X

Regl sancıları için her ay tapınağa gitmek mi: Regl ve regl ağrısı konularına geniş bir bakış

Birkaç gün önce Hindistan’dan yeni biriyle tanıştım ve konuşurken Uplifers’tan bahsettim. Tahmin edersiniz ki wellness dendiğinde akla ilk gelen ülkelerden biri olan Hindistan’da yaşayan biri için iyi oluş pratikleri günlük yaşamın önemli bir parçası. Meditasyon, mindfulnes, yoga derken sıra Hindistan’ın ünlü tapınaklarına geldi ve konu konuyu açınca eski sevgilisini her ay ünlü tapınaklardan birine götürdüğünü anlattı. Ben de her ay gitmelerinin özel bir nedeni var mı diye sordum ve sebebin regl sancıları olduğunu öğrendim.

Görünüşe göre eski sevgilisi regl dönemlerinde çok ağrılı günler geçirdiği için tapınağı ziyaret etmesi gerekiyormuş, çünkü bu durum normal değilmiş ve bir çeşit ‘kötü güçler’, (kötü güçler diye çeviriyorum çünkü anlatırken evil, devil, evil eyes, bad lucks, whammy gibi kelimeler kullandı); onun ağrılarının sebebiymiş. Bu yüzden işten izin alıp her ay bir iki gün tapınağı ziyaret ediyormuş…

Dinlerken sence böyle düşünmesi normal mi diye sormak istedim ama sonra normalin tanımını kendi içimde yapamadığımı fark ettim. Yani, ağrılı regl dönemi geçirmek normalse neden ‘kötü güçlerin’ onunla uğraştığını düşünsün; ama yok normal değilse de o zaman ‘inanç’ gerçekten etkili bir değişken olabilir mi diye zihnimi kurcalarken normal yerine doğal kelimesini koymaya çalıştım. Evet, doğal dedim kendi kendime; çünkü birçok kadın ağrılı regl deneyimleri yaşayabiliyor… Şimdi de inançla nasıl bağdaştıracağımı bulamadım. Tanrı neden onun acı çekmesini istesin, neden böyle düşünsün diye sormak istedim ama bu seferde Hindistan’ın çok tanrılı oluşunu hatırladım. Hangi tanrıya göre soracaktım…. Kısacası soramadım ve şaşkınlığımla kaldım. Gönül sormak istedi ama dil engel oldu, diyelim.

Konuyu fazla uzatmadım, çünkü hem deneyimi yaşayan kendisi değildi; sadece bir yardımcı özneydi hem de belli ki ona göre de adet sancıları kötü güçlerin oyunuydu. Ah Hindistan, öyle yordun ki zihnimi. Yani, işten regl izni verebilecek kadar bu konuda açık ve destekleyicisin ama tanrılarını konunun dışında bırakamıyorsun… Her neyse, epey kafa karıştırıcı bir bilgi olmuştu benim için.

Düşününce belki bazıları için her ay tapınağa gitmek daha cazip bir seçenek olabilir; fakat regl ağrılarını hafifletecek farklı önerilere ihtiyaç duyuyorsanız sağlıklı beslenmeye özen göstererek, sıcak kompres uygulayarak, yoga ve meditasyon gibi çeşitli bedeni ve zihni rahatlatmaya yardımcı olan pratiklerden faydalanarak da bu sürecin olumsuz etkilerini hafifletmeyi deneyebilirsiniz. Ancak, belirtmekte fayda var ki baş edilmesi çok zor regl ağrıları yaşıyorsanız, ağrı kesiciler de derdinize çare olamıyorsa en iyisi uzman bir doktora danışmanız.

Regl vs. kalp krizi

Bu ilgi çekici sohbetin ve Hindistan’ın tapınakları hakkında edindiğim ‘ilginç‘ bilgilerin ardından Sasheer Zamata’nın konuşmasından bir kesite denk geldim. Konuşmasında, kadınların regl sancılarıyla boğuşurken hiçbir şey yokmuş gibi devam etmelerinin ne kadar gerçekdışı bir beklenti olduğundan ve artık doktorların menstrüel krampların kalp krizi kadar ağrılı olabileceğini kabul ettiklerinden bahsediyor. Ne kadar ilginç değil mi; kalp krizi kadar! İzlemek isterseniz linkini bırakıyorum:

Bu konuşma birçok etkileyici örnekten yalnızca bir tanesi. Her ne kadar regl konusu birçok ülkede bir tabu olarak sosyal statüsünü korumayı başarsa da tıpkı bu videoda olduğu gibi artık daha yüksek sesle ele alınıyor. Çünkü dikkat çekmek, farkındalık uyandırmak, çözümler, öneriler getirilmek isteniyor.

