X

Rekabetçi misiniz: Bu yanınızı nasıl olumlu bir şeye dönüştürebilirsiniz?

2019 yapımı Ford v. Ferrari (Asfaltın Kralları) filminin en düşündürücü sahnelerinden biri; kendimizi yerine koyduğumuz ana kahramanın, bağlı olduğu şirketin amacı ile kendi bireysel amacı arasında kaldığı ve hepimizi biraz hüsrana uğratan karar anı sanırım. İzlememiş olanları düşünerek, burada detaya girmiyorum ancak bu olayın, en işbirlikçi ve esnek olanımızda bile o anda bir hayal kırıklığı yarattığını tahmin ediyorum. Ana kahramanın bizi üzmek pahasına verdiği olgun karar ise, bence şapka çıkarılmayacak gibi değil. Yine de bireysel amacından, yani kişisel ödülünden vazgeçmek, olayların en sıcak olduğu anda durup aklıselim ile davranmaya çalışmak herkes için her zaman kolay olmasa gerek.

Rekabetçilik ve işbirlikçilik, bir eksenin iki ayrı ucu gibi duruyor. Bir kişilik özelliği denebilir. Ya da kimilerimiz için durumsal olarak ortaya çıkan bir davranış. Eğer böyle bir eksen varsa, ben hayatımın çoğunu işbirlikçi tarafta geçiren, enerjisini ve motivasyonunun bundan alan, yani işbirlikçi yaklaşımı değerlerinden biri olarak tanımlayanlardanım. Tam da bu yüzden, uzun süredir diğer ucun nasıl bir şey olduğunu, neye benzediğini ve hangi durumda nasıl bir işlevi olduğunu daha çok merak ediyorum. Öyle ya, bir davranışı sürdüren kişi, ondan mutlaka bir fayda elde ediyor, bir ihtiyacını gideriyordur ki o tutum devam etsin. Ben de bu konuyu önce bir podcast yayınında meslektaşlarımla ele aldım (buradan dinleyebilirsiniz), orada değinmeye fırsat olmayan kısmı da burada yazıyorum.

Rekabetçi olmak ile genelde kastettiğimiz, bir tarafın diğer taraf(lar) karşısında daha iyi sonuç almak istemesi ve bu amaca yönelik bir tutum içinde olması. Yarışmak dediğimiz şey, bir bakıma ve amacı yarışmak olan alanlarda, örneğin sporda ya da oyunlarda sakıncası olmayan, pek çok faydayı, ilerleme ve öğrenmeyi içeren bir olgu.

Ancak hepimiz biliriz ki; ortada düzenlenmiş bir yarış olmadığı hallerde de bu şekilde hisseden ve davrananlarımız var. Bu şekliyle rekabet, referans noktasını kişinin kendisi dışından aldığı için, pek olumlu bir işleve sahip değil gibi görünüyor. Kişinin kendi performansı için sürekli başka rakiplere ihtiyaç duyması, bunu bulamadığında demotive olmasını getirebilir. Ayrıca, kendi benliğini ve değerini başkalarıyla kıyas yaparak tanımlıyor ise, er ya da geç başka ciddi sorunlar doğacaktır. Üstüne üstlük, eğer kazanmaya çok odaklıysa, diğerlerine karşı doğal üstünlüğünün bulunduğu durumlarda gelişme ve ilerleme isteği duymama ve böylece kimi alanlarda belki de yerinde sayma anlamına gelecek, hatta yeni ve fırsatlar içeren kimi ortamlardan kaçınmaya kadar gidebilecektir.

Bu kaybetmekten hoşlanmama özelliği ise, baskın olduğunda pek çok sağlık sorununa yol açıyor. Bunu kanıtlayan çeşitli araştırmalar literatürde var. Ancak rekabet içinde yaşanan kayıplar, olumsuz duygusal anlamlar verilmeden süreç iyileştirmede kullanılırsa, yani hepsine birer öğrenme fırsatı olarak bakılırsa, strese ve sorunlara yol açmaması mümkün. Hatta kaybetmenin, kazanmak kadar doğal ve sıradan bir durum olduğunu, bu kadar kaçınılası bir şey olmadığını, değerimizi azaltmadığını içselleştirebilmek gerçek bir büyüme adımı olabilir. Bu bakış açısına alışkın değilsek, rekabette kaybettiğimiz anlarda hangi duygu durumunda olduğumuzu fark edip adını koymaya başlamak, iyi bir egzersiz olabilir.

