X

Post-truth, gerçeklik, politika üçgeninde: Gerçeğinizi nasıl alırdınız?

“Nesnel hakikat kavramı yeryüzünden silinip gitmekte. Tarih kitaplarına yalanlar geçecek…”
George Orwell

Gerçeğinizi nasıl alırdınız? Bazı zamanlar gerçek, bir hediye gibidir. Duymak, tatmak, beraber yol almak isteriz onunla. Bazense gerçekler zehirdir. Kendimizi manipüle ederek kaçtığımız, maskelerle süslediğimiz, tüm varlığımızla reddettiğimiz bir akışa dönüşürler. Gerçeğe bakış açısında orta yol asla olmaz. Ya kabul ya red fiilleri ile bir şekilde tepkimizi veririz. İki tepkiyi de aynı kişi farklı durumlarda, işine geldiği şekilde vererek devinir durur.

İşte insanlığın kendisiyle ve dünyayla yüzleşmede takındığı bu tavır, yüzyıllar boyu ortaya çıkan deneyimler sonucu, toplum mühendisliğinin en güçlü silahlarından birisinin yaratılmasına hizmet etmiştir. İlk kez 1992 yılında Amerikalı Oyun Yazarı Steve Tesich’in The Nation dergisine yazdığı makalede kullanılan post-truth kavramı, daha sonra 2004 yılında Ralph Keyes’in The Post-truth Era adlı kitabı ile yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Hakikatin önemsizleştirilmesi, bir kavramın artık önemsiz ya da gereksiz kabul edilmesidir. Manipülasyon tekniği halini almış tüm çarpıtmaları, yığınların akıllarını işgal edebilmek için gerekli tüm yönlendirmeleri sağlayan bir mekanizmanın başlığıdır artık post-truth.

Kavram yenidir ancak uygulaması çağlardır sürüyor. Yalanların çeşitli motiflerle örgü örer gibi işlenip karşımıza bambaşka bir gerçek olarak sunulmasıdır. Hepimizin de tahmin edebileceği gibi evrensel siyasi kültür için bulunmaz bir hint kumaşıdır. Machiavelli vakti zamanında ne demişti: “Tüm liderler bir noktada yalan söylemeye ihtiyaç duyabilir.”

Bu söz dünyada uzun süredir somutlaşmıştır. Özellikle toplumsal öfke dönemlerinde, her siyasi grup, gerçeklerin duygu ve inançlarla çarpışmasını ve galibin de duygu/inanç ikilisinin olmasını göz açıp kapayana kadar sağlayıverir. Bir bakarsınız ezici çoğunluk artık “Dünya aslında yuvarlak değildir” demeye başlayıvermiştir.

Hakikatin önemsizleştirilmesi, entelektüel bütünlüğün küflenmesidir. Demokratik dünya fikrinin üzerine yayılmış en köklü sarmaşıktır. Ekonomik olarak birbirinden çok uzakta olan kutupların birbirlerine karşı geliştirdiği tüm içerlemelerin yarattığı duygulardan beslenen bir araçtır. Örneğin insanlar savaş gibi sebeplerle başka ülkelere göç edebilirler. Bize bu göçmenler öyle bir yansıtılır ki ne savaş gerçeğini ne de o insanların yaşam mücadelelerini görürüz ve sadece yaşadığımız toplumsal alınganlıkların (hırsızlık yapıyorlar-suç işliyorlar-işlerimizi elimizden alıyorlar vb.) kaşınması ile birden faşizan bir tutum sahibi oluruz, halbuki daha dün eşitlikten, haklardan ve özgürlüklerden bahsetmişizdir.