Belki hatırlarsınız bu konuşmada da yer alan kalp krizi kadar vurgusunu ilk olarak University College London‘da üreme sağlığı profesörü Dr. John Guillebaud yapmıştı. Elbette ki, bu söylemi kanıtlayan bilimsel bir araştırma şu an için yok; ancak bu dönemi çok ağır atlatan ve ağrı kesicilerin bana mısın demediği kadınları düşününce de çok da sıra dışı bir kıyaslama gibi görünmeyebilir. Hele bir de ağrıların yanı sıra beyin sisi, zihin bulanıklığı, konsantrasyon bozukluğu gibi şiddetli regl dönemlerinde ortaya çıkan diğer semptomları da göz önünde bulundurunca, gerçekten adet döneminin birçok toplumda ne kadar hafife alındığını fark etmek mümkün… Üstelik, WebMD‘ye göre 11 yaşından önce adet dönemi başlamış, kilo problemi olan, daha önce hiç hamile kalmamış, sigara ve alkol kullanan kadınlarda durum daha da ciddi; çünkü tüm bu faktörler kadınların çok daha ağrılı bir regl dönemi geçirmesine neden olabiliyor.

Sadece kadınları etkileyen bir durum olarak algılandığı için hak ettiği değeri görmeyen regl sancıları, birçok kadının doktorların kalp krizi ile kıyasladığı o ‘şiddetli ağrılar’la her ay mücadele etmesini gerektiriyor. Öyle ki; özel hayatlarından, profesyonel yaşamlarından, gündelik ev işlerinden feraget etmeden hepsini yapmaya çalışan birçok kadın aynı anda da adet dönemindeki sancılar, duygusal dalgalanmalar, hormonal değişikliklerle savaş veriyor ve ne yazık ki çoğu yakın çevrelerinden, özellikle de erkeklerden bekledikleri anlayışı göremiyorlar. Bu durumun sebebi ise ‘sessizlik kültürü’.

Birçok kaynağa göre bu kayıtsızlık, regl ağrılarını, endişelerini yeterince dikkate almama durumu, erkeklerin bu acıyı kıyaslayabilecek deneyimlerinin olmamasının yarattığı sessizlik kültüründen kaynaklanıyor. Özellikle tıp alanındaki araştırmalar adet sancılarını üzerine yoğunlaşılması gereken bir konu olarak görmüyor ve çoğu doktor –görünen o ki özellikle erkek doktorlar– bu ağrıları yeterince ciddiye almayabiliyor. Bu nedenle de kadın olmanın getirdiği doğal sürecin bir parçası olarak görünen regl sancıları hafife alınabiliyor.

Pek çok kadın adet dönemini sessizlik içinde acı çekerek atlatırken; American Academy of Family Physicians Dergisi’ne göre her 5 kadından biri günlük yaşamını olumsuz etkileyen regl acıları yaşasa da bu konu görmezden geliniyor. Yani, kalp krizi ile kıyaslansa bile onun kadar önemli görünmüyor. Üzücü olan şu ki; bu sessizlik kültürü hüküm sürdükçe kadınların adet döneminde çektiği ağrılar; empati, sempati ve anlayıştan çok uzakta kalmaya devam edecek…

Erkekler regl ağrıları hakkında ne düşünüyor?

Peki, gelelim erkeklere. Onlar, kadınların adet dönemleri, regl sancıları, duygusal iniş-çıkışları ya da bu dönemdeki hormonal değişiklikleri hakkında ne düşünüyorlar? Ya da regl dönemleri ile ilgili ne biliyorlar? Regl ürünleri satışı yapan İngiltere menşeli bir şirket olan Wuka, erkek katılımcılardan oluşan bir araştırma yaparak ortaya ilginç sonuçlar çıkarıyor:

Wuka’nın yürüttüğü çalışmaya katılan erkeklerin %50’sinden fazlası, kadınların her ay adet dönemi yaşadıklarını okulda öğrendiklerini belirtirken; geri kalan erkek katılımcılar da evde, ebeveynlerinden ya da kız kardeş veya ablalarından öğrendiklerini paylaşıyorlar.

Araştırmaya göre her 4 erkekten 1’i arkadaşları ve aileleri ile regl hakkında açıkça konuşmuyor; çünkü bunun utanç dolu bir konu olduğunu düşünüyorlar. Ancak, buna rağmen sevindirici haber şu ki; katılımcıların %89’u eşi, sevgilisi ya da kız kardeşi için herhangi bir yerden (market, eczane vb.) regl ürünleri satın alma konusunda rahat hissediyor.

