları üzerime çekmiştim çünkü içimde ben kendimi çılgınca yargılıyordum. Kısır döngü gibiydi; onlar beni yargıladıkça daha da küçülüyordum, ben küçüldükçe başkaları kendini daha büyük görüp beni yargılıyordu.
İkinci işsiz kaldığım dönem çok farklıydım. İçim rahat, kararımdan emin ve hayatımdan çok memnundum. Nitekim bir önceki dönemde beni yargılayan arkadaşlarım bu defa da beni çok kıskandıklarını, benim yerimde olmak istediklerini belirtmişlerdi. Tamamen aynı insanlardan bahsediyorum bakın! Her şey tamamen benimle alakalıydı. Yukarıda bahsettiğim gibi dışarıya bakarak da iç programlarımızı bu örnekte olduğu gibi rahatlıkla yakalayabiliriz.
Sevdiğimiz, sevmediğimiz, tanımadığımız, tanıdığımız; dünya üzerindeki tüm insanlarla birbirimize bağlıyız aslında. Arzu edenler gözlerinde canlandırmak için kalbimizden çıkan görünmez iplerle herkese ulaştığımızı, aynı zamanda başkalarından gelen görünmez iplerin de bize ulaştığını hayal edebilirler. Bu sebeple insanları etkileyebiliyoruz ya da insanlardan aynı şekilde etkilenebiliyoruz. Bu noktada küçük bir hatırlatma yapmak isterim: Bu sebeple aslında kendi merkezimizde, gücümüzde kalmak bu kadar önem teşkil ediyor; başkalarının oluşturduğu rüzgarlara kolaylıkla kapılmamak adına…
Hepimiz birbirimizin parçaları olduğumuz için birbirimizden etkileniyoruz derken şöyle bir örnek vermek isterim: Mesela bugün çok mutlu bir gününüzdesiniz. Kuşlar, böcekler, hayatınızda her şey yolunda. Derken iş yerinde samimi bir arkadaşınız birine kızmış, çok öfkeli ve size anlatıyor. Önünüzde iki yol var: Ya dinleyip konu hakkında düşündüklerinizi söyleyip gününüze sakin devam edeceksiniz ya da siz de arkadaşınızla beraber öfkelenip onun rezonans alanına gireceksiniz. Hatta belki şaşıracaksınız kendinize: “Ben iyiydim, nasıl böyle bir anda çok öfkelenebildim?” diye fakat şunu unutmayın: Sizde olmayan hiçbir titreşimle iletişime geçemezsiniz. Bilmediğiniz derinliklerinizde o öfke titreşimi demek ki varmış ki; her şey iyiyken o alanla kolaylıkla uyumlanabildiniz. Bu örnekle yine çevremizi “okuma aygıtı” olarak değerlendirebileceğimizi görebiliriz.
Çevremizden çok etkilenen varlıklar olarak çevremize aldığımız insanlar çok büyük önem taşıyor. Seneler önce annemin yakın bir arkadaşıyla otururken aynen şöyle demişti: “Gamzeciğim, seni mutlu etmeyen, sürekli yanında negatif konuşan insanlardan uzak dur. Ben hayatımda böyle insanları eledim ve o kadar huzurluyum ki; dene ve gör.” Hakikaten de sonra dediğini yapmış ve o enerji farkını gözlemlemiştim. Şimdi Rezonans Kanunu’nda da aynen bu durumdan bahsediyor: “Sizi destekleyen, saygı duyan, takdir eden insanlarla olun. Çevrenizde sizi motive eden insanlar olsun.” (s:122)
Aksi halde, istediğiniz kadar olumlama yapın, enerjinizi yükseltmek için fiziksel aktiviteler yapın; eğer çevrenizde sizin hayallerinize, içinizdeki güce inanan insanlar yoksa oluşturduğunuz rezonans alanı sürekli bozulacak, frenlenecek.
Şimdi biz kendimizi yükseltmek için bu kadar uğraş verirken, emek ve enerji harcarken neden başkaları tarafından kolaylıkla bozulmasına izin verelim ki?
Burada şu noktaya değinmek isterim: Çevremdeki insanları kaybederim, yalnızlaşırım diye korkmayın! Hem de hiç korkmayın! Biliyorum çevremize tabii ki ihtiyacımız var; yalnızlık sevimli bir duygu değil ama çevrenizde insanlar olacak diye kendinizden götürmeyin. Bilin ki siz titreşim alanınıza (rezonans alanınıza) konsantre olup yükselttikçe zaten hayata daha negatif bakan insanlar ister istemez gidecek ve bırakın gitsinler, tutunmayın. Çünkü bilin ki yeni enerji alanınızla uyumlu yepyeni insanlar girecek hayatınıza! Bunu çok rahatlıkla söyleyebiliyorum çünkü tecrübeyle sabit. Bizzat ben kendim böyle bir dönem yaşadım ama o hayatımdaki insanlar elenip bir süre korkmadan yalnız başıma kaldıktan sonra sahiden de hayatıma yepyeni, parlak, hayatıma yeni girmelerine rağmen bana inanan, güvenen, destekleyen müthiş insanlarla dost oldum.
Şimdi bu hafta siz bir dikkat edin bakalım. Bir yanınız bir köşede gözlemci olsun. Hayatınızdaki olaylara, çevrenizdeki insanlara bakın. Gözlemleyin. Arzu ederseniz yazın; yazarak görmek daha kolay oluyor. Sonraki adım ise yine size kalmış. Olduğunuz halden memnunsanız harika! Devam! Fakat bir yerlerde hoşnutsuzluklarınız varsa, haydi bunun için minik de olsa bir adım atmaya ne dersiniz?
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Rezonans kanunu 2: Düşünce gücüyle gerçekten iyileşebilir miyiz?