Hem annenin hem de bebeğinin sağlığını etkileyen bir rahatsızlık: Postpartum Depresyon
Gebelik dönemi kadın yaşamında fizyolojik, ruhsal ve sosyal değişimlerin yaşandığı ve bu değişimlere uyumu gerektiren önemli bir süreçtir. Bu sebeple, bu dönemde yeterli psikososyal desteğin varlığı ve ruh sağlığının iyi olması bebeğin sağlığı için de çok önemlidir.
Anne olmak kadınlar için doğal bir döngü olmasına rağmen doğumdan sonraki yeni yaşama uyum sağlamak her kadın için aynı olmayabilir. Bu durumda anne çevresindeki destek mekanizmalarına (eş, aile ve arkadaş) yönelmektedir. Alınan desteğin yetersiz kaldığı durumda yaşanacak duygusal gerilimin (özellikle depresyon ve kaygının) gebelik ve doğum komplikasyonlarını artırdığı, yeni doğanın sağlığını olumsuz etkilediği, erken doğuma, düşük doğum ağırlığına ve rahim içi gelişim geriliğine neden olduğu bildirilmiştir.
Kadınlar, doğum sonrasındaki ilk yıl içinde psikiyatrik hastalıklar açısından anlamlı bir risk altındadır. Ancak depresyon bu hastalıklar içinde baskın olduğundan doğum sonrası psikiyatrik hastalıklar denildiğinde genellikle doğum sonrası depresyon yani postpartum depresyon anlaşılır. Doğum sonrasında görülen depresyon genellikle doğum sürecinden sonra dört hafta içerisinde başlamaktadır. Kadınlar bu dönemde mutlu olmak zorunda olduklarını düşündükleri için depresif duygular barındırmalarından dolayı suçluluk duyabilirler ve belirtileri saklamaya çalışırlar.
Postpartum depresyonun belirtileri nelerdir ve bebekleri nasıl etkiler?
Postpartum depresyonu gösteren belirtiler şu şekildedir; çökkün ve mutsuz duygu durumu, yetersizlik hissi, benlik saygısında azalma, uyku ve iştah bozukluğu, aktivitelere duyulan ilginin azalması, çocuğun bakımında yaşanan güçlükler, konsantrasyon güçlüğü, libido ve enerjide azalmadır. Depresyonu olan annelerin, kendilerini daha mutsuz, daha gergin ve daha sinirli tarif ettikleri, iştahsızlık ve yorgunluktan daha fazla şikayet ettikleri, iş, ekonomik ve sosyal alanda daha fazla zorluk yaşadıkları belirlenmiştir.
Depresyonu olan anneler bebeklerinin daha fazla ağladığını belirtmiştir. Ayrıca bebeklerinde uyku ve yeme sorunu daha yüksek oranda saptanmıştır. Postpartum depresyonu olan annelerin, depresyonu olmayan annelere göre bebekleriyle daha az konuştukları, daha az göz teması kurdukları, karşılıklı iletişimlerinin ve gülümsemelerinin daha az olduğu saptanmıştır. Fark edilmeyen ve çoğu zaman yardım alınmadan atlatılmaya çalışan bu süreç giderek içinden çıkmaz bir hal almakta ve annenin zaman içerisinde çevresindekilere öfkeli bir tutum sergilemesine, kendisini çaresiz belki de değersiz hissetmesiyle birlikte ilişkilerinde çatışmalara veya tamamen kendi içine dönmesine sebep olmaktadır. Böyle bir duygu durum içinde olan anneyi ve bebeğiyle olan iletişimini gelin siz bir düşünün… Tam da duygusal bağın öneminin en çok hissedildiği dönemde bebek için anne maalesef yok gibidir. Çünkü anne içinden çıkamadığı durum sebebiyle bebeğinin her ihtiyaç noktasında ona sarılmak yerine onu itecektir.
Bu süreçte anneye nasıl destek olmalı?
Annenin farkındalık getiremediği bu durumda görev en çok kadının eşine ve çevresine düşmektedir. Anlayışlı olmak, annenin yanında olduğunu hissettirmek ve çözüm için gereğinin yapılması üzerine teröpatik destek almak postpartum depresyonun aşılabilir olduğunu göstermektedir. Gönül ister ki gebelikle başlayan ve kadında ruhsal, fizyolojik birçok değişikliğe sebep olan bu süreç, destek mekanizmalarıyla yaşanabilir ve doyum alınan bir sürece dönüşsün. Ve en nihayetinde de “anne iyi, çocuk iyi” bağlamı oluşsun…
Görsel kaynakları:
What to Expect
İlginizi çekebilir: Tatlı bir rica: “Dikkatimi dağıtıyorsun anne, biraz sessiz olur musun?”