Radikal kabul: Kişisel gelişim ve kendini kabul paradoksunu çözmek mümkün mü?
Kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilmek hepimizin özellikle son dönemlerde üzerine sıkça düşündüğü bir konu ancak gelişimimizi sürdürebilmek ve idealimizdeki kişiye ulaşabilmek için yaşamımızda değişime yer vermemiz de en az kendimizi olduğumuz kadar kabul etmek kadar önemli. Radikal kabul kavramı, tam olarak bu iki temel ihtiyacın zihnimizde yarattığı tutarsızlık ve kararsızlık hissiyle başa çıkmanın formülü.
Hepimiz yaşamda ilerlemek, olabildiğimiz en iyi versiyonumuz olmak, kendimizi geliştirmek ve kişisel gelişimimize katkı sağlayabilmek için yaşamımız boyunca süregelen bir değişim ve gelişim sürecinin içindeyiz. Öyle ki, yaşam amacınızın ne olduğunu sorduğumuzda pek çoğunuzun vereceği yanıt olabildiğiniz en iyi versiyonunuzla başarı, mutluluk ve huzur dolu bir yaşam sürdürmek olacaktır. Kendimizin en iyi versiyonunu gerçekleştirmeye çalışırken özgüvenimizi, kendimize verdiğimiz değeri ve kendimizi sevmeyi ihmal edebiliyoruz. Diğer yandan da ünlü filozof Herakleitos’un da dediği gibi ‘Yaşamda değişmeyen tek şey değişimin kendisi.’ ve yaşamın değişken doğası içinde ilerleyebilmek için devamlı olarak değişmemiz, gelişmemiz ve kendimize bir şeyler katmamız gerekiyor.
Hafta boyunca kişisel gelişimin ve kendini kabulün yaşamımıza olan pozitif ve negatif yansımalarını detaylı olarak inceledikten sonra, kişisel gelişim ve kendini kabul paradoksunu çözümleyen radikal kabul kavramının bu ikileme nasıl bir çözüm getirdiğini sizlerle paylaşacağız. Ancak öncesinde, kişisel gelişim ve kendini kabul gibi iki temel insan ihtiyacının neden birbiriyle çeliştiğine gelin yakından bakalım.
Temel bir ihtiyaç olarak kişisel gelişim
Gelişim ve ilerleme hedeflerimize ulaşabilmek ve nihai yaşam amacımızı gerçekleştirebilmek için gerekli olan, en temel ihtiyaçlarımızdan biri. Pek çoğumuz değişimi seviyor, yaşamımızı kişisel gelişimine katkıda bulunacak ve değişime aracı olacak alışkanlıklarla doldurmaya çalışıyoruz. Daha iyi olabilmek için çabalıyor, idealimizdeki insana dönüşebilmek için başarılı ya da başarısız sonuçlanan pek çok yeni deneyime alan açmaya çalışıyoruz. Daha iyi, daha becerikli, daha yetkin, daha mutlu olabilmek için eğitimler alıyor; yaşamdaki tüm rollerimizi daha tutkulu, daha üretken, daha iyi bir insan olarak sürdürmeye gayret ediyoruz. Yaşam deneyimlerimizi çeşitlendirmeye ve hiç bilmediğimiz konularda yeni bir şeyler öğrenmeye dair içsel motivasyonumuz, kendimizi geliştirmemize ve ideal benliğimize doğru ilerlememize yardımcı oluyor.
Madalyonun diğer yüzü: Kendimizi olduğumuz gibi kabul etme ihtiyacı
Kişisel gelişim adından da anlaşılabileceği üzere gelişime ve değişime işaret ederken, bir yandan da kendimizi olduğumuz gibi sevme, olduğumuz gibi yeterli ve değerli hissetme ihtiyacımızın da olduğu kaçınılmaz bir gerçek. Değişim ve gelişim çabasına gereğinden fazla odaklandığımız zamanlarda benliğimizin özünden uzaklaşabiliyor, kim olduğumuzdan çok ne olmak istediğimize yöneliyor ve kendimizi acımasızca eleştirme ve sahip olduklarımızdansa olamadıklarımıza odaklanma yanılgısına düşebiliyoruz. Başka bir insana dönüşmeye çalışırken olduğumuz halimizi sevebilmek zihnimizi oldukça büyük bir paradoksa sürüklüyor: Eğer kendimi olduğum halimle seviyorsam, neden başka bir insana dönüşmeye çalışıyorum? Başka bir insana dönüşmek istiyorsam, şu anda olduğum halimi neden sevmeliyim?
Kendimizi geliştirmeye çalışmanın ve yaşamımızın sonuna kadar zihnimizi domine edecek ‘daha iyi bir versiyonum var ve onu bulmalıyım’ düşüncesinin bedeli kendimizi özgüvensiz, yetersiz ve değersiz hissetmekken; kendini kabulün bedeli ise hayata geç kalmışlık ve yerinde sayma hissi.
Peki, bir taraftan değişimin ve gelişmenin peşinde yaşamda ilerlemeye ve mutluluğa erişmeye çalışırken bir yandan da kendimizi eksiklerimizle ve hatalarımızla, olduğumuz gibi kabul etmek, değerli hissetmek ve özgüvenimizi koruyabilmek mümkün mü? İçimizdeki bu tutarsızlığa ve birbiriyle neredeyse tamamen zıt süreçler gerektiren bu iki temel ihtiyaca aynı anda cevap bulabilmenin bir yolu var mı?
Radikal kabul nedir?
Kişisel gelişimin ‘devamlı ilerle, değiş, kendinin en iyi versiyonu ol’ söylemine karşın kendini kabulün ‘olduğun halinle yeterlisin, değerlisin, kendini sev’ söylemi arasında gidip gelen zihninizdeki karışıklığın çözümü, radikal kabul olarak adlandırılan muhteşem bir yaklaşımda gizli.
Radikal kabul, Diyalektik Davranış Terapisi’nin kurucusu, psikoterapist ve araştırmacı Dr. Marsha Linehan tarafıdan geliştirilmiş bir yaklaşım. Radikal kabul, yaşamdaki kontrol edemeyeceğimiz şeylerin farkında olarak kontrol yanılsamasını bırakma; olayları şu anda olduğu gibi, yargılamadan fark etme ve değiştiremeyeceklerimizi kabul etme davranışını merkezine alıyor. Bu yaklaşım, gerçeği görmek, gerçeği kabul etmek ve ilerlemek olmak üzere, daha sonra kapsamlı olarak açıklayacağımız birbiriyle bağlantılı üç farklı adımı içeriyor. Bir yandan değiştiremeyeceklerimizin farkında olarak kendimizle ilgili mükemmeliyetçi beklentilere girmemenin ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmenin, bir yandan da bu farkındalığı kazanarak ilerlemenin, gelişmenin ve değişmenin formülü olan radikal kabul ‘Olduğum gibi değerli miyim yoksa değerli olmak için değişmeli miyim?’ ikileminden kurtulmanın da en etkili yolu gibi görünüyor.
İlginizi çekebilir: Değişmek ve gelişmek mi, kabullenmek ve beklemek mi: Kişisel gelişimin artıları ve eksileri
Kaynak: Medium