Yukarıda bahsettiğim şekilde olan, yani taraflar arasında yaşanan rekabetin olumlu bir şey olarak anıldığı tek bağlam ekonomi. Rakip firmaların rekabetinin tüketiciye fayda sağlaması, ya da daha iyisini yapmak için yarışan insanların inovasyonu tetiklemesi, buluşların ve faydalı çıktıların oluşması gibi. Ancak söz gelimi, bir işyerinde yükselmek için yaşanan rekabetin, o işyerine her zaman fayda getirdiğini söylemek neredeyse imkânsız. Çünkü bu amaçla yarışan insanlar, doğal olarak kendilerini hedef pozisyona getirecek her faktörü kullanma eğiliminde oluyorlar ve bu faktörler nadiren kurumun ve diğer insanların esenliğiyle ilgili oluyor.

Rekabetçilik, kişinin kendi içinde olduğunda ise daha olumlu değerlendirmek mümkün. Başkalarıyla rekabete daha yatkın olan ve bundan beslenen kişilikler için, bu versiyona adapte olmak çok iyi bir fikir olacaktır. Bu şekliyle, çevreye zarar vermeyen, ilerlemeye izin veren, öğrenme ve gelişmeyi kapsayan bir şekle kavuşuyor. Kendimize hedefler koymak, yapamadıklarımızı inceleyip yeni keşiflerde bulunmak, hedefe giden yollarda neleri değiştirmenin iyi olacağını düşünüp bulmak gibi bir tutumdan bahsediyorum.

Burada ise şuna dikkat etmekte fayda var: Kendiyle rekabeti yıkıcı bir şekilde yaşamak, yani kendine koyduğu hedeflerde başarısızlık yaşayınca demotive olmak ya da kendini acımasızca eleştirmek de yine konuyu sürdürülebilir ve faydalı olmaktan uzaklaştıracaktır. Bu tarz yaklaşıma alışkın olmayanlar için de özşefkat konusuna eğilmek ve pratikler yapmak, yeni açılımlar getirecektir.

Rekabet, biyolojide organizmaların gelişmek, beslenmek ve üremek gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken kaynakların kıt, ya da bunlara erişimin eşit olmamasından ortaya çıkan yıkıcı durum olarak tanımlanıyor. Bunu kendi hayatlarımıza yansıtırsak, rekabet etmeye ne kadar zorunlu olduğumuz, amaca giden yolda neleri mubah saydığımız, tutumumuzun kendimize ve çevreye etkileri, üzerinde durup biraz düşünmek için iyi konular olabilir. İlerleme ve gelişme isteğimizin kökeninde yeni keşifler merakının mı, yoksa eksiklik hissinin mi bulunduğu da önemli bir husus. Çünkü, eksiği tamamlama zorunluluğu kaynaklı davranışın tadı ve kokusu, istek ve meraktan olan davranışınkinden farklı olacaktır.

Tat ile kastettiğim, rekabetçi davranışın kişinin kendisine hissettirdiği. Koku ise, rekabetçi kişinin bulunduğu ortama yaydığı, diğerlerince algılanan etki. Böylece, rekabetin etiğine girmiş oluyoruz. Ana hedefin gelişmek olduğu durumlarda, rekabet gelişim için sadece bir araç haline geliyor. Bu şekilde, kazanmayana da olumlu sonuçlar getirir. Örneğin, mesleki anlamda ulaşmak istediğiniz yer için ister kendi önceden yaptıklarınızın ötesine geçmeyi, isterse başarılı olan başka birinin yaptıklarının daha iyisini yapmayı hedefliyor olun, eninde sonunda mutlaka yeni şeyler üretmiş, öğrenmiş, yani gelişmiş olursunuz. Ancak ana hedef gelişim değil de kazanan olmak olduğunda işler değişiyor.

Bu durumda ister istemez, ne pahasına olursa olsun o pozisyona ulaşmak, gelişimin önüne geçecektir. Örneğin yapmadığınız işleri yapmış gibi gösterirken, başkalarının fikir ve bilgilerini kendinize mal ederken, ya da rakip gördüğünüz kişi hakkında dedikodu ve asılsız iddialarda bulunurken bulabilirsiniz kendinizi. Etik önemlidir, çünkü amaca ulaşmak için bencilleşen insanın hem başkalarına, hem de mesleğine ve işine zarar vermesi ihtimali vardır. Bu nedenle, ancak etik değerler varlığındaki rekabet, olumlu bir kavram olabilir. Ne pahasına olursa olsun kazanmak güdüsünü etik rekabetten ayırmak bu nedenle önemlidir. Bu güdünün, sahiplerine başarı getirdiği görülmüş olmakla beraber, pozisyonlarını kaybetmeleri de hep aynı güdünün etkisiyle olmaktadır. (Yöneticilikten sporculuğa çok çeşitli örnekleri ve hatta ünlü isimleri Carol Dweck’in “The Mindset / Aklını En Doğru Şekilde Kullan” kitabında bulabilirsiniz.)