Sorgulayan bir beyin, sorularına verilen cevapların doğruluğunu araştıran beyindir. Dünyada neler olmaktadır? Savaşı kimler çıkarmıştır? Sonuçlarından kimler faydalanmaktadır? Göçmenleri kabul eden ülke hangi çıkarlarla bu adımı atmıştır? Kabul etmeyen ülkeler hangi nedenleri öne sürmüştür? Suç nedir? İnsan neden suç işler? Bunlar gibi siyasi, sosyolojik sorular sorduğumuzda öfkemiz mantıkla yer değiştirir. Gerçek tepki verilmesi gereken şeyle, bizim öfkeyle tepki gösterdiğimiz insan arasındaki ince çizgiyi görmemizi ve ona göre fikirlerimizi oluşturmamızı sağlar.

Peki, nasıl gerçekleşir hakikatin önemsizleştirilmesi? Hangi aklı başında birey kanabilir ki tasarlanmış gerçeklere? Ne demiştik bizler işimize geldiği gibi yorumlamaya müsait bir canlı türüyüz. Bu kişisel mevzulardan ibaret kalamazdı tabii ki. Günümüz dünyasında “bireyin toplumdan kopuşu ve kendine tapınması” fikirleri pompalanırken artık bize uygun içerikte sunulanlarla kandırılmak çok kolay. Ayrıştırıcı konuların toplumsal öfke nöbetleri doğurabildiği dönemlerde, insan psikolojisinin en kaygan zemini olan duygusal yorumlama, keyfine göre inanma alışkanlığından gelir. Daha önce mahalle mahalle gezilerek ortaya atılan, televizyon programları ile geliştirilen fikir tohumları ile yapabildikleri bu manipülasyonlar artık çok daha rahat, yorulmadan birkaç tuşla halledilebilmektedir.

Ve işte post-truth araçlarından en önemlisi karşımıza çıkar: Sosyal medya. Eskiden sayfa sayfa arayıp bulduğumuz bilgileri bir tıkla karşımıza sunan internet doğru kullanıldığında paha biçilmez bir kaynak. Ama ya okuduklarımız çarpıtılmış bilgilerse. Ya o çok güvendiğimiz kalemler 99 doğruyu söyleyip araya ekledikleri 1 yalanla beynimizi istila ediyorsa? Sonuçta Arjantin’in başkenti değil her zaman araştırdığımız bilgi. Çoğu zaman bir olguyu, haberi araştırıyoruz. Yoruma açık, içi doldurulabilir ve uzaktan fotoğraflarla inandırıcı hale getirilebilir pek çok konu var. Peki, o en mutsuz anlarımızda, kendimize çekidüzen verip harika mutluluk pozları paylaşmalarımız? Aldığımız beğeni ve yorumlarla acılarımızdan kaçışlarımız? Bakın bireysel olarak bile çevremizi kandırabiliyoruz. Salt görüntüsü nedeniyle sözü güvenilir sandığımız birisine olan inancımızla, uçuk kaçık diye nitelenen birinin söylemlerine verdiğimiz tepkilerden yola çıkabiliriz. İlahlaştırılmış, yetki sahibi kişilere güvenme isteğimizle pekala kolayca post-truth yanılsamalarına inanabiliriz. Belki de uçuk kaçık olandır bize doğruyu gösteren.

Artık internet trolleri gündemi aniden değiştirebiliyor. Bir ünlünün ya da siyasetçinin uzun konuşmasından kesitler birleştirilip kariyeri sonlandırılabiliyor. Ahlaki değerlerimiz okşanarak kimleri uçurumlardan atmamız sağlanmadı ki?