Diğer yandan erkek katılımcılara adet döneminde olan bir kadın hakkında ne düşündükleri sorulduğunda, katılımcılar ikiye ayrılıyor: Bir tarafta, erkekler kadınların bu dönemde acı çektikleri için daha fazla ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyduklarını bildiklerini (hatta çikolata konusu dahil ); bu nedenle onlara daha sempatik yaklaştıklarını belirtirken; öte yandan diğer katılımcılar adet dönemine karşı nötr olduklarını, bir şey hissetmediklerini, bunu normal ve doğal süreç olarak gördüklerini paylaşıyorlar.

Oldukça ilginç paylaşımlar, değil mi? Wuka’nın araştırmasına benzer bir çalışma da Cosmopolitan’dan geliyor ve ünlü dergi, erkeklere regl hakkında ne düşündüklerini soruyor. İşte dikkat çekici o cevaplardan bazıları:

‘Kadın olmak çok zor.’, ‘Bunu duymak istemiyorum. La la la la…’, ‘Google’dan baktım. Ne olduğunu bilmem gerekiyor; kız arkadaşımın neler yaşadığını anlamak zor, çünkü erkekler için bir eşdeğeri yok.’, ‘Çok ciddi kavgalar!’, ‘Hayat bu.’, ‘Tabağımı lavaboda bıraktığım için azar işitirsem, regl zamanı olduğunu anlıyorum ve kendime çekidüzen veriyorum.’, ‘Regl zamanı olup olmadığını bilmek isterim, ki çikolata alabileyim.’…

Görünen o ki, çikolata ağır basan konulardan biri; ancak diğer görüşler biraz çelişkili. Erkeklerin bir kısmı bu konuda nötr bir tavır takınırken, bazıları da daha ilgili yaklaşabiliyor. Peki, erkeklerin yaklaşımı ya da düşünceleri önemli mi? Bir bakıma evet.

Eğer aynı evi, iş yerini, ortamı paylaşıyorsanız; romantik veya sosyal bir ilişki içerisindeyseniz bir kadın olarak adet dönemlerinde daha fazla empati beklemeniz mümkün. Ya da partneri, yakın kız arkadaşı regl sancıları ile boğuşurken onu önemsediğinizi göstermek isteyen bir erkekseniz konuya yabancı olmamanız şüphesiz ki çok daha iyi…

Ülkeler bu konuda neler yapıyor?

Erkeklerden biraz daha anlayış ve empati beklerken ülkelerden de beklesek? Bazı ülkeler, adet sancılarını ciddiye alıyor ve gereken önemi göstererek ‘regl izin günleri’ni sunuyor. Peki hangileri?

  • Hindistan’da yasal olarak kabul edilmiş regl izin günleri olmasa da öğrendiğim kadarıyla özellikle özel sektörde işverenler bu konuda insiyatif alarak kadın çalışanlarına ayda bir iki gün izin verebiliyorlar.
  • Endonezya, Japonya, Tayvan gibi Güneydoğu Asya ülkeleri de kadınlara özel bir-iki günlük izin hakkı sunuyorlar.
  • Afrika ülkesi olan Zambiya’da da kadınlarAnneler Günü’ olarak bilinen adet izni politikası sayesinde yasal olarak her ay bir gün izin alma hakkına sahipler. Hatta, işveren bu izni reddederse kadın çalışanın dava açma hakkı da var.
  • Biraz daha yakınlara gelecek olursak İtalya’da regl ağrı için kadınlara üç gün ücretli izin hakkı tanıyan bir yasa hazırlamış olsa da bu haktan faydalanabilmek için doktor muayenesi şartı bulunuyor.
  • İspanya da şiddetli regl ağrısı yaşayan kadın çalışanlar için izin hakkı sunuyor.
  • Ülkemizde ise işler biraz daha farklı. Türkiye’de yasal olarak kadın çalışanlara tanınan regl izin günleri olmasa da Zomato, İzmir Barosu ve Tunceli Belediyesi bu konuda örnek bir duruş sergileyerek kadın çalışanlara izin veriyorlar.

Daha birçok ülke regl izni konusunda yasa tasarılarına devam ederek global çapta bir farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Hangi ülkelerin bu gelişmeleri örnek alacağı ise büyük bir merak konusu… Son olarak, regl ürünlerinin pahalılığına dikkat çekerek işe yarayan adımlar atmaya başlayan ülkeler de var. ‘Lüks değil, ihtiyaç’ diyerek regl ürünlerini ücretsiz sağlayan İsviçre’den tüm okullarında ücretsiz ped ve tampon dağıtan Yeni Zelanda’ya uzanan daha çok yolumuz olduğu kesin.

İlginizi çekebilir: Dengeli yaşam sanatı Lagom’dan kadın-erkek eşitliği üzerine: Latte Babaları

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale