5.000 yılda değişen dünyada, değişmeyen tek şey hepimizin sağlıklı olmak istemesi galiba.
Kendi ellerimizle bozduğumuz dünyada, kendimize daha iyi bir dünya yaratmak için kursların, eğitimlerin, kişisel gelişim öğretilerinin peşinden koşuyoruz. Sosyal medya ile gelişen trendleri takip ediyor, yeni gelişen her konuda fikir sahibi oluyoruz. Sokakta koşturan, iş yerinde heyecanlanan, trafikte sıkılan bizden, başka bir biz var buralarda.
Ölçüsünü, kıvamını ne kadar tartıyoruz bilmiyorum ama, hepimiz kendimize yeni dünyalar yaratıyoruz.
Benim hikayem de böyle başladı aslında. Kişisel gelişim hikayesi değil ama bir kariyer gelişim hikayesi baktığınızda. Kendime yeni bir meslek yaratmak, yeni bir yaşam koşulu oluşturmak istedim. Eğer 41 yolun yarısına yakınsa, ben hayatımın geri kalan yarısını metropol hayatında geçirmemeye karar verdim. Mavinin daha mavi, huzurun gerçek huzur olduğu bir yer benim için kafi idi.
Kendi yeteneklerimin üzerine neyi ekleyebileceğime bakarak, insan bedeni üzerine bir şeyler yapmaya karar verdim. Bu süreçte bir arkadaşım sayesinde Ayurveda ile tanıştım.
Kendi hedeflerim doğrultusunda önce istediğim okulu bitirdim. Sonra sadece Ayurvedik beden terapi öğrenmek için yola koyuldum.
Yani bu yola düşerken aklımda bu işin sağlık tarafı, spiritüel tarafı falan yoktu.
Sadece ideallerim ve hedeflerim vardı. Yola bu niyetle çıktım. Yaşamsal deneyimleri cebime koyacağıma çok emindim. Ama hayatımın akışını böyle değiştireceğini, kendimi “Sağlıklı Yaşam” dünyasının içinde bulacağımı hiç düşünmemiştim, kurgulamamıştım.
Geçen sene 35 gün Hindistan seyahatimde önce insanların hayata hiç de benim baktığım pencereden bakmadıklarını gördüm.
Hayatı basitleştirmenin kolay olduğunu anladım. Renklerin gücüne inandım.
Sadeliğin eşya ve kıyafetle olmayacağını fark ettim.
Çaba ve kader arasındaki dengeyi kabullendim.
Bunların bir kısmı çok hızlı gelişirken, bir kısmı zamanla fark ettirdi kendini.
Fakat 35 günlük hikayede iki detay kendini çok hızlı gösterdi:
- Renklerin anti depresan etkisi.
- Herkesin sözleşmiş gibi “Oooo lütfen bayan, sakin olun, yavaş yavaş hallolur her şey” diyerek telaş havasını yok etmesi (bendeki sadece İstanbul alışkanlığı ile gereksiz telaştı tabii ki).
Sonrasında kendiliğinden gelişti zaten her şey.
Temel eğitimlerimi tamamladım.
Evime döndükten sonra araştırmaya, Ayurveda konusunda kendimi geliştirmeye devam ettim.
Konular derinleştikçe kendimi daha iyi hissettim. İyi hissettikçe daha derinleştirmek için çabalamaya devam ettim.
Tabii ki öğrendiklerim kendi hayatımı da zorlamaya başladı.
5000 yıllık bir bilimin gücüne inandım. Dünya ne kadar değişirse değişsin, insan fizyolojisi ve anatomisi değişmediyse (buna çok emin değilim) o masum insanların bir bildikleri vardı.
Öğrendiklerimi bir anda olmasa da, kendi bedenimi dinleyerek uygulamaya başladım. Coğrafi, fiziki farklılıkları düşünerek kendi doğrularımı bulmaya çabaladım. İyi hissettiğim her şeyi hayatımın merkezine alırken, ‘ehhh işte’leri değiştirerek, daha iyisini bulmaya çabaladım.
Yani kendi sağlıklı yaşam standartlarımı kendim yarattım. Ama tüm bunlarda rehberim yine kendi bedenim oldu.
Her birimizin fiziksel, ruhsal ve spiritüel yapısı farklı ise sağlıklı yaşam bioritmi ve dengesi de farklı olmalı.
Tarifler, formüller aynı olsa bile hangi ölçülerde olacağı, çeşitlemeleri, ayrışmalarını kendinize göre yorumlamalısınız. Kendi bio ritminizi, metabolizmanızı dinlemeli, bedeninizin seslerine yanıt vermelisiniz.
Sağlığınıza böyle bakınca, çok sevdiğiniz bir meyvenin ya da sebzenin sizi ne kadar çok yorduğunu ve size iyi gelmediğini fark edeceksiniz. Yemekten ya da içmekten hiç hoşlanmadığınız ufak bir baharatın ise sizi ne kadar rahatlattığını, hayatınızı kolaylaştırdığını anlayacaksınız. İşte burada denge sizsiniz.
Beden ve zihin kendini iyi hissettiğinde size varlığını mutlaka gösterir.
Bütünsel sağlık; beden, zihin ve ruh dengesi ile gelir. Bu dengenin de ilk anahtarı bedeninizdedir. “Sağlam kafa sağlam vücutta olur” sözündeki gibi, bedenden sonra zihin sağlığı gelir. Mutlu beden, sakin zihin ruh sağlığını da birlikte getirir.
Yaşam koşullarınız, içinde olduğunuz ortam ne olursa olsun eğer kendinizi dinlemeyi öğrenir, size “neyin ve kimin hangi zamanlarda” iyi geldiğini fark ederseniz bütünsel sağlık için ilk adımı atmış olursunuz.
Sindirimi anlattığımız bölümde, sindirimin sadece yiyecekleri sindirmek olmadığını vurgulamıştık. Bedeninize girdi olarak kayıt olan her şey; yedikleriniz, duyduklarınız, gördükleriniz bedeninizde sindirilir.
Bu nedenle sağlıklı yaşam da sadece yedikleriniz içtikleriniz değil, hayatınızdaki tüm detaylardır.
Etrafınıza bu gözle tekrar bakın. Neleri görmek sizi mutlu ediyor? Nelerden yoksun olunca hayatınızda hiçbir şey değişmiyor? Kimlerden vazgeçebilirsiniz, vazgeçemediklerinizle hayat ne kadar kolay?
Tüm bunlar için bedeniniz, zihniniz size rehber olacaktır. Siz sadece dinleyin.
Sonrası sizin el ve gönül becerinize kalmış detaylardır zaten.
Ben Hindistan seyahatimden beri kendimi dinlemeyi öğrendim. “Neyin, kimin, hangi zamanlarda” iyi geldiğini daha iyi biliyorum.
Vazgeçebileceklerimi, vazgeçemeyeceklerimi, vazgeçmem için zaman isteyenleri ölçebiliyorum. Hepsi için kendime zaman tanıyorum.
Her şeyi bir anda değiştirmek için kendimi zorlamıyorum.
Çabanın kaderle olan dengesini kabullenmiştim, artık uyumuna da inanıyorum.
Siz de sağlıklı yaşam için önce kendinizi dinleyin. Ezberlerinizi bozun.
Kendi farklılığınızı yaratın.
Ama hepsinden önemlisi yeni yazıda buluşana kadar dengede ve mutlu kalın…
İlginizi çekebilir: Pitta’dan Vata’ya geçişin önlenemez dengesizliği