Plansız olmanın dayanılmaz hafifliği
Uzun yıllar boyunca hep kendime koyduğum hedefler, ulaşmak istediğim yerler, amaçladığım varış noktalarıyla boğuştum. Boğuştum diyorum çünkü biri bitmeden diğerine, o bitmeden bir başkasına sarıldım… Önce sınavlar, tercihler, işler, iş değiştirmeler… Bir sonraki adımı değil sonrasının da ötesini hesapladım hep. Şimdi bu bitsin, sonra şunu yaparım, oradan oraya geçerim, hep bir hedef, hep bir program, sonu gelmeyen bireysel kalkınma planları… Bir an bile durmadım, okurken, çalışırken; stresin tüm hücrelerime nüfuz ettiğini beyazlayan saçlarımdan, kıvrandıran migren ağrılarından fark etsem de frenleyemedim kendimi, durmaya zorlayamadım.
Kimse bana şart koşmadı, önüme hedefler koymadı. Kendim, kendimi zorlu yolculuklara sürükledim hep; tipik bir aslan burcu. Sürece hiç odaklanmadım, hep bitiş çizgisine varmaktı hedefim. Kendi yolumda, kendi hızımda, kulvarımda olan ya da olmayan kimseye takılmadan, sadece kendi işlerime odaklanarak.
Yıllarca sürdü bu sancılar. Sonra hiç olmadık bir anda, hiç beklenmeyen bir şekilde durma fırsatı çıktı karşıma. Günlerce, aylarca süren karar verme seanslarından sonra, evet dedim, durabilirim ve durmalıyım da. Yaklaşık 1 sene önce uzun bir ara vermeyi, her şeyden elimi eteğimi çekmeyi planlarken, evet planlarken; çünkü o hiçliğin veya boşluğun da bir planı olmalıydı bana göre; nasıl olacaktı, ne kadar sürecekti, hiç mi bir şey yapmayacaktım…
Bir an gelen bırakma isteği ile ‘yok’ dedim ‘bu sefer plan da yok hedef de yok’. Ha hiç hedefsiz olur mu derseniz, hayatta her zaman bir hedefi olmalı insanın, belki de çok büyük, çok yüksekte, kısa zamanda ulaşamayacağı ve bu yüzden hep daha çok çalışacağı; ama bu seferki öyle değildi. Hayatımın duraklatma tuşuna basabilmeliydim ve bir deli cesareti ile durdum. Derin nefesler, uzun molalar armağan ettim kendime. Gerçekten düşünmeden, şimdi ne yapacağım demeden.
Önüme farklı, belki de öncekilerden daha güzel fırsatlar da çıktı durabildiğimde ama o an ‘acaba sonradan pişman mı olacağım’ diye düşünsem bile, bir şey yapmadan beklemede kalabildim. Çünkü bir karar almıştım ve kendime izin vermeliydim, daha yeni başlamıştım.
Daha öncesinde hissettiğimi hatırlamadığım bir duygu kapladı içimi günler sonra; bir şeyler olacaktı, daha önce olanlardan çok daha iyi bir şeyler. İyi de ben bir şey yapmamaya, durmaya karar vermiştim, nasıl olacaktı o güzel şeyler, nereden geleceklerdi, ben onları aramadan onlar beni bulabilir miydi? Bulabilirlermiş ve buldular. Belki de ilk kez çırpınmadan, yıpranmadan, aslında beni daha çok mutlu eden işlerin içinde buldum kendimi. Ne oldu, nasıl oldu, hepsi nasıl gelişti, detaylarını hatırlamıyorum bile, sadece hissettiğim huzur ve mutluluğu hatırlıyorum.
“Durmak” da hayati bir ihtiyaçmış, insanın bazen en ihtiyacı olan şey oymuş ve en güzel fırsatlar durup, kendini dinlemeye başladığında yakalanıyormuş.
Dumas’ın da dediği gibi “Herşey olması gerektiği için olur ve yaşanması gerektiği için yaşanır.”; yersiz hırslara, gereksiz yıpranmalara gerek olmadan da başarı, mutluluk ve huzur bir arada gelebiliyormuş. Sadece durmalı; görmeye, dinlemeye, kendine izin vermeli…