Günümüz dünya liderlerinin her birinde olduğu gibi Rus Devlet Başkanı Putin de bu konularda oldukça deneyimlidir. Öyle bir politik teknoloji geliştirdi ki kendisi dışında konuşan herkes yalancı konumuna düşürüldü Rusya’da. Kendisini vahşi hayvanların üzerinde gösteren fotoğraflarla birçok insanın tarafsız düşünebilme yetisini zedelemiştir. Uluslararası ilişkilerde ‘keskin güç’ adı verilen bir olgu vardır. Bu kavramı öne atan Christopher Walker keskin gücü, “hedef ülkelerin politik ve enformatik ortamlarını delmek, nüfuz etmek” için yapılan eylemler olarak tanımlar. *PR çalışması yürüten şirketler şu anda hem siyasi hem de ticari alanlarda oldukça büyük ilgiye ve böylece de pazar payına sahip. Putin dahil pek çok iktidar sahibi artık bu şirketlerle çalışmaktadır. Hepsi de “keskin güç” olmak için büyük bir algı oyunu oynar. Ve bu oyun o kadar çok işlerine yarar ki artık savaş başlattıklarında bile dünya insanları için bu gayet normal bir süreç zannedilebilir.

Örneğin şu anda yaşanan savaşa dair haberlerde zaten Ukrayna hep Rusya’ya aitti denilebilir. Bu hem tarihsel hem de masummuş gibi görünen çarpıtılmış bilgi sayesinde bir anda evlerinde ekranlara hapsolmuş kitleler Putin yanlısı olabilir. Şu anda bu savaşı başlatan ve körükleyen Rusya, Çin, ABD, AB ve İngiltere yönetimleri gibi hegemonik güçler asla yandaşlık yapılabilecek taraflar olamaz çünkü hepsi çıkarları doğrultusunda insanlığı yönlendirmektedir; oysa barış, üstünde hemfikir ve taraf olunabilecek tek gerçekliktir. (*PR-Public Relations/Halkla İlişkiler-, bir kişi veya kurum için halkın genel algısını başarılı şekilde iletişim kanallarının kullanılarak yönetilmesidir. Türkçeye Halkla İlişkiler olarak çevrilen kavram, bir marka veya kişinin halkın karşısında itibarını korumak, desteklemek, bilinirliğini ve kabulünü arttırmak, davranış biçimlerine etki etmek sonucunda oluşturulan bir itibar yönetim biçimidir.) Türk bir oyuncunun İtalya’daki havaalanlarında, kendisi için çıldıranlardan kaçısı hala hepimizin aklında. Keşke tüm PR’lar bu kadar bariz olsa.

Peki, ne yapabiliriz? Entelektüel cesaretimizi yükseltmek ilk adım. Sorgulama, şüpheyle yaklaşma, fanatikleşmeme, çıkar amaçlı fikir üretmeme cesaretimiz olmalı. Dünyada şu anda her türden bakış açısına eşit mesafede olmamız gerektiği konuşuluyor. Bu mümkün olmamakla beraber aslında bazen çok da zararlı sonuçlar doğurabilir. Algı oyunları yaratılmasını kolaylaştırıyor eşit mesafede olmak.Oysa ki bilgi bilimi ile daha fazla haşır neşir olmalıyız. Sorularımıza aldığımız cevapları elimizden geldiğince tarihsel doğruluk testine tabi tutmalıyız. Sağlam ve geçerli nedenler bulamadığımız her düşünce kuşatması uzak durulması gereken bir alandır. İrdelenmeye muhtaçtır. Çoğu zaman bize söylenenlerin sesini değil de söylenmeyenlerin sessizliğini dinlemeliyiz. Karşımıza çıkan bilgiler bölmeye, ayrıştırmaya, dışlamaya yönelik ise, şiddeti kabul edilebilir olarak sunuyorsa, bir grup insanı bir başka grup insandan üstün gösteriyorsa o bilgiler kesinlikle çarpıtılmış bilgilerdir. Ve çarpıtılmış bilgiler söylenmeyenlerin sessizliğinde gizlenir.

Gerçekler zamanın ruhuna göre değişir, bunu da unutmadan hep zinde bir zihinle araştırıp gerçekleri öğrendiğimiz ve barış içinde yaşayabildiğimiz günlere umudumuz olsun…

İlginizi çekebilir: Anlamsal doygunluk: Çok tekrarlanan kelimeler neden anlamını yitirir?

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale