Savsakladım canım okur, farkındayım. Aslında gezmiyor değilim, bilakis durmuyorum. Güzide memleketimin terkibindeki nüve olan orta direk vatandaş için metrobüs neyse, benim için de teyyare odur. O noktadayım! Ve işte şimdi – çok afedersiniz – mabadımızdaki kaşıntının hakkını vermenin, bütün o mega-giga millerin diyetini ödemenin yani ‘mübarek’ Stockholm gezimin güncesini sunmanın vakti zamanıdır.
Peki biz ne ara bu memlekete ayak bastık? Bazı ipuçları:
- Türkiye’de bıçaklar kınından çekilmişti.
- Bileyciler, yazar kasalarının çınlamasından akıllarına deh demek üzereydiler.
- Herkes sevabına sevap, cennetteki arsasına parsel katma peşindeydi.
- Fakir-fukara sebepleniyor, sokaklar ise bildiğin kavurmalı yumurta kokuyordu.
- Nice omuzlar, 50 lira fiyat kıracağım diye yerinden çıkmıştı.
- Trafikte ‘gerçek’ danaları gördüğümüz bir dönemdi.
Daha 3. ipucunda anladığın üzere canım okur, Stockholm’e kurban bayramında gittim. Yaşayıp yaşamadığı Schrodinger’in kedisinden daha muğlak olan beyaz yakalar için bu tarz molalar bulunmaz fırsat!
Yine lafı daha fazla uzatmadan sadede yanaşmak ve hiç b