Farklı profillerin birbiriyle sorunsuz idare edebilmesi gereklilik olarak karşımıza çıkıyor sıklıkla. Hele ki iş ortamında ve ekip halinde çalışılan durumlarda. Rekabetçilik – İşbirlikçilik ekseninin farklı taraflarında yer alanlar için aşağıdaki öneriler işe yarayabilir. (Not: Burada bahsettiğim rekabetçi profil, etik değerler çerçevesinde kalan rekabetçi profildir.)

Rekabetçi kişi ile çalışmakta olan işbirlikçiler için

Empati kaslarınızı çalıştırmakla başlayın. Karşınızdaki kişinin rekabet ile yakıtını bulduğunu anlayın. İhtiyacının kendisiyle ilgili olduğunu ve ana odağının siz olmadığınızı fark etmek, gerilim hissetmenizi engelleyecek, iletişimde yanlış yorumlamaları da azaltacaktır. Öte yandan, gelişmek istediğiniz alanlar için, bu kişinin iyi yaptığını düşündüğünüz şeyleri gözlemlemeniz ve uygun bulduklarınızı denemeniz, hatta daha iyisini yapmaya bakmanız, ikinizin de faydasına olan olumlu bir ilişkiye fırsat verebilir.

İşbirlikçi kişi ile çalışmakta olan rekabetçiler için

Kendi performansınızı dış referanslarla değerlendirmekte olup olmadığınıza bakın. Eğer bugüne kadarki stiliniz bu şekildeyse, şunu fark etmek işinize yarayabilir: Karşılaştırmalar aslında anlamsızdır. Çünkü insanlar asla tamamen aynı koşullarda olamaz. Benzerliklere bakıp yanılmaktansa, gerçekte elma ile armutu kıyaslamakta olduğunuzu fark edin. Bunun yerine, daha anlamlı olanı seçin: kendinizi ve aslında daha önceki halinizi rakip gibi ele almaya başlayın. Her seferinde bir öncekinden daha iyi ne olabileceğinize, nerelerde onu geçebileceğinize odaklanın. Önünüzde çok daha çeşitli ve yeni fırsatların açılacağını görebilirsiniz.

Eğer ekip arkadaşınız ile yine de tatlı bir rekabete giresiniz geliyorsa, işbirlikçi öneri ve aksiyonlar konusunda onunla yarışmayı deneyebilirsiniz. Örneğin yardım etmek, yardım istemek, bilmediğiniz şeyleri söylemek ve size bir şey öğretmesini istemek gibi…
Görüldüğü gibi; her iki profil için de gerekli olan başlangıç noktası, tarafsız ve merak eden bir gözle karşı tarafı incelemek ve filtresiz olarak algılayabilmek. Bunu yapmaya ne kadar yaklaşırsak o kadar yeni farkındalık elde ediliyor ve farklı adımları atmak mümkün oluyor. Bunun için de kendi bakış açımızı, varsayımlarımızı ve olmazsa olmazlarımızı biraz esnetmeye ya da bir süre için kenara bırakmaya istek gerekiyor.

Karşımızdaki kişinin etik değerlere dikkat ettiğini, bel altı vurmaya meraklı olmadığını görüyorsak bir fırsat var demektir. Böyle kişiler, yaptıklarınız veya söylediklerinizi size karşı koz olarak zaten kullanmaz ve her zamankinden farklı atacağınız adımlar aranızda güven ortamı oluşur. Güven ortamının bereketli zemini ise her zaman ve her yerde çok meyveler verir.

Rekabetçilik ile ilgili okumak isteyenler için:
https://www.huffpost.com/entry/the-pros-and-cons-of-havi_b_9312356
https://www.simplypsychology.org/personality-a.html
https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1877042813027110

İlginizi çekebilir: Birlikte öğrenme deneyimi: Öğrenme grubunuzu oluştururken dikkat etmeniz gereken 7 nokta

Ece Ağabeyoğlu, ACC: 1998 – 2014 arasını kapsayan tam zamanlı kurumsal çalışma döneminde sigorta ve bankacılık sektörlerinde satıştan risk analizine, oradan eğitmenliğe ve koçluğa uzanan yerli ve küresel kurumlardaki yolculuğunda giderek iş tatmini ve insana merak saldı. Örgütsel Psikoloji alanında danışmanlık, profesyonel koçluk, eğitmenlik, iş ve meslek danışmanlığı şapkalarını taktı. Son yıllarda denge kavramına ilgi duyuyor. Ece, kurumsal eğitimler vermenin dışında, kendi yolunu kendi çizmek isteyen bireylere meslek seçimi, kariyerdeki adımlar ve iş tatmini gibi konular etrafında destek veriyor. Öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale