X

Psiko-fizik ve ötesi: Analitik Psikoloji ile Kuantum Fiziği’nin yolu nasıl kesişti?

Bu yazıda bahsedilen bilimsel gelişmeler ve olaylar “kaynakça” kısmında yazan eserlere dayanılarak aktarılmıştır. Dileyen bu kaynakları inceleyerek bilgileri teyit edebilir. Keyifli okumalar.

1. Dünya Savaşı öncesi tüm dünyayı etkisine alan gerginlik sırasında bilim dünyası da çalkalanıyordu. Einstein’ın izafiyet teorisini açıklamasının ardından, Psikoloji tarihi için çok önemli bir karşılaşma olan Freud ile Jung’un karşılaşması gerçekleşmişti. Niels Bohr’un atom modelini yayımlamasının ardından, Einstein genel göreliliği ilan etmiş, biri mikro, diğeri makro evren için geçerli olan iki önemli bilimsel gelişme ortaya konulmuştu. Ve 1916 yılına gelindiğinde fizik bilimi için çok önemli olan bir sayı keşfedildi: 1/137.

1/137 sayısı, makro ve mikro evren için çok önemli olan ve 3 temel sabit ile ilgiliydi. Birinci sabit, izafiyet teorisinin temeli, evrendeki her türlü büyüklüğün birbiriyle olan ilişkisini belirleyen sabit, yani makro evrenin sabiti “ışık hızı” idi. İkinci sabit, kuantum mekaniğinin temelini oluşturan, olabilecek en küçük parçacıkların birbirleriyle ilişkisinde nasıl davrandığını açıklamaya çalışan, mikro evrenin sabiti “Planck sabiti” idi. Üçüncü sabit ise bir elektronun taşıdığı elektrik yüküydü. İşte boyutsuz yani birimi olmayan sabit sayılar diyebileceğimiz sayılar olan Plank sabiti (h), ışık hızı (c) ve bir elektronun taşıdığı elektrik yükü (e) bir araya gelip birbirine oranlandığında da yine sabit bir sayıya ulaşılıyordu. İşte ince yapı sabiti denilen bu sayı 1/137 idi. İnce yapı sabitinin en önemli özelliği doğanın temel sabitlerinden üçünün birleşimi olmasıydı. Bu da onu görelilik, elektromanyetizma ve kuantum mekaniği gibi fiziğin kilit alanlarının kesişme noktasına götürüyordu. Bu değişmez sayı yıldızların nasıl yandığını, kimyanın nasıl gerçekleştiğini ve daha da önemlisi atomların var olup olmadığını belirliyordu. Yani 1/137 maddeyi madde yapan sayıydı.

1. Dünya Savaşı’nın bitmesini müteakip, hem mikro hem de makro evren için çok önemli gelişmeler yaşanmaya devam etti. Max Planck, atom altı parçacıkları inceleyen kuantum fiziği ile Nobel ödülü almış, 1925 yılında genç fizikçi Wolfgang Pauli atom altı parçacıklarla ilgili olarak “Dışarlama İlkesi”ni, 1927 yılında Heisenberg “Belirsizlik Prensibi”ni ileri sürmüştü. Yine 1927 yılında Niels Bohr “Tamamlayıcılık İlkesi”ni tanıtmıştı. İşte 1/137 sayısı, “Dışarlama İlkesi”ni bulan fizikçi Wolfgang Pauli’nin hocası tarafından bulunmuştu. Pauli, bu sayının ne manaya geldiğini anlamadan tam bir bilim insanı olunamayacağını belirtmiş, daha sonra 1970’li yıllarda ünlü fizikçi Richard Feynman da 1/137 sayısı için, “1/137’yi Tanrı yazdı ama kalemi nasıl hareket ettirdiğinden emin değiliz. Bu sayı fizikteki en büyük gizemlerden biri, insanın anlayamadığı sihirli bir sayı” demişti. Feynman’ın bu sözü, 1/137’nin bir fizikçi için ne kadar önemli olduğunu gösterir. 1/137 sayısının bulunması, Pauli’nin Dışarlama İlkesi ve Bohr’un 1927’de Tamamlayıcılık İlkesi ile “Bir kuantum durumunun birbirinden farklı ama birbirini tamamlayan özellikte olduğunu” söylemesi üzerine, herkesin gözü bundan yüzyıl önce yapılan “Çift Yarık Deneyine” çevrildi. Çift Yarık Deneyi basitçe; gözlemlenen elektronların izlendiklerinde, izlenmedikleri durumlara göre daha farklı davrandıkları şeklinde gözlenen atom altı dünyaya ilişkin bir durumdu. Ancak çift yarık deneyinde görülen bu “elektronların gözlemleme etkisiyle farklı davranma hallerinin” nasıl ve neden olduğu hala anlaşılmış değil. Buradan anlayabildiğimiz tek şey “gözlemleme” eyleminin maddenin üstünde bir şekilde farklılık yaratmasıydı.

İşte bu gelişmelerin olduğu ve tüm dünyada büyük buhranın yaşandığı bu dönemde, ünlü fizikçi Wolfgang Pauli ile Analitik Psikoloji’nin kurucusu Carl Gustav Jung’un yolları bir şekilde kesişti. Bu dönemde genç fizikçi Pauli ikili sayılabilecek bir hayat yaşıyordu, gündüzleri oldukça disiplinli ve ahlaki normlar içinde bir yaşantı sergilerken, geceleri bunun tam tersi bir karaktere bürünmeye başlamıştı. Alkol sorunu ve annesinin intiharı ile tetiklenen depresyonu üzerine yakınlarının ısrarı ile Pauli Ocak 1932’de, kendi evine çok yakın bir mesafede yaşayan ünlü psikiyatrist Carl Jung’la görüşmeye gitti. Jung’a gitmeden önce onun bütün eserlerini incelemiş ve “Psikolojik Tipler” adlı eseri oldukça ilgisini çekmişti. Bunun sebebi, Jung’un insan tipolojisi ile Bohr’un Tamamlayıcılık İlkesi arasında bir benzerlik olduğunu fark etmesiydi. Peki, fizik bilimiyle ilgili bir ilke nasıl oluyor da insan psişesini açıklamaya çalışan bir model ile bu şekilde örtüşüyordu? İşte bu durum Pauli’nin oldukça ilgisini çekmişti. Önce Jung’un öğrencisi Erna Rosenbaum ile görüşmelere başlayan Pauli, daha sonraları bizzat Jung ile çalışmaya başladı. Bu görüşmelerde Pauli’nin gördüğü 355 rüya üzerinde çalıştılar ve geldikleri noktada vardıkları sonuç şu oldu: Hem makro ve mikro evren, hem de insan psişesi bir tür dörtlülük (3+1) üzerinden çalışmaktaydı. İnsan psişesindeki dörtlülük; düşünmeye karşı hissetme ile duyumsamaya karşı sezgi iken, fizikteki dörtlülük enerji ve momentuma karşı uzay-zaman sürekliliği ile nedenselliğe karşı “senkronisite” idi. Aralarındaki mektuplaşmalarda Pauli Jung’a, Analitik Psikoloji’deki düşünme-hissetme-duyumsama-sezgi dörtlülüğüne karşı, Einstein’ın devrim olarak uzay ve zamanı tek bir varlıkta “uzay-zamanda” birleştirdiğini belirterek aşağıdaki diyagramı önerdi:

(Aşağıdaki diyagram Fizik Profesörü Paul Halpern’in “The synchronicity of Wolfgang Pauli and Carl Jung: How the theoretical physicist and analyst came together and then apart” adlı makalesinden alınmıştır.)

Bu mektuplaşmalarla birlikte Jung ve Pauli çok zaman geçirmeye başladılar ve Tamamlayıcılık İlkesi ve Çift Yarık Deneyi ile rüyalar ve uyanık yaşam arasında çok ciddi bir uyum olduğunu keşfettiler. Biri çok saygın bir psikiyatri profesörü, diğeri Nobel ödüllü bir fizikçi olan bu iki bilim insanı, uzun işbirliklerinin doruk noktasında 1952 yılında, The Interpretation of Nature and the Psyche (Doğanın ve Ruhun Yorumu) adlı ortak bir eser yazdı. Bu eserde Jung “senkronisite (eşzamanlılık)” kavramından bahsetmiş, Pauli de “Bir fizikçi olarak bilinç dışının belirli olağanüstü tezahürlerini açıklamak için fizik yetersizdir. Artık bizim psikoloji ve fizik bilimlerini birleştirecek ortak bir lisan yaratmamız gerek. Her iki disiplinin de onaylamadığı hiçbir şey artık teori olarak eksiktir” demişti. Bu eserin ardından çalışmalarına devam ederek, yeni bir varlık modelinin sadece fiziksel değil, psiko-fiziksel olabileceği, yani psikoloji ve fiziğin eşit miktarda etkili olacağı bir formül geliştirmeye çalıştılar. Bunun da karşılığı senkronisite (eşzamanlılık) denilen şeydi. Ve birlikte yaptıkları çalışmalarla, hem evreni hem de insan psişesini anlamak için, makro ve mikro evreni belirleyen 3 temel yasanın birbirine oranı olan dördüncü sabit 1/137 sayısının sırrını çözmek gerektiğine işaret ettiler. Pauli ve Jung uzun yıllar birlikte çalıştılar. 1958 yılında pankreas kanserine yakalanan Pauli, bundan çok kısa bir süre sonra 58 yaşında hayata gözlerini yumdu. Vefat ettiği odanın numarası 137 idi.

Kaynakça:
Gieser, S. (2005). The Innermost Kernel: Depth Psychology and Quantum Physics. Wolfgang Pauli’s Dialogue with C.G. Jung. Springer.
Halpern, P. (2020). The Synchronicity of Wolfgang Pauli and Carl Jung: How the theoretical physicist and analyst came together and then apart. İnternet link: https://nautil.us/the-synchronicity-of-wolfgang-pauli-and-carl-jung-9416/
Meier, C. A. (2001). Wolfgang Pauli, Carl Jung. Atom and Archetype. The Pauli-Jung Letters 1932-1958. Princeton University Press.
Miller, Arthur I. (2009). 137: Jung, Pauli, and the Pursuit of a Scientific Obsession. W. W. Norton & Company, Inc, New York.

İletişim: ayselkeskin2004@yahoo.com

İlginizi çekebilir: Kişisel dönüşümün anahtarı: Gözleyen ben